Son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin, İstanbul'dan bir daha geri dönmemek üzere ayrıldıktan sonra yaptığı ilk açıklamada, dikkat çekici bir nokta daha doğrusu bir itiraf vardır.

“Eğer benim bir hatam varsa, o da din ve devletin bu derece tahrip edilip değiştirileceğine ve (bazı şahıslar müstesna) bütün vekiller, alimler, akiller ve devlet adamları tarafından ses çıkarılmayacağına ve bazı alçak menfaatler karşılığında gizli ve açık bir şekilde buna yardım edeceklerine ihtimal vermememdendir. Ben devletin hayat ve mematına herkesten ziyade ilgili olan milletimin münevverlerinin (aydınlarının) vatani ve vicdani görevlerini bu derece kötüye kullanmayacakları hakkında hüsn-ü zannıma ait olan hatamı kabul ediyorum” diyor...

Ancak bu öyle büyük bir hatadır ki; koskoca devlet yıkılıyor ve milyonlarca kilometrekare toprak kaybediliyor. Bugün Suriye Türkmenleri bile bu hatanın bedelini ödüyor.

O halde, bir Türk olarak; mazlum ve mağdur Türk Milletinin tekrar yeni hatalara muhatap olmasına engel olmak zorunluluğumuz ve görevimiz vardır. Bu nedenle vazifemi yaparken herhangi bir çekince tanımam, en ufak bir korkuya kapılmam mümkün ve muhtemel değildir.

Çünkü biz, Türk'e düşman olanların: “Biz artık bir imparatorluğuz ve harekete geçtiğimizde kendi gerçekliğimizi yaratırız. Sizler tüm mantığınızı kullanarak bu gerçekliği incelerken biz yeniden harekete geçer, daha yeni bazı gerçeklikler oluştururuz, siz bunu da incelersiniz ve işler bu şekilde sürüp gider. Biz tarihin aktörleriyiz... Siz ise biz her ne yapıyorsak onları incelemekle yetineceksiniz!” stratejisini çok iyi biliyor ve sizlerinde öğrenmesini diliyoruz...

Bu sebeple Türk'e, tekrar tekrar hata yaptırmak ve geçmişte olduğu gibi bir kez daha onun geleceğini karartmak isteyenlerede “Fermanlar Padişahlarınsa Türkiye'nin Her Karışıda Bizimdir” diyerek anlayacakları dilden bir mesaj vermek istiyorum..

Anladınız mı?