Suriye’nin geleceğine dair çözüm odaklı işleyen ilerleyen tek süreç Soçi..

4’üncüsü düzenlenen Zirve’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani bir araya geldi. Üçlü zirve sonrası liderler ortak basın açıklamasında bulundu. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Suriye’de çözüm umudu hiç bu kadar filizlenmemişti’ sözü dikkat çekiciydi.

Masadaki başlıkları hiç kuşkusuz İdlib, Menbiç, Fırat’ın doğusu, bölgedeki terör unsurları, Suriye’nin toprak bütünlüğü, ABD’nin çekilme kararı, mültecilerin dönüşünün sağlanması ve Türkiye’nin güvenlik kaygıları oluşturuyor. Biz de tüm bu başlıkları, liderlerden gelen açıklamaları, zirvenin yansımalarını Ankara Rusya Araştırmaları Enstitüsü (RUSEN) Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Salih Yılmaz ile konuştuk.

Soçi’de Suriye’nin geleceğine dair alınan kararları nasıl yorumlamalıyız?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Suriye’de çözüm umudu hiç bu kadar filizlenmemişti’ sözü uzlaşı olduğunu mu gösteriyor? 

Sayın Cumhurbaşkanının bu sözü daha çok Rusya ve İran ile birlikte karşılıklı anlayış içerisinde birbirlerinin hassasiyetlerine dikkat edildiği ve birçok konuda uzlaşı olduğu anlamına geliyor. 

Soçi Zirvesi bütünlük itibariyle Suriye’de siyasi çözümün şu an için işleyen tek alternatifidir. Çünkü BM çatısı altında yürütülen Cenevre Sürecinin temelini de Astana ve Soçi görüşmeleri oluşturmaktadır. Bu durum aslında ABD ve bazı AB ülkelerini rahatsız ediyor. Çünkü ABD, Suriye’deki inisiyatifin Rusya, Türkiye, İran üçlüsü üzerinden yürütülmesini istemiyor. Bu zirveye baktığımızda aktör üç ülkenin de farklı konulara vurgu yaptığını görüyoruz. Rusya daha çok İdlib’deki terör saldırılarının bertaraf edilmesi, mültecilerin Suriye’ye geri dönüşü ve Anayasa Komitesinin çalışması üzerinde durdu. İran, Kürtlerin mutlaka Suriye’nin bir parçası olarak kalacağını, İsrail’in hiçbir kural tanımadan Suriye’deki hava saldırıları ve Esed hâkimiyetinin tanınması üzerinde durmuştur. Türkiye ise İblib’de çabalarının devam edeceği, terörle mücadele sona ermeden Suriye’nin toprak bütünlüğü ve mültecilerin geri dönmesine dair konuların başarısız olacağı ile BM çatısı altında oluşturulacak Anayasa Komitesinin dengeli biçimde kurulması üzerinde durmuştur. Türkiye özellikle insani felaketler ile başta esir ve cenazelerin değişimi konusunda diğer iki ülkenin inisiyatif almasını istemiştir. 

İdlib’in geleceğine ve çatışmasızlık bölgesine dair alınan kararlar nasıl sonuç  verecek?

İdlib, Astana çerçevesinde Türkiye’nin kontrolüne bırakılmış bir çatışmasızlık bölgesidir. Türkiye-Rusya arasında Eylül ayında bölgenin bütünüyle güvenli hale getirilerek terör gruplarının etkisiz kılınmasına dair bir mutabakat vardı. Fakat Suriye’de gelişen şartlar bu mutabakatın bütünüyle uygulanmasını zorlaştırdı. Bu durumun sebepleri arasında Esed rejiminin ateşkese uymayıp İdlib’deki grupları provoke ederek çatışmaya çekmek istemesinin de etkisi var. İşte Türkiye de Rusya’nın itiraz ve taleplerine karşı özellikle bölgenin istikrarsızlığında Esed güçlerinin etkisini kanıtlarla ortaya koydu diyebiliriz. Ayrıca Türkiye daha önce Rusya ile anlaşmaya bağlı olarak Halep, Dera, Humus gibi bölgelerde savaşan muhaliflerin İdlib’e aktarıldığını, bu nedenle tüm sorumluluğun Türkiye üzerine yıkılarak sorunlu bölgelerde hemen çözüm beklenmesinin doğru olmayacağını vurguladı.  Türkiye, İdlib’de bir operasyon istemiyor. Ancak Rusya’nın endişelerini gidermek adına özellikle Halep kırsalında ve Hmeymim hava üssüne yakın bölgelerde Rus ordusu ile birlikte devriye atılması, ateşkesi bozan gruplara yerel operasyonlar yapılabileceği konusunda önerilerde bulundu. Türkiye, İdlib’in bütünüyle savaş bölgesi haline getirilerek Halep gibi yıkılmasına razı değil ve bunun bir çözüm olmayacağını da taraflara iletti. 

Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyine ilişkin güvenlik kaygılarını anlıyoruz açıklamalarına bakarak ülkeler arasında teröre karşı anlayış birliği var diyebilir miyiz?

Türkiye’nin Suriye’de özellikle kendi güvenliğini tehdit eden PKK-PYD ile mücadelesi olmazsa olmazıdır. Bu nedenle diğer iki garantör ülkenin de Türkiye’nin bu hassasiyetini bildikleri için Fırat’ın doğusunda Türkiye’ye destek verdiklerini söylemeliyiz. Fakat bu desteğin şarta bağlı olduğunu da bu zirvede görmüş olduk. Hem Rusya hem de İran, Türkiye’nin yapacağı operasyonda Esed rejimi ile birlikte hareket etmesini istiyorlar. Daha önce Rusya’nın gündeme getirdiği Adana Mutabakatını şimdi de İran’ın bu zirvede gündeme taşıdığını biliyoruz. 

Türkiye’nin ABD ile birlikte kurmaya çalıştığı Güvenli Bölge planında inisiyatif Türkiye ve ABD’de olduğu için diğer iki ülkenin aslında çok fazla seçeneği bulunmuyor. Tek seçenek plana Esed’i dâhil edip bölgede Esed üzerinden bir etkinlik kurmak istemeleridir. Kaldı ki ABD’nin de Güvenli Bölge Planı içerisinde özellikle İran ve Rusya’nın olmasını istememesi bu iki ülkeye çok fazla seçenek bırakmıyor. 

PKK-PYD konusunda Rusya-ABD çekişmesi mi var?

Fırat’ın doğusunda ABD, Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate alarak ilişkilerin normalleşmesi konusunda adım atacak mı yoksa Türkiye, tüm olasılıkları göze alarak ABD’ye rağmen operasyonu yapacak mı bu önemli bir konudur. Gelinen durumda yakın dönemde özellikle Menbiç’in içerisinde olduğu Fırat’ın batısında bir uzlaşı olacak gibi duruyor. Çünkü bu bölgeler daha çok Arapların yaşadığı yerlerdir. Ancak Fırat’ın doğusunda ABD hala ne yapacağına karar vermiş durumda değildir. Çünkü ABD, PKK-PYD’yi Kürtler ile ilişkilendirerek korumak istiyor. Rusya da Kürtleri ABD’nin inisiyatifine bırakmamak adına PYD’i siyasi barış sürecine dâhil ederek Esed çatısı altında kontrol etmeyi düşünüyor. Rusya’ya göre Fırat’ın doğusunda ABD-Türkiye müzakereleri elbet çıkmaza girecek. İşte bu durumda Türkiye’ye Esed olasılığını göstererek bir çıkış yolu gösteriyor. Rusya’nın görüşüne göre Fırat’ın doğusuna yapılacak operasyona mutlaka Esed rejimi de dâhil edilmelidir. Burada hem İran hem de Rusya’nın bazı çekincelerinin olması kendi çıkarları ölçüsünde bakıldığında normal gibi gözükebilir. Neden mi?

Çünkü Türkiye, İdlib, Afrin ve El-Bab’tan sonra Fırat’ın doğusuna da hâkim olursa Suriye’de siyasi barış sürecini tek başına etkileyebilecek bir güce sahip olacak. Bu durum hem Anayasa yazımında hem de yapılacak genel seçimlerde muhaliflerin avantajlı olmasına neden olacaktır. Bu hal dengeler açısından İran ve Rusya’nın istemediği bir durumdur. Onlara göre Türkiye dengesi ancak Esed ile sağlanabilecektir. İki ülkenin bu kadar Esed’de ısrar etmesinin nedenlerinden birisi de budur. Ayrıca Rusya, Fırat’ın doğusunda kısmi bir operasyona razıdır. Tüm bölgeyi kapsayacak bir operasyonu istemiyor. Lakin Türkiye böyle bir operasyonda kararlı olursa buna da karşı durmayacağı anlaşılıyor. 

Fırat’ın doğusuna ve terör unsurlarına dair mutabakat var mı sizce?

