Sene 2008. Üniversite yıllarım. Üstad Mestan Günel vasıtası ile yazı hayatına başlıyorum.

İstisnaların kaideyi bozmadığı biçimde, her yazar gibi, şairlik ile başlıyorum yazın hayatıma.

Ev arkadaşım Ertekin Ocak’ın annesi geliyor ziyaretimize, şiir yazdığımı öğreniyor ve kitap çıkarabilmemiz için elinden geleni yapacağını söylüyor.

O zamanlar orta ölçekte geliri olan bir aileyiz. 

Zaman zaman, kravat ve gömlek satarak, okul harçlığımı çıkartıyorum.

Bundan dolayı aileme “kitap çıkaracağım, bana para ayarlayın” demekten, ar ediyorum.

Teyzem Ayten Ocak’a söz verenler sözünü tutmuyor ve kitabı çıkarmanın başka yollarını arıyoruz.

Bir “Türkü Gecesi” düzenlemeye karar veriyoruz. Geliri ile kitabın baskısının bir miktarını karşılayacağız. Yönetiminde bulunduğum Gediz Ülkü Ocakları, bu geceyi sahipleniyor ve bir miktar para topluyoruz. 

Daha sonra konuyu aileme açıyorum. Bir şekilde parayı denkleştiriyoruz. 

Ankara’da Gündüz Kitabevi ile anlaşıyoruz; lâkin haftalar geçmesine rağmen, kitabımız basılmıyor. 

Araştırdıkça öğreniyoruz ki adam dolandırıcılığına edebiyatı kalkan yapmış. Pek çok kişi bu adam yüzünden mağdur olmuş.

Ankara’da olan bir dostumuza adresi veriyoruz ve adamın yanına gönderiyoruz. Sabahtan akşama kadar yanında duruyor ve bizimki tehditler savurarak bir şekilde parayı alıyor.

Daha sonra başka bir yayınevi arayışına giriyoruz. Bizim üniversitede kızı okuyan bir edebiyatçının adını veriyorlar. İsmail Fatih Ceylan. Onunla iletişime geçiyorum. İstanbul’da buluşuyoruz. Tabii o zaman yayınevi piyasasını bilmediğimiz için söylemiş olduğu yüksek rakamı kabul ediyor ve kendi aramızda anlaşmaya varıyoruz. 

Ama ne hikmetse kitabımız basılana kadar, çekmediğimiz çile kalmıyor. İslami çizgide olduğundan dolayı güvenmiş olduğumuz İsmail Fatih Ceylan, babamın üstü kapalı tehditleri neticesinde kitabım bir şekilde basılıyor.

Kitabımı, 2009 yılında Siirt’in Eruh İlçesi’nde şehit düşen, Reis Hüseyin Gürlekli ve kitabımın basılması için yoğun bir emek harcayan, sevgili teyzem Ayten Ocak’a ithaf ediyorum.

Önsöz’ünü ise yazın hayatıma girmeme vesile olan, Türkiye’nin yitik hazinesi, Üstad Mestan Günel kaleme alıyor. Hayatım boyunca görmüş olduğum en entelektüel şahsiyet olan Mestan Günel’in kullanmış olduğu ifadeler, şahsımı ziyadesi ile mutlu ettiği gibi, teşvik de ediyor. Evet, size yazmış olduğu takdim yazısından, bir pasaj paylaşacağım şimdi:

“2009 yılını çok mutlu yıllarımdan biri sayıyorum. Çünkü genç kitapsever Burak KILIÇASLAN’la tanıştım. Yüzüne karşı da söyledim, arkadaşım yüz binde bir çıkabilecek kadar nadir bir kitapsever. Öyle ki kitapları sadece toplayan, biriktiren biri değil, aynı zamanda merak eden, okuyan ve karşılaştıran bir okuyucu. Özel sohbetlerimizde okuduğu kitaplardan nakiller yaptığını da gördüm. Eee... Yüz binde bir nasipli olmak kolay değil...”

Son Tebessüm adlı bu eserimde, Mehmet Akif Ersoy, Osman Yüksel Serdengeçti, Necip Fazıl Kısakürek, Abdurrahim Karakoç, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ve Ziya Gökalp’in ruhumdaki ve kalemimdeki etkileri yadsınamaz.

Bu vesile ile şehidimiz Hüseyin Gürlekli’nin aziz ruhunu saygı ile selâmlıyor, Üstad Mestan Günel ve Teyzem Ayten Ocak’a hürmetlerimi sunuyor, hayırlı ve sağlıklı bir ömür, diliyorum.

İlk eserimizin hikâyesi budur. Rabbim, kalemimizi ve kelâmımızı bir ömür, İslam’a hasretsin.

Selâm, sevgi ve muhabbet ile...