Her geçen gün hayat elimden bir sevdiğimi alıp çok uzaklara, ulaşamayacağım kadar uzaklara götürüyor. 

Kader demeye alışsada dilim, içimin acısını dindirmek mümkün olmuyor. Siz hiç nasılsa bir gün kaybedeceğim korkusuyla insanları sevmekten Kaçtınızmı? 

Ben kaçtım, kaçmaya da devam ediyorum ve ben kaçtıkça anlıyorum ki bu hayatın gerçeğini değiştirmiyor yine Kadere boyun eğip susup bekliyorum.

Neyimi bekliyorum?

Hayatın bana daha neler göstereceğini. 

En azından artık kavrıyorum. Ölüm; hayatın vazgeçilmez bir gerçeğidir. Yaşam bize sunulmuş bir armağan olup bununla yaşamak önemlidir. 

İnsanlar; dünyaya geldiklerinde hayatla tanışırlar ve kendilerine vaad edilmiş zaman dilimi sonunda ölürler. Ve insanlar yaşarken ölümle tannışmaları gerektiğini öğrenirler.

Toplum ölümün vazgeçilmez bir gerçek olduğunu bilmeli, fakat yaşam boyu ölümü beklememelidir. Hayatını ve yaşam biçimini seçmeli, ulaşmak istediği çizgide yürümelidir. İnsanlar her an ölecekmiş gibi yaşarsa yapmış olduklarının ya da yapmak istediklerinin onun için bir anlamı kalmaz. 

Tabii ki ölüm bir gerçektir ama ölümden sonrası farklı bir yaşam biçimidir. Bizler yaşadığımız sürece sorumluluklarımızla ön planda olup, özellikle kendimize karşı sorumluluk alıp hayatımıza devam etmek durumundayız. Yaşarken ölümü hissedemeyiz. Çünkü nasıl bir duygu olduğunu bilemeyiz. 

Sürekli düşünerek yaşamaktansa, yaşarken ölümü dert etmeyip yürümeliyiz. 

İşte tam bu ikilem arasında gidip geliyorum, tam bunlara beynimi inandırmaya başlıyorum ki, offf yine bir ölüm acısı ve yüreğimi ağlatan bir sevdiğimin ebediyete uğurlanması. 

Geçtiğimiz yıl tam bu zamanlarda, gazetemizde "Göğüsler kanser olmasın" başlıklı bir yazıyı kaleme almış,  yakın bir dostumun göğüs kanserine karşı vermiş olduğu büyük mücadelesini anlatmıştım. 

Ne yazık ki sevgili arkadaşım, geçtiğimiz günlerde hastalığa yenik düşerek hayata veda etti. 

İzniniz olursa bugünkü yazımda kısaca arkadaşımdan ve kansere karşı verdiği büyük mücadelesinden bahsetmek istiyorum. 

Pınar Efe. 40 Yaşında

Pınar meme kanseri ile mücadelesini şu sözlerle dile getiriyordu. 

Kanser sözünü doktorumdan ilk duyduğum anda şok etkisi yarattı bende. O an için düşünme kabiliyetimi tamamen kaybettim. Tüm geçmişimi, geleceğimi, hayallerimi tek bir cümleye sığdırmanın acizliğini yaşadım. "Kanser eşittir ölüm." O anları hiç unutamıyorum. Hani aniden camdan düşersin de ciğerlerinin patladığını duyarsın ya ağzında. Kalbin ha durdu ha duracak ama sen sadece izlersin acı içinde. İşte öyle hissediyordum. 

Tüm bunları düşünürken tuhaf bir korkususuzluk sardı içimi. O anda aklımdan geçen ilk şey şuydu. Böyle bir hastalığa yakalandıysam, muhakkak ki bu aşamada onun da bir tedavisi olmalı.Ne gerekiyorsa, bana ne derlerse onu yapacağım. Yeterki iyi olayım. Çünkü benim beni seven bir ailem, bana aşık olan nışanlım ve dostlarım var.

Böylesi büyük bir sevgi çemberi içinde olan  insan, Azraile bile meydan okuyacak kadar güçlü hissediyor kendini. 

Ancak durum hiç düşündüğüm gibi olmadı. Önce dostlarım birer birer kayboldu ortalardan, sonrada nışanlım böylesi büyük bir yükü kaldıramayacağını söyleyip daha yolun başında beni terk etti. Biraz sitemkar, çokça da üzgün bir şekilde her şeye rağmen mücadelem devam edecek demişti.

Ettide. Ancak ne yazık ki lanet hastalığa daha fazla karşı koyamadı.

Sevgili Pınar'a Allah'tan rahmet diliyorum. 

Her zaman için şuna inanmışımdır.  İnsanların gücüne güç katan sevgi ve ilgidir.

Düşünüyorumda Pınar'ın nışanlısı, korkup kaçmasaydı, sevdiğinin elini biran bile bırakmasaydı durum daha farklı olabilirdi. Evet insanoğlunun ölüm vaktini hiç kimse, hiç bir şekilde ne azaltabilir, nede kısaltabilir ama nefes aldığı süre içinde onu mutlu edebilir ve ebediyete yüzünde gülümsemeyle uğurlaya bilir. Buda çok zor olmasa gerek.

Demem o ki, siz siz olun size güvenen, inanan ve sizi gerçekten seven insanların zor zamanlarında elini bırakmayın.