GARİBANI NEDEN GÖRMEZDEN GELİYORSUNUZ? 

Kelimeleri yazmaya başladığım şu dakikalarda, satırların devamı gelmeyecek diye korkuyla doluyum. Aylardır bu hususla ilgili tek bir kelime bile yazamamış, sonrasında bir cesaretle başladığım iç dökme, gözlerimden yaş dökme seansımı kaç satırdan öteye geçirebilirim bilmiyorum. Çünkü konu kimsesiz ve yardıma muhtaç çocuklar Demem o ki, aylardır içimin buhranını taşıyorum. Tıka basa dolu bir bardağın sürekli taşmasını kimse nasıl görmez anlayamıyorum! Doğrusu artık kimsenin birisini görmesini beklemiyorum. Umursamaz insanlardan gerçekten çok bıkmıştım. Sadece ben, son zamanlarda benim gibi düşünen, benim gibi hissedilebilen insanlarla bir arada yürümenin verdiği hazzı en zirvede yaşıyordum. Artık insanlara kendimi ifade ederken “İlla cebinden para çıkar demiyorum. İçinden az da olsa insanlığını çıkar, konuştur diyorum.” Giderken götüremeyeceğimiz ve çoğunlukla arkamızda aile içi çatışmalara neden olacak bir servet biriktirmekten çok, ihtiyacı olanların hayatına dokunarak iz bırakmanın çok önemli bir bakış açısı, iyilik hareketi olduğunu savunuyorum. 

 İslam, fakirlere, muhtaçlara, kimsesizlere, öksüz ve yetimlere yardım etmeyi ısrarla emretmiştir.  Öyle ki zerre miktar inancı olan kimseler, bu emirlere kayıtsız kalamaz, fakirler ve yetimler ihtiyaç içerisinde kıvrım kıvrım kıvranırken, rahatça yiyip içemez. Yetimlere, düşkünlere, kimsesizlere, fakirlere iyilik yapılmasını, iyi davranılmasını emreden, yetim malı yemeyi yasaklayan o kadar çok âyetler vardır ki! Birilerine yardım etmek için zengin olmaya gerek yok zira. Hoş zenginim diye geçinip, her dakika sosyal medyada yalan, mutsuz hayatlarını paylaşıp, lüks model arabalara binip, iyilik için sizde destek olur musunuz dediğimizde cebinden 3 kuruş çıkarmayan sessiz izleyicilerde çok bu yaşamda. Siz ne diyorsunuz onlara ama ben yazıklar olsun diyorum! Hepinizi biliyor ve görüyorum! Bu ahir zamanda fakir, yoksul deyip geçmeyin. 3 günlük hayatta dünya zevklerine dalıp iyice kantarın topuzunu kaçırdınız! Kendinize bir gelin derler adama! O, beğenmediğiniz hakir gördüklerinizin arasında Allah’a çok yakın olanlar vardır. O gönlü kırıkların duası, hiçbir engele çarpmadan doğrudan Cenâb-ı Hakk’ın yüce katına ulaşır. Onlar “paramız, pulumuz yok” diye sızlanmazlar. Dünyada sahip olamadıklarının kat kat fazlasını ahirette elde edeceklerinden şüphe etmezler. Bu sebeple alın yazılarından dolayı şikâyette bulunmazlar. Her şeyin Allah’tan geldiğini ve onun öyle münasip gördüğünü bilirler. Onun asla kuluna zulmetmeyeceğine gönülden inanırlar ve hâllerine hamd ederler. İşte bu sebeple ey Müslümanlar, ey zenginler fakir ve çâresiz mü’minlerin sizin için bir nimet olduğunu bilin. Onların sevgisini kazanmaya ve dualarını almaya bakın! 

Çok mu zor köşeye bir kap ya da kumbara ayırıp her gün bir iki bozukluk atın. Hatırı sayılır bir miktar biriktiğinde, kendin için harcamak istemeyip, herkese değil belki ama gayet birilerine yardım edilebilinir. Mesela; gariban bir çocuğun montunu ayakkabısını alabilirsiniz. Bir kış boyunca (kim bilir kaç kış giyecek) giyip ettiği dua, dilediği güzel dilek yeter kişiye. Kuru ekmeği, artan yemeği kediye köpeğe katık yapmak yerine çöpe atmayın mesela ya da. Birilerine yardım etmek çok kolay. Azı çoğu olmamalı bunun. Önemli olan samimiyet, iyi niyet... Belki de köşeme beynimde yön veren geçenlerde akademisyen bir arkadaşımın bana şu sözleriydi; Biliyor musun ben çok dar durumda büyüdüm o kadar dardı ki üzerime giyebilecek bir montum bile yoktu. Çok iyi hatırlıyorum zemheri bir kış günüydü. Yağmurdan çok fazla ıslanmıştım. Sınıfa girdiğimde öğretmenim bana bakıp “sana bir mont alalım yavrum” dediğinde “gerek yok öğretmenim benim evde var zaten” dediğimi ve kahroluşumu hiçbir zaman unutmuyorum. Evet, benim monta çok ihtiyacım vardı ama sırf öğretmenim bunu sınıfta herkesin içinde söylediği için çok gurur yaptım. İşte bu sözler kulaklarımda deli bir rüzgâr gibi uğulduyordu… İşin bir de reklam boyutu vardı değil mi yaptığı yardımı burnuna burnuna sokanlar sizden de bıktım! 