Rusya ve İran, PKK-PYD’ye Türkiye’nin yapacağı operasyonu şartlı olarak destekliyorlar. Ancak bu iki ülke kendilerinden daha çok bu operasyona ABD’nin izin vermeyeceğini düşünüyorlar. Hatta Rusya’ya göre Türkiye ABD tarafından oyalanarak ve umutlar verilerek Astana Sürecinden koparılmak isteniyor. Rusya, ABD’nin Güvenli Bölge planıyla Türkiye’ye birtakım tavizler vererek karşılığında S400’ler ve İran’a yaptırımlar konusunda adım atmasını isteyecek. 

ABD’nin bölgeden tümüyle çekilmesi gibi bir planı olduğunu düşünmüyorum. ABD, özellikle şu anda kontrolünde tuttuğu hava sahasını yine kontrol etmek istiyor. Özellikle Irak sınırı ile Ürdün/İsrail sınırında da güçlerini bulunduracaktır. ABD, Türkiye’ye tavizler verirken bu tavizler dolayısıyla İran ve Rusya’nın bölgede avantaj kazanmasını da istemiyor. Bu şartlarda zaten bölgede inisiyatif ABD ve Türkiye’nin elindedir. ABD çekilme fikrinden vazgeçerse Türkiye o zaman Rusya ile işbirliği yaparak operasyonu gerçekleştirebilir. 

Mültecilerin dönüşü kısa sürede mümkün olabilir mi? 

Bu zirvede özellikle Rusya, mültecilerin geri dönüşüne dair fikirlerinde ısrarlı olmuştur. İran’ın da buna destek olduğunu gördük. Fakat mültecilerin şu an için bölgeye güvenli biçimde dönmeleri mümkün gözükmüyor. Türkiye de bunu bildiği için Suriye’de terörle mücadele sona ermeden, altyapı problemleri halledilmeden ve Esed korkusu bertaraf edilmeden mültecilerin geri dönmek istemediğidir. Sonuçta bu mülteciler Esed zulmünden kaçmışlardır. Yani mültecilere siz hadi Esed kontrolündeki bölgelere göç edin dediğinizde anasını, babasını, çocuğunu Esed’e kurban vermiş insanların bunu kabul etmesi beklenilemez. Türkiye de mültecilerin geri dönmesini destekliyor. Fakat bu durumun ancak Anayasanın yazımı ve seçimlerin yapılması sonrası ortaya çıkacak hükümetin çağrısı ile gerçekleşebilir. 

Anayasa Komitesinin kurulmasını ABD mi engelliyor?

Aslında Astana Süreci ve Soçi Zirvesi çerçevesinde garantör ülkeler BM’ye 150 kişilik Anayasa Komitesi önerilerini sundular. BM’nin Suriye Özel Temsilcisinin bu kişiler arasından önceden verilmiş kontenjanlar ölçüsünde Anayasa Komitelerini seçmesi gerekiyor. Fakat her nedense bir türlü BM’nin bu kararı almadığını görüyoruz. Bu durumun en önemli sebebinin ise ABD’nin sürece müdahale etmesidir. Genel kanıya göre ABD, siyasi barış sürecini kendisi için faydalı görmüyor. Suriye’de kaos ve kriz ortamı ne kadar uzun sürerse ABD’ye olan ihtiyacın da o kadar çok artacağına inanıyor. Ayrıca İsrail’in güvenlik endişeleri de garanti altına alınmadan Esed’in olduğu bir çözüme destek vermiyor. Fakat süreç artık engellemeye müsait olmadığı için ABD de kendince sürece dâhil olmak zorunda kalacaktır. 

Suriye’nin imarı konusunda Rusya’nın önerileri şu an için mümkün mü? Çünkü ABD, Esed ile bağı olan kişi ve şirketlere yaptırım uygulayacağını duyurmuştu? 

Suriye’nin imarı konusunda Esed olduğu sürece bir ilerleme olmayacaktır. Çünkü hem İran hem de Rusya bölgeye Batı’dan mali yardım gelmesini umuyor. ABD ise belki de bu süreci önceden öngördüğü için Esed rejimi ile işbirliği yapan veya bölgeye yatırım yapan şirket ve kişilere yaptırım uygulanacağını geçen haftalarda duyurmuştu. Bu karar sonrası Esed rejimi olduğu sürece Suriye’ye yatırım yapmak veya imar faaliyetlerinde bulunmak mümkün olmayacaktır. Lakin Rusya ve İran kendileri bu durumu götürebileceklerse bir şey diyemeyiz. Ancak iki ülke de mali anlamda bölgeye bir yatırım yapma konusunda istekli değiller. ABD, Esed rejiminin hâkim olduğu bölgeler dışında bir imar faaliyetine girişilmesini hedefliyor. ABD bunu deneyecektir. 

RÖPORTAJ: ESRA BARIK