Bölüm I
Asırlara dayanan muhteşem Osmanlı İmparatorluğu’nun elbirliğiyle tarihin tozlu sahifelerine gönderilmesinden günümüze geçen takriben bir asırlık zaman, bizlerin tam bir titizlik içinde tarihimizi inceleyebilmemiz açısından yeterli bir müddet sayılmamasına imkan yoktur! Zira bir asır az zaman değildir. Kaldı ki, tetkike muhtaç olan; tarihimize geçmiş bulunan “yanlış-doğru” bazı önemli vesikaların, yeniden tetkiki ve uzmanlarca doğrulara en yakın olanı, bizlere sunulabilmesidir.
1981’lerde “Tercüman Gazetesi”nde teşrik-i mesai ettiğim merhum Tarihçi ve Gazeteci İlhan Bardakçı (1926-2004) ardında Mahdumu Murat Badakçı gibi Gayet değerli bir tarihçi kalem bırakabilmiş olmasıyla, herhalde huzur içinde yatıyordur.
Sayın Murat Bardakçı da aynen pederi gibi, bilhassa Türk tarihini elekten geçirircesine inceleyip, en enteresan vesikaları Türk okuyucusuna sunan gayet titiz bir tarihçidir. Dolayısıyla; olsun makalelerinin neşredildiği “Habertürk Gazetesi”ndeki sütununu ve TV programlarını zaman buldukça zevkle izlemekteyim. Hele büük tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı hoca ile yaptıkları mülakatlar pek nefis olmaktadır ki, yeni nesillerimize tarih sevgisini aşılayan başlıca şahsiyetlerin başında gelen bu iki değerli tarihçiye, nice başarılı çalışmalar dilerim.
Sayın M. Bardakçı’nın “Habertürk’te yayınlanan” tarihimiz açısından gayet önemli bir bulgu olmasıyla dikkatlerimi çeken “TARİHİN ARKA ODASI” serlevhalı sütununda sundukları, Son Halife Abdülmecit Efendi’nin “İmparatorluğun batışındaki ana sebeple alakalı risaleleri ve muhtevası hakkında naciz bir yorumumla bendeniz de katılmayı en azından yeni nesillere hizmet açısından uygun buldum. Mezkûr yazı ‘5 Mayıs 2013 Pazar’ tarihinde neşredilmiştir.”
Merhum Halife Abdülmecit Efendi (1868-1944) bir risale ile 1920’lerde ceddini bütün özellikleriyle anlatabilmek gayesiyle (35 sahife) tutan mezkûr risalesinde, Osmanlı Padişahları’nın tamamı hakkında değerlendirmeler yapmışlar. Sayın M. Bardakçı’nın kayıtlarına göre, risalenin tamamı kendi arşivlerinde bulunmaktadır. Merhum Abdülmecit Efendi cenapları, büyük boy kağıtlara yazdığı bu (35 sayfalık) risalesinde Osmanlı Padişahları’nın tamamı hakkında değerlendirmeler yapmışlar. 
Merhum Halife Cenaplarına göre; Osmanlı, Padişahların içkisi yüzünden yıkılmıştı. Bu görüş bir yere kadar doğrudur zira böylesine pek büyük bir iddianın sahibi Halife Cenapları dahi olsa, doğru teşhis açısından yeterli değildir. Meselâ, bilindiği gibi, Osmanlı şehzadeleri özel bir eğitime tabi kılınmışlardı ve lâkin onların gördükleri eğitimde, hemen her meselenin tespit ve tahlilinde daha ziyade İslâm-i akideler ağır basmakta ve böylece saf ve temiz bir yürekle dünyayı tanımaya çalışmaktaydılar. Bu durum Batılı Devletlerin Prensleri için de hemen, hemen aynı kaideye dayanan akideler esas alınmıştı ve bu durum her iki taraf için de “Birinci Cihan Harbi”nin hitamına kadar aynen devam etmiş ve daha sonra dünya üzerinde yeni, yeni fikirler, yeni, yeni inançlar yer almaya başlayınca, klasik sistem yerini yeni akımların akışına bırakmaya mecbur kalmış ve yeni akımlar; iyisiyle, kötüsü ile asırlar boyu, klasik tarzda dünyayı idare edenleri, yatağından taşmış sel gibi, yutup gitmiştir...