Hayatın bu yönünü görmeye başladığımdan bu yana birçok insanın hayatımda ve bu hayatta sahiden gereksiz kalabalık olduğu kanısına vardım. Ekmek elden su gölden şımarık bir yaşamın içinde dönen döngüde yaşayanlar, hiçbir şeyden mutlu olmayan yeni nesil, duyarsız insanlık, şımarık ucube bedenler, dudaklarını büzdürenler, sosyal medya delileri, klavye erkekleri, kendini bir şey sananlar hepinizden yürek dolusu bıktım. Sildiklerim, sövdüklerim, yerle yeksan olanlar, hala ölüp gidip kuyruğu dik gidenler… Geçmişim kulaklarımı sağır edecek derecede çığlık atıyor. Bir şeyleri ittirerek, silerek ya da çoğu kez dizlerimi kanatarak açtığım yollarla gurur duymam gerekir mi? Yoksa daha nasıl hayatlara dokunabilirimin an bir an muhasebesini yapmakla geçiyor her gecem. En acısı da bunu yeni fark etmem. Kendimi kendime zehir etmek gibi mi yaptığım? Beynimde dönen umarsız bu uğultuyu daha önce de defalarca yaşadım. Kafayı yedirtiyor bazen düşüncelerim, ateşlere vermek istiyorum bu lanet döngüyü, bu lanet insanlığı! Gün içerisinde hayat telaşesinde gördüğüm bakan gülen yüzler, peçete satmaya çalışan o çocuklar, ameliyat parası bulamadığı için ölecek olan küçük bir kız, parası olmadığı için implant duyu kulaklığını alamayan ve duyamayan kızımız... SMA hastası yavrularımız… Hepsi, hepsi beynimi kamçılıyor… Köşeye sinip ağlamak isteği uyandırıyor bunlar… 

Bana soruyorlar Aslı Hanım nereden buluyorsunuz bu yavruları? O kadar çoklar ki; Gözlerinde baktığımız an, mahcup bakışlarını kaçıran sevgiye hasret nice evlatlarımız her yerde. Bir yuva özleminde yarını olmayan yarınlarımızın çocukları, Ülkemizin vazgeçilmez gerçekleri... O yavrularda hayatı suallerle dolu bir yargılayış var, tüm dünyayı, geçmişi, geleceği, kimsesizliğin acı kaderini. Oyuncak hayali yok onların hayat mücadelesini nasıl kazanabilirim derdindeler. Sözün bittiği yerde, ağlayan yüreklerde; geceden sessiz, geceden sağır kimselerin, kimsesi olmayandır onlar.  

Çaresizlik ne kötü şey değil mi? Anne kucağı eksik, çaresiz kimsesiz, muhtaç… Her şeyde hep bir şeyler eksik, hep bir şeylerde hüzün, çok şey zorda, darda, darağacına kurulmuş umudu olmayan yarınlar... Hiçbir şey yapamıyorsan bile tespit edip ilgili makamlara bildir, İlla cebinden para çıkar demiyorum. İçinden az da olsa insanlığını çıkar, konuştur diyorum. Oturduğunuz mahallede, sokakta başı okşanacak kaç yetim, kaç yoksul biliyor, tanıyorsunuz? Onlarla ilgili şimdiye kadar ne yaptınız? Ne yapmayı düşünüyorsunuz? Sahip olduklarımızın ne kadarını gerçekten hak ettiğinizi düşünüyorsunuz? Sizden daha az şanslı insanlara yardım eli uzatmanın bizi kendi gözümüzde de daha iyi bir insan yapacağını bilmek iyi gelecektir bu yaşamda. Bize rabbimin bir emaneti olan yetim ve kimsesiz çocuklar bizim cennetimiz olabilir. Ağlayan yürekler için, muhtaç olanlar için gelin bir destekte biz olalım. Birlikten kuvveti doğurup hep beraber hayatlara dokunalım. İnadına iyilik inadına güzellik naraları atalım… 

İNADINA İYİLİK 

İNADINA GÜZELLİK