CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’nın Çubuk ilçesinde katıldığı cenaze töreninde yumruklu saldırıya uğradı. Birbirinden ilginç söylem ve eylemleriyle Türk siyasi tarihinde ‘kendine münhasır’ bir karakter haline gelen Kılıçdaroğlu ‘YPG’nin terör örgütü olmadığına dair açıklamaları’ henüz tazeliğini korurken ve HDP ile işbirliği yaptığı seçimin tartışmaları devam ederken şehit cenazesine katılarak nasıl bir özgüvene, cesarete sahip olduğunu da ortaya koydu!

Önce şu olayları hatırlamakta yarar var;

Yakın zamanda “Bizim için YPG terör örgütü değildir, kendi vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşumdur” diyen Kılıçdaroğlu’dan başkası değildi. Yine güvenlik güçlerince öldürülen PKK’lı teröristler için düzenlenen definlerde de CHP’nin önce gelen yöneticileri boy göstermişti. Son olarak, CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ilk mülakatını PKK’ya yakınlığıyla bilinen Rudav TV’ye verip, “Sayın Demirtaş'ın siyasette aktif olduğu dönemde çizdiği çizgiyi beğenenlerden biriyim. Gerçekten de barışçıl, uzlaşmacı ve evrensel değerleri öne çıkaran dili vardı” şeklinde sözler sarf edip ‘Şehit yakınları ve gazilerin yüreğini yakmıştı.

Süreç böyle işlerken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da şehit yakınlarında oluşan öfkeye dikkat çekip ‘Valilere, CHP İl Başkanlarını şehit cenazelerinde protokole almamaları talimatı verdiğini’ söyleyerek yaklaşmakta olan tehlikeyi işaret ediyordu.

**

Güvenlik güçleri Çubuk’ta vuku bulan hadiseye iştirak ettiği belirlenen isimleri adaletin huzuruna çıkarmak üzere yakaladı. Kişisel kanaatimiz olayın organize ve provokatif bir eylem olmadığı yönündedir. Böyle bir durum söz konusuysa soruşturmanın ileri aşamalarında ortaya çıkarılacaktır. Ancak şu bir gerçek ki Kılıçdaroğlu, Çubuk’ta şehit cenazesine gitmemeliydi. Zira acıların taze olduğu bir ortamda provokatörlerin işi daha da kolay olur. Üstelik provokasyon da gerek yok; eylem ve söylemleri zaten katılmaya çalıştığı ortamda bulunan yüreği yanık insanların acısı katmerlemektedir.

2000’li yılların başlarında Türkiye’nin şehit cenazeleriyle sarsıldığı yıllarda; AK Partili temsilcilerin uğradığı tacizler, sözlü saldırılar az değildi. Üstelik hazin ki o protestolar o günün siyasilerince masum, hatta haklı gösterilebiliyordu. Bugün CHP’nin HDP ile kurduğu işbirliğini de dikkat alırsak, perşembenin gelişi rahatça görülebiliyordu.

**

Kılıçdaroğlu’na saldıranlar arasında bulunan Osman Sarıgün adlı şahsın AK Parti üyesi olduğu ortaya çıkar çıkmaz, Parti Sözcüsü Ömer Çelik bir açıklama yapıp “Ankara İl Yönetim Kurulunun, Sarıgün’ü kesin ihraç talebiyle tedbirli olarak İl Disiplin Kurulu’na sevk ettiğini” bildirdi.

Bu açıklamanın ardından, ‘olayla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen’ merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun ‘ayrık otları’ benzetmesi de yaptığı ‘tarla sürme meselesini’ bir kez daha hatırladık. ‘Temizlenmeyen tarlanın mahsulleri ileride başımıza büyük dertler açar” sözünü unutamayız. Yazıcıoğlu’nun bu tespitine uygun mudur bilemeyiz ama Ankara teşkilatının ‘ihraç isteminden hemen sonra’ şu iki hatıranın da günü gelmiştir diye düşünüyoruz;

AK Parti 2001’de vücut bulurken her cenahtan büyük teveccüh görmüştü. Yıllar evvel bir AK Partili yönetici “Ben solcuyum ya” deyince, biz de ‘eskiden’ diye düzeltme yapmıştık da kabul etmeyip, “Solculuk eskimez, ben hala solcuyum. AK Parti bütün eğilimlerin bir araya geldiği bir partidir. Ben de bu partide solu temsil ediyorum” izahında bulunmuştu.