Halife Cenapları, böyle bir açıklamaya niçin ihtiyaç duymuşlar ve böylesi bir açıklamanın hayırhlı sonuçlar doğurmayacağını da hesaba katmadan; muhteşem bir imparatorluğun engin tarihinin hitamını; “bir şarap galonu” ile noktalamışlar!...
1920’lerin şartları içinde Halife Cenapları neyin tesirinde kalarak böyle bir görüş sergilemek mecburiyeti hissetmişler bilinmez? Ve zaten, bilinmesi de ahali açısından sakıncalıdır denebilir. Çünkü, böylesi bir hadise, koca bir imparatorluğu hiçe saydırır; “Bizim atalarımız birer serdengeçti olarak” sadece bir takım fırsatlardan istifade etmiş, maceraperestler güruhu imiş, yazıklar olsun....” dedirtir!...
Anladığımız kadarı ile Halife Cenapları, içkinin zararları üzerinde fikrini zikrederken, en canlı bir misal olarak bu konuyu işlemiş. Doğrudur, itirazımız yoktur. Ancak, ümmet-i Muhammed’in böylesine bir açıklamayı nasıl karşılayacağı hiç mi hiç hesaba katılmamış!... Bize göre sayın, Murat Bardakçı bu belgeye hiç dokunmadan arşivlerinde saklasaydılar daha hayırlı bir iş yapmış olurlardı kanısındayız!...
Dahası, bazı Padişahlar içki müptelası olmuşlarsa, muhakkak ki, o talihsiz Sultanları bu iblis batağına sürükleyenler olmuştur ve bunların sıradan insanlar olmadıkları da malûmdur!...
Kafalarının almadığı en ufak bir meselede derakap kazan kaldıran Yeniçeri Ocakları ve onları teşvik eden üst düzey Devlet ricalinden kimselerle bazı Vezirler. Nasıl oluyor da böylesi durumlarda pasif kalmayı tercih etmekteydiler, bunun cevabını vermek hiç de kolay değildir!...
Meselâ, Talihsiz Padişahlarımızdan V. Murat Hân, tarihi kayıtlardan bilindiği gibi, son derece içki müptelası ve bu sebeple hem tahtından ve hem de hayatından olmak talihsizliğine uğramış, biçare bir Padişah’ımızdı. Bu hep yazılır ve sözde acınarak kendilerine sahip çıkma gibi hareketlere de girişiilir. Ancak, bu talihsiz Padişah’ı içki işretine kimin veya kimlerin alıştırdığı hakkında tek bir söz söylenmez, söyleyen olmuşsa da, onun kelamı gözlerden uzak tutulur!... Bu niçin böyledir? Böyledir çünkü onlara sadece Padişah’ın yanlışı öneme haizdir, kalanı ise teferruat olmaktan ileri gitmez!...
Dolayısıyla, Osmanlı-Türk İmparatorluğu’nu batıran içki müptelası Padişahlar değil, doğrudan kayda geçtiğimiz zihniyet olmuştur ki, günümüzde de aynı zihniyet, Türklüğün son kalesi olan Türkiye’yi batırabilmek çabası sarf etmektedirler: (24 Ağustos 2013 Cumartesi).
Söz konusu olan Sultan V. Murat’ın kimliği ve biyografisinin özeti ile müzmin alkolik oluşunun hazin trajedisini siz değerli okuyucularımıza sunmamızın, meselenin gözlerden uzak tutulan yönlerinin de oluşunun niçin gizli tutulduğunu kısmen olsun açıklayabileceğimiz için bütün bunları yazmayı uygun bulduk.
SULTAN V. MURAD HÂN’IN ÖZET BİYOGRAFİSİ
Abdülmecid Hân ve şevkefza Sultan’ın mahdumları olarak dünyaya gelen V. Murad 21 Eylül 1840 tarihinde doğmuş, 30 Mayıs 1876 tarihinde Osmanlı tahtına geçmiş, 31 Ağustos 1876 tarihinde hal edilmiş 29 Ağustos 1904 tarihinde vefat ederek, gözü doymaz siyasilerin istemediği hâlde âleti olmaktan ebediyen kurtulmuşur.
