Son günlerde arka arkaya aldığım vefat haberleri ile derinden sarsıldığım bir sonbahar yaşıyorum bu aralar. 
Yakın çevremden aldığım haberlerin üzüntüsü henüz geçmeden bir yenisi saplanıyor yüreğime. 
Bizlerden yaşça büyükler her zaman söylemlerinde’ sonbahar yapraklarını döküyor’ derlerdi. Anlamazdım o zamanlar. 
Abartı olduğunu düşünürüm. Tesadüf müdür,  yoksa gerçekten mi öyle. 
Sonbahar yine yaptın yapacağını...
Doğmak; ne kadar gerçek ise, ölümün de yaşamın içindeki gerçekliğine alışamıyor insanoğlu. 
Ya da alışması zor oluyor, zaman alıyor.  
Sancılı geçen günler ve keder bizi adeta esir alıyor. Gitmeler değil ancak zaman bizlere alışmayı da öğretiyor.
Dünyaya gelirken; yaşamak için ciğerlerimize kaplayan oksijenin bize hayat vermesi için ağlıyoruz. 
Giderken ise arkamızda bıraktıklarımız bizim için göz yaşı döküyor. 
Ne zaman, nasıl hiç kimsenin bilemediği bir şekilde yaşamımız son buluyor. 
İlerleyen yaşımızda öğreniyoruz, kalp kırmanın anlamsızlığını, küslüklerin, dargınlıkların ne kadar gereksiz olduğunu. Zamanın hızla akıp geçtiğini, keşkelerimiz ne kadar da çok olduğunu, sevmek sevilmenin bize yaşam kaynağı olduğunu ve zaman varken yaşayamadıklarımızı.  Uzanan bir elin yaralarına pansuman olmanın önemini çok geç fark ediyoruz. 
Biliyoruz ki; Hayatımız boyu dokunduğumuz ne varsa bizden geriye kalacak olan tek şey dokunduğumuz yerlerde kalacak olan  parmak izlerimiz olacak. 
İyi ya da kötü, yaşantımızdan geçip giden ne varsa onunla anılacağız. Belki eski bir albümde, belki de anılarda bizlerde yarimizi alarak yaşatılmaya devam edeceğiz. 
Fatma Hatun Esen arkadaşım ‘Korkuyorum toprağa basmaya o kadar çok sevdiğim var ki altïnda’ demişti.  
Evet çok haklıydı... 
Toprağa basmaya korkuyoruz artık, altında yatanları düşündükçe. 
Yakınlarımız, sevdiklerimiz, sevgililerimiz, eşimiz, dostumuz, canını  vatanı için veren şehitlerimiz, atalarımız. Toprağın üzerinden geçen ne varsa hepsi toprağın altında. 
Nasıl korkmaz insan, hepsi birer birer toprağa gittiler. Tıpkı bizlerin de zamanı geldiğinde gideceği gibi.  
Var oluş ve yok oluş iki zıtlık gibi görünse de, birbiri ile iç içe, biri olmadan bir diğeri de olması mümkün değil. 
Ne tasadüftür ki; bütün sevdiklerim ve yakınlarımı kaybedişim hep sonbahara denk gelmiştir. 
Şimdi düşünüyorum da, eskilerin bildiği bir şey mi vardı ‘sonbahar yapraklarını döküyor’ dediklerinde. 
Hayat ölüme sormuş 
İnsanlar beni çok severken neden senden nefret ediyorlar.
Ölüm cevap vermiş
Sen tatlı bir yalansın, ben ise acı bir gerçek.
Öyle ise; hayatımız geri kalan günlerini, bir gün yok olacağımızın bilincinde, sevgi ile geçirelim. 
Unutmayalım ki; bizler bu dünyadan göç ettiğimiz zaman, yaptıklarımız ve dokunduğum kadarı ile anılacağız. 
Bizlerden geriye kalan parmak izlerimiz her zaman var olacak. 
Sevgi ile kalın.