2018 seçimleri öncesi Avusturya’dan dönen Süleyman Uğur ile buluşup Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Konya mitingine gitmiştik. Alanda beklerken Süleyman, “Seçilecek yerlerde kimler var?” diye sorunca biz ‘Ahmet Sorgun, Tahir Akyürek, Orhan Erdem…’ diye saymaya başlamıştık ki önümüzdeki şahıs geri dönüp, hayretle “Bu adam mı kazanacak?” diye sordu. Başına AK Parti şapkası takmış, sırtına iki bayrağı yelek yapmış, iki elinde de AK Parti bayrağı taşıyordu.

-Saydığımız isimler seçilecek sıradalar, dediysek de tepkisi kronikti.

-Göreceksiniz sandıklar boşalacak, bu adam seçilemeyecek, gibi bir tepki verince işi büyütmemek için, “Sen yanlış mitinge gelmişsin, bugün burada AK Parti’nin mitingi var” dedik. Süleyman şoke olmuş, gülme krizine yakalanmıştı. Adam elini cebine atıp bir kart çıkardı;

-Ben AK Partinin sandık görevlisiyim. Herkes gibi ben de tepki gösteriyorum. Bu adama oy vermeyeceğim” demez mi!

Kolundan tutup önce şunu sordum;

-AK Parti Konya’da on milletvekili çıkar mı?

-Çıkarabilir.

-Peki beş milletvekili çıkarır mı?

-Rahat çıkarır.

-Peki sen oy vermesen bile AK Parti üç milletvekili çıkarır mı?

-Olsun, ben vermeyeceğim.

 Süleyman’ın gülme krizi daha da artmıştı. Son soruyu sordum;

-Seni kim AK Parti sandık görevlisi yaptı?

Cevap vermedi, yönünü kürsüye çevirip oy vermeyeceği partinin bayrağını sallamaya başladı.

İstanbul’da Ankara’da sandıklara sahip çıkılamamışsa, Çubuk’ta ana muhalefet partisine saldıranlardan biri AK Parti üyesi çıkmışsa; talimatları parti yönetiminden değil, ait olduğu çevrelerden alanların gözden geçirilme vakti gelmiş olmalıdır. Ayrık otu temizlenmezse bütün tarlayı kaplar.

**

Türkiye’de kımıldayan yaprak bile Amerika ve Avrupa’nın yakın takibindedir. Türkiye nefretiyle dolu olan Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Kati Piri'de yumruk meselesini öfkesine bir kez daha katık edip; “Muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı çok çirkin linç girişimi. İktidardaki siyasetçilerin nefret söylemlerinden ilham aldılar büyük ihtimalle. Bu radikal kutuplaşma son bulmalı. Türkiye bundan çok daha iyisidir” şeklinde bir mesaj yayımladı.

Çubuk’taki yumruk Avrupa’da yankı buldu. 

**

Biz yazıyı hazırlarken İçişleri Bakanı Soylu Çubuk hadiselerine ilişkin detaylı bir açıklama yaptı. Şehit Yener Kırıkcı'nın cenazesine 12 bin vatandaşın katıldığını, bir jandarma komando bölüğü ile 9 jandarma trafik timi,  2 özel harekat timi ve istihbarat unsurlarının güvenlik görevi icra ettiğini anlatan Soylu  Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın da gelirken köylü kadınların sözlü protestosuna maruz kaldığını söyledi. Daha önemli olan ise, Kılçdaroğlu’nun gelişine dair olan ifadelerdi: 

“Bir Genel Başkan cenazeye gelecekse bunu diğer güvenlik birimleriyle paylaşmalıydı. Bu noktaya dikkat etmediler. Kimsenin geleceğinden bilgisi söz konusu değildi.”

Çok söze gerek yok! 

**