Osmanlı Devleti’nin istikbaldeki Efendileri olacak olan Genç Osmanlılar. Şehit Sultan Abdülaziz’i bir şekilde gözden düşürüp hal ettikten sonra, uzun bir zamandır hakkında övgüler yağdırarak Osmanlı halkına sevdirdikleri Veliahdliğinden itibaren hemen her Osmanlı’nın umut ışığı konumunda bir intiba bıraktırılmış ve böylece Padiflah ilân edildiğinde tüm Osmanlı halkı adeta bayram etmiş, İstanbul’un tüm sokak ve caddeleri hınca hınç dolmuş insan seli her tarafı kaplamıştı.
Büyük bir itina ile büyütülen Veliaht Murad Efendi; güzel, sevimli, yumuşak huylu, zeki, gayet kuvvetli bir hafızası, açık fikirli oluşu ile gayet sabırlı olmasıyla tanınmıştı. Tahsil çağına geldiğinde en ünlü hocalardan ders aldı. Türkçeyi en mükemmel şekilde öğrenmiş, Arapçaya vakıf olmuş: “Osmanlı tarihi ile matematik derslerine ağırlık vermiş ve ayrıca “Resim ve Musiki” dersleri alarak, Güzel san’atlar dünyasından da uzak kalmamış ve hafif Batı Musuikisi alanında pek sevilen birkaç eser bestelemiş ve ayrıca Mimarlık alanı ile de ilgilenmiştir.
Babası onu aynı Batı Prensleri tarzında yetiştirmiş ve Veliaht iken Amcası Sultan Abdülaziz bir Avrupa gezisine onu ve Abdülhamid’i birlikte götürmüş ve bu gezide İngiltere Veliahdı ile yakın dostluk kuran Veliahd şehzade Murad Efendi, İngiliz Velihadının “Masonluk teklifine” hayır dememiş ve böylece Masonllar dünyasıyla da tanışmıştı.
Murad Efendi, tam maada bir Batılı tarzında yetiştirilmişti. Karakter yapısı onu hemen her dine karşı toleranslı olmayı sağlamış ve böylece muhtelif insanlarla dostluklar kurabilme avantajına sahip olmuştur. Ancak, Osmanlı Hanedanının samimi hürriyet ve meşrutiyet taraftarı yegane şehzadesi idi.
Devrimcilerle olan yakın münasebetleri esnasında onların siyasî fikirlerini adeta benimsemişti. II. Abdülhamid onun ilim ve fikir adamlarının toplandıkları meclislere zaman, zaman iştirak etmiş ve orada yapılan serbest münakaşaları dinlemişti ki, her ne olmuş ise orada tanıdığı ve yakın arkadaşı olarak benimsediği Namık Kemal, bu samimi Veliahdı derin sohbetlerle sabahlara kadar içki alemlerine daldırmış ve böylece kendi diledikleri bir Padişah meydana getirebilmişlerdi Tek ihtiyaçları ise onu bir şekilde Tahta çıkarabilmekti ve onu da becermişlerdi ama, V. Murad’ın aklıselim durumda olmayışı, heveslerini kursaklarında bırakmıştı.
Nitekim, II. Abdülhamid’in hususi doktoru Hüseyin Atıf Bey’e yazdırdığı muhtıralarda şu enteresan kayıt geçmektedir: (Sonraları Padişah II. Abdülhamid, hususi Tabibi Doktor Hüseyin Atıf Bey’e yazdırdığı muhtıralarda, Murad Efendi’yi içkiye “Namık Kemal’in alıştırdığını, gece sabahlara kadar içtiklerini, bu sırada okuyup yazdıklarını, bu işret iptilâsının Veliadin asabını bozduğunu ve nihayet başına vurduğunu kaydeder.)
Bakınız: (MUFASSAL OSMANLI TARİHİ ANSİKLOPEDİSİ)  Sayfa: 3276 Cilt: VI.
Yukarıda kayda geçtiğimiz ana-kaynaklardaki kayıtlar, Padişahların içki illetine nasıl komplolar neticesi kapıldıklarını en yetkili flahsiyetten öğrenmiş oluyoruz!...
Nasıl ki, yaprağı oynatan rüzgâr, yerinden koparıp atan fırtına ise. İnsanoğlu’nun da doğru veya yanlış yolda yürümesini illegal siyasî Cemiyet veya Fırkalar sağlamıştır ki, bu iğrenç hareketler günümüzde de maalesef varlığını sürdürebilmektedir!...
