1964 yıllarında lise sonda okuyordum. Derslerimizden biri de Astronomi idi…Edebiyat bölümünde astronomi dersi vardı ve benim çok ilgimi çekiyordu..

Çok  iyi hatırlıyorum, o zamanlar uzayda 8 veya10 galaksi bulunduğunu yazıyordu astronomi kitabımız..

Astronomi hocamız, edebiyat bölümü olarak bu dersin bizi biraz sıkabileceğini söylüyordu.. Ama sizi ilgilendirecek enteresan konular da vardır diyordu…

Mesela bazı gezegenlerin birkaç uydusu var, bir kısmı doğudan batıya doğru seyrederken, bir kısmı da batıdan doğuya doğru seyreder diyordu…Birkaç mehtabı olan bir gezegenin, edebiyatçılar için, romantik bir ortam yaratacağını anlatıyor ve hocamız astronomi dersini bize sevdirmeye çalışıyordu.

Kainatı yeteri kadar tanımadığımızdan, o tarihlerde ancak 10 galaksi tespit edilmişti ve bizlerin bilgisi bununla sınırlıydı.

Şimdilerde ise uzayda 200 milyar galaksi olduğu ifade ediliyor. Her bir galakside ise 100-200 milyar arasında yıldız vardır. Her yıldız, birer güneştir. Bu yıldızların bazılarında, güneşimiz gibi gezegenler vardır.

Bazı gezegenlerin de, dünyamızda olduğu gibi, Ay gibi uyduları vardır.

Bu gezegenler içinde, bağlı oldukları güneş sistemlerine uzaklık durumları, hava veya suyu olması durumunda, oralarda da hayat olabileceği var sayılıyor.

Bugünkü teknolojilerle başka güneş sistemlerine ulaşmamız mümkün görülmüyor. Işık hızıyla dahi hareket edebilen bir araç yapılacak olsa, en yakın güneş sistemine ancak 5 yılda varılabiliyor.

Başka yıldız sistemlerine veya başka galaksilere ulaşabilmek herhalde sadece “düşünce hızıyla” oralara ulaşabilirsek, mümkün olacaktır.

Uzayda başka canlılar olup olmadığını hep merak ederiz.

KUR'AN AYETLERİNDE, UZAYDA İNSANLARDAN ÜSTÜN CANLILAR OLDUĞU DA BELİRTİLMİŞTİR...

"Yâsin suresinin 81. ayeti bize, çok ilginç bir cevap verir ve “biz Adem oğullarını, yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık” der. Yani yaratılmışların en üstünü, biz değiliz. Peki bizden üstün olanlar kimdir? Melekler mi? Hayır, çünkü Şeytan da dâhil bütün melekler, "

“Göktekiler ve yerdekiler, isteyerek veya istemeyerek gölgeleri ile beraber Allah’a secde ederler.” (Rad, 15)

Ateşten veya nurdan yaratılmış canlıların gölgesi olamayacağından, Kur’an’ da belirtilen gölgesi olan varlıklardan bahsedilmesi, uzayda insanlardan üstün canlılar da olduğu açıklanmıştır.

Yüzyıllar boyunca insanların kafasını kurcalayan önemli konulardan biri de, kainatın bir sınırı var mıdır ?

Bazı bilim insanları kainatı sınırları belirlenmiş olarak tarif etmişlerdir..

Oysa Kur’an’ı   kerimde bu sorunun yanıtı verilmiştir:

Ve Evren’i (Göğü) kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz.  (51 : 47)

600’li yıllarda Evrenin genişlediği Kur’an’da belirtilmişti ancak bilim insanları bu bilgiye bin yıl sonra 1900’larda ulaşabilmişlerdi.

PARMAK İZİ MUCİZESİ

İnsana bu husûsiyeti bahşeden Cenâb-ı Hak, 1400 sene evvel nâzil ettiği Kur’ân âyetlerinde bu ilâhî hârikaya dikkat çekmiştir. Kıyâmet günü insan bedenini tekrar diriltirken parmak uçlarını bile eski hâlinde düzenleyeceğini haber vermiştir. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur: “İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanır? Evet, Biz’im, onun parmak uçlarını bile aynen eski hâlinde düzenlemeye gücümüz yeter.” (el-Kıyâme, 3-4)

Parmak izleri, her parmak için ayrıdır ve milyarlarca insanın parmak izi birbirine benzemez.

Bazı hayvanların derilerindeki renk ve desenler de insanın parmak izi gibidir, hiçbiri diğerine benzemez. Mesela Afrika’da yaygın olarak yaşamakta olan Zebra’ların üzerindeki çizgiler de parmak izi gibidir, hiçbir zebranın deseni diğerlerine benzemez.

KAR TANELERİNDEKİ MUCİZE

Kar taneleri mükemmel geometrik şekilleriyle adeta gökyüzü çiçeklerine benziyor. Bir tanesini bile en dahi mimar dakikalarca uğraşmadan çizemeyeceği halde, Allah milyarlarcasını her saniyede şekillendirip, eşit ağırlıklarda kesip yeryüzüne gönderiyor. İngiliz bilim adamı 24 bin kar tanesi üzerinde yaptığı araştırmada hiçbirisinin birbirine benzemediğini ve hepsinin harikulade motiflerle süslendiğini görüyor ve sonunda şu kanıya varıyor: Dünyanın yaratılışından bu yana yağan kar tanelerinin hiçbirisi birbirine benzemiyor. Yağmur ve kar, fırtınalı havalarda dahi yağarken birbirleriyle çarpışmaz. Eğer çarpışsalar yeryüzüne gelinceye kadar dev kütleler oluşturup bizlere zarar vereceklerdi. Bu da kütlelerinin en hassas terazilerin ölçemeyeceği hassasiyette birbirine eşit olduğunu gösteriyor. Zira birbirinden ağır maddeler düşerken, ağır olanı daha hızlı yol alarak önünde bulunana çarpabilir ve kar tanelerinde de birleşme özelliği olduğundan zararlı kütleler oluşturabilirlerdi.

Kar tanelerinin birbirine yapışmamasını bazı bilim adamları, farklı elektrik taşımalarından, mıknatısın ters kutupları gibi birbirini iterek, yapışmadan yere düşerler diye izah etmektedirler.