Somali, yüzölçümü Türkiye’den biraz küçük olup 8.5 milyon nüfusu ile bir Doğu Afrika ülkesidir. Hint Okyanusu ve Aden Körfezi boyunca sahilleri ile Afrika’nın en uzun kıyıya sahip devleti durumundadır. Geçen yıllarda bu ülkenin adını deniz korsanları adıyla sık duyduk. Bugün kuraklık, açlık, gıdasızlık felaketi ile. Herkes gücü ve imkanı nispetinde bu insanlara bir şeyler ulaştırmaya çalışıyor. Sanatçılar, heyetleri, ziyaretler ile haberler magazinleşirken bir husus ihmal edilmemelidir: Somali nasıl bu hale geldi? Dünyanın her yerinde olduğu gibi Afrika’da da bazı yıllar daha az yağış alır, kurak geçer. Önceki dönemlerde de kuraklık yılları yaşandı. Buna göre mahalli ve merkezi yönetimlerin tedbirleri, stokları devreye girer, sorun kökten çözülemezse bile bu çapta bir felaket yaşanmazdı. Bugün olanlar, hemen bütün Afrika’da son iki asırdır yaşanan klasik sömürgecilikten “çağdaş” sömürgeciliğe geçişteki uygulamalardır. Bu uygulamaların iki ayağı vardır: Bir tarafta eski ve yeni sömürgeci İngiltere, İtalya, ABD ve diğerleri resmi yönetime son verirken çıkarlarını kendine bağlı işbirlikçi birimlere havale etmeleri. Bunun için en kullanılışlı metot etnik, bölgesel ayrılıkları kızıştırmak, buna din, mezhep gibi farklılıkların yanında Somali’de ideolojik çatışmayı da katmak. Konuyu ele alan Somali uzmanları, insanlar açlıktan ölürken ülkenin çeteleri nasıl da birbirlerini öldürdüklerini ayıplayarak anlatıyorlar. Yıllardır iç savaş yaşayan Somali’de ekonomik faaliyetler bitmişken kardeşkanı döken örgüt mensuplarını kuraklık ilgilendirmemektedir. Gerçekten bugünkü şartlar altında milyonlar açlık, susuzluktan ve hastalıklardan yok olurken eli silah tutan Somalili grupların birbirini hedef almasını kimse maruz göremez. Ancak bir sorunun cevabını da herkes arasın: Milyonlarca hektar tarım arazisine sahip olduğu halde kendi halkının ihtiyacını dahi üretemeyen bu ülkenin gençleri hangi para ile bu silahlara sahip olabiliyorlar. Bu silahları kimler onlara verdi, vermeye devam ediyor? Klasik sömürgecilikte, sömürgeci devletin kurumları ve şirketleri hedef ülkenin kaynaklarını kullanır, ürün ana ülkeye sevk edilir. Tarım arazileri, maden ocakları ve diğer zenginliklerin başında sömürge yönetimi bulunmaktadır. Yeni sömürgecilikte ise şeklen bağımsız devletin siyasi birimleri birbirlerini, olmazsa komşularını öldürürken ülkenin kaynakları yine eski ana ülkeye ulaşmanın yollarını bulur. Çağdaş sömürgeciliğin temel ilkelerinden birisi de hedef ülke halkının üretimini engellemektir. “Üretim dinamizmi”ni yok etmek için insanların bir parça yiyeceğe muhtaç olması ve adeta “gelin, bizi kurtarın” safhasına gelmesi hedeftir. Bugün küresel medya bütün magazin imkânlarını kullanarak “daha ne bekleniyor” aşamasına geçilmiştir. Ülkenin uranyum, demir, bakır, boksit, gaz gibi zenginlikleri ile bunu üzerinde başta ABD şirketleri olmak üzere sömürgecilerin Somali’yi taksim planlarını bir tarafa bırakalım. Bugünkü açlığın temel organizatörlerinden BM, IMF politikalarını hatırlayalım. 2006 ve 2007 yıllarında iç savaş ve kuraklıktan dolayı kıtlık sözkonusuydu. Ancak ülkenin tarım sektöründe belirli bir üretim devam etmekteydi. Çiftçiler ürün hasadı yapıp, tam da pazara götürecekleri dönemde BM Gıda Yardımı Programı çerçevesinde ülkenin ihtiyacını karşılayacak miktardaki ürün bedava dağıtıldı. Ürününü satıp borçlarını ödemeyi planlayan çiftçiler ortada kaldılar. İki sene üst üste oynanan bu oyun ile Somali çiftçisi ekip biçmez oldu. Hedefe ulaştıktan sonra ise önceki gibi yardım programına ihtiyaç duyulmuyor. Onun yerine milyonlar yüzlerce kilometre yürütülerek topraklar boşaltılıyor. Zaten birçoğu da yollarda ölüyor. Yıllarca, başta yakıt olmak üzere tarımsal girdilere alabildiğince vergi yükleyip köylüyü gırtlağa kadar borca mahkum eden, ektiğine ekeceğine bin pişman eden, ürünü elde ettikten sonra borçlarının bir kalemini dahi karşılayamayan ve en verimli toprak sahibi köylülerin dahi arazileri icrada olan Anadolu köylüsünün başına gelenlerle de buna benzemiyor mu? IMF ve Dünya Bankası’nca dayatılan politikalar gittikçe daha bariz bir şekilde sonuçlarını gösteriyor. İthal buğdaya, ithal sebze-meyveye, ithal ete, ithal süte, ithal mısıra ödenen meblağdan haberimiz var mı? Nereye kadar bunu karşılayacağız? İngiliz pasaportu taşıyan bir devlet büyüğümüz tarımı başka ülkelere bırakalım, sanayileşelim diyor. Ancak bu kişi batının hiçbir sanayileşmiş ülkesinin tarımı ikinci plana atmadığını çok iyi biliyor. Son on yılda Türkiye elma üretiminde dünya üçüncülüğünden altıncılığa düşerken Avrupa’nın her köşesi adeta elma bahçesi oldu. Dünyada ve Afrika’da daha birçok Somali bulunmaktadır. Tarımsal üretim feda edilmemelidir. Bilim, teknoloji ve sanayi toplumu olmak, tarım ve hayvancılığı bitirmeyi gerektirmez. Bilakis tarım ve hayvancılık bilim ve teknoloji imkânlarıyla geliştirilerek desteklenmelidir. Somali felaketinin sebepleri üzerinde kafa yorarak herkes dersini almalıdır.