Son Halife Efendi Cenapları, Sultan Abdülmecid’in çocuklarından bahsederken, şu iddialarını ileri sürmüşler: (Saltanat makamına ve Hilafete namzet dört oğul (V. Murad’ı, II. Abdülhamid’i, Sultan Reşad’ı ve Sultan Vahideddin’i kastediyor) bıraktı. Bunların hepsi ard arda tahta geçerek Avusturya sınırından Basra Körfezine uzanan koskoca bir devletin çöküşüne sebep oldular. (Ben, bu dört hükümdarı, tarihin vereceği en şiddetli hükme brakmakla yetiniyorum.)
Osmanlı Devleti’nin son Halifesi Abdülmecid Efendi Cenapları’nın 1920’lerde kaleme aldıkları bir risalelerinde Osmanlı Devleti’nin yıkılmasında birkaç Padişah’ın içkiye olan müptelalarını sebep gösterirlerken, son dönemin dört Padişahı bahsinde de Sultan II. Abdülhamid Hân’ı da aynı kefeye kovuşları. Gerçekten pek şaşırtıcı bir iddiadır?!...
Görülüyor kî, Son Halife Cenapları da kendi ceddinin aleyhinde tutarsız ithamlarda bulunması sağlanmıştı!.... Muhteşem bir İmparatorluğun çökerek yoklara karışmasındaki başlıca sebebin, 3-4 Padişah’ın serkeşliğine mal etmek kadar saçma bir iddia daha olamaz?...
Bilindiği gibi, en güçlü Ülkelerde dahi Devletin başında bulunanlar her daim denetlenmiştir ve zaten başka türlüsü de söz konusu olamaz. Kaldı ki, Osmanlı’da bazı değerli Padişahlar bizzat Yeni-Çeri Ocakları tarafından kazan kaldırılarak alaşağı edilmiş olmasına rağmen. İçki müptelalarının aynen bırakılmış olmaları. Doğrudan düşündürücüdür?!..
Bu duruma göre; Osmanlı Devleti’nin çürüyüp yoklara karışmasının yegane müsebbibinin 3-5 serhoş Padişah olduğunu ileri sürmek ve böylece İmparatorluğun batışında birinci derecede rol oynayan haris Paşalar, haris Vezirlerin kirli yüzlerini hemen herkesten gizlemeye çalışmak kadar hayasız bir davranış olamaz?!... Bu hususta (II. ABDÜLHAMİD HÂN) adlı Ziya Nur Aksun’un değerli eserlerinde gayet ibret verici bir pasajı aynen alıyoruz:
(Bir Osmanlı Sadrazamının,  kendi devletinden henüz bir ülke koparmış, düşman bir hükümetin  Sefirinden, sanki oranın tebaası ve adamı imiş gibi yardım dilemesi çok haysinet kırıcı bir hadisedir. Maalesef Tanzimat’tan itibaren başlayan devrin kalburüstü Vezirleri “hep bu tip adamlardan ibarettir.”
Bunlarda devlete ve hükümdara sadâkat, vatana ve millete bağlılık pek eksiktir. Şuradan anlaşılmaktadır ki, eski tarihimizde asla rastlanmayan, en alçakça hamiyetsizlikler, en berbat hayâsızlıklar, hatta din-û Devlete ihanet sayılan hareketler de övünülecek davranışlar olarak görülmeğe başlanmış demektir. Böyle iğrenç olayların övünç olarak kabullenilmesi de herhalde Tanzimat’ın bir hediyesidir ve yukarı tabakalardaki ahlâk ve kıymet hükümlerinin sarsılışıyla alâkalı görülmektedir. Eski devirlerin devlete ibadet edercesine bağlı Paşaların yerine bu zavallı ve ahsiyetsiz tipler geçmiş demektir.)
Bizim buna eklenecek hiçbir sözümüz yoktur. Zira, asırlarca varlığını ihtişamlı bir görünümle sürdürebilen koca bir Çınarın içine giren iğrenç kurtların kemirerek nasıl için, için çürütüp devirdiklerini kimse bundan daha iyi anlatılamazdı.
Evet, muhterem Beyler! Osmanlı’yı 3-5 sarhoş Padişah değil, Devletin ekmeğini yiyen hain Paşa ve Vezirler bitirmiştir. Böylelerinin cümlesine lanet olsun!...
< Devam edecek >