16 Ocak 1979’da Şah rejimini devirerek işbaşına gelen Mollaların İran’ında İşsizlik, yükselen enflasyon ve yolsuzluğa karşı Meşhed'de başlayıp ülke geneline yayılarak rejim karşıtı gösterilere dönüşen protestolar, hükümetin “yasa dışı” ilan etmesine rağmen artarak devam edip, çok sayıda ölüme sebep oldu. Protesto gösterilerine karşıt  olarak da rejim yanlısı yüzlerce kişi 2009 yılında rejim destekçilerinin düzenlediği gösterileri anma amacıyla İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'e destek için sokaklara çıktı. Böylece istenmeyen bir iç savaşın zemin taşları döşenmeye başladı

Resmi  rakamla %12,4 oranında işsizliğin olduğu İran, uzun süredir ağır yaptırımlar altında ekonomik sıkıntılar çekiyor. Finansal kaynaklarını Şii İslam'ın dünyaya ihracı amacıyla propaganda için kullanan İran’ın dış politikasını da  eleştiren eylemciler, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'ye ve İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'e karşı da sloganlar atmaktalar. Suriye politikasını eleştiren, Yemen'de Suudi öncülüğündeki koalisyona karşı savaşan Şii Husi milislerine,  Lübnan'daki Şii müttefikleri Hizbullah'a silah temin edilmesini kınayıp, kendi hayat şartlarının iyileştirilmesini istemekteler.

Şii mezhebinin egemen olduğu ülkede  1979 devrimiyle İran İslam Cumhuriyeti’nin siyasi ve dini lideri seçilen Humeyni, tüm muhaliflerini yok edip, şeriat yasalarını uygulamaya koymuştu. O günden sonra işbaşına gelen mollaların yozlaşmış dikta yönetiminin, yolsuzluk ve ekonomik sorunlar karşısında yetersizliği, rejiminin baskıları, yolsuzlukları ve ülkenin varlığını yurt dışında terörizme harcanmasından bıkmış olan halk, din adamlarının “Allah gibi davrandığını” söyleyerek isyan etmekteler.

Sokaklarda kadınların saçını başını, kılık kıyafetini denetleyen, uygun bulmadığını kırbaçlayan, muhalif tüm etkinlikleri basan, silah ve sopalarıyla sokakta iktidarın fedaisi gibi dolaşan, ölüme sebebiyet  verseler bile suçlanmayan, üstü örtülüp, yasal  takibe uğramayan, yargılanmayan “Besiç” isimli paramiliter teşkilatın uygulamaları da halkı bunaltmıştı...

Tarihin karanlık dehlizlerinden günümüze aktarılarak kardeşlik ve barış dini olan islamı kan ve göz yaşına boğan mezhep çatışmalarının ortasına taşıyan siyaset ve yönetim anlayışıyla 21.nci yüzyılda var olabilmek artık zor.

Kalkışma, isyan vs. gibi sokağa taşan eylemler, “TOPLUMDA MEVCUT HOŞNUTSUZLUKLARIN İSTİSMARIYLA”  ortaya çıkar... O halde önemli olan halkın talep ve düşüncelerini göz ardı etmeden insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik ve şeffaf bir devlet olmanın çaresine bakmalı. Her şeyi Batının oyunları olarak görmek, gerçekleri halının altına süpürmek gibi olacağından çözüm getirmeyecektir.       Ordu, polis,yargı, devrim muhafızları, besiç vs. gibi resmi ve gayrı resmi güçlerle İran hükümeti bu kalkışmayı bastıracaktır ama, dini referanslarla yönetilmeye çalışılan bu rejimin daha ne kadar sürdürülebileceği meçhuldür.

Farklılıklara tahammülsüz, kendinden olmayana düşman, fikir ve ifade hürriyeti, hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük, insan hakları gibi kavramlara yabancı zihniyetlerin yönettiği ülkeler, istismara uygun zemini kendileri yaratırlar.  Ortadoğu ve Asyanın dara düşen müslüman ülke halkları sürekli Batılı Hristiyan ülkelere kapağı atmaya çalıştığına göre herkesin ciddiyetle düşünmesi gerekmekte.

Teokratik vesayet doktirinine sahip İran’da 1979’dan beri süren rejim, halkı sıkmaya başladığından yaşanan ve yaşanacak olaylarda sürekli yabancı parmağı arayarak, kendinden başka herkesi suçlayıp  sonuç almak mümkün değildir.

Küresel gücün Ortadoğudaki niyet ve maksadını biliyoruz. ABD ve İsrail’in, İran karşıtı politikaları nedeniyle ülkeyi iç güvenlik sorunlarıyla uğraştırıp, kaos yaratacak olayları destekleyerek dış politikada zayıflatmak istedikleri gerçeği yadsınamaz. Bu maksatla rejime karşı olan sürgündeki aşırıcı “İRAN DİRENİŞİ ULUSAL KONSEYİ (İDUK)”, demokrasi yanlısı “YEŞİL DEVRİM” fraksiyonu ve İran içindeki “ETNİK AZINLIKLAR”, ABD ve İsrail tarafından istihbarat toplamak ve rejim değişikliği operasyonlarını yürütmek için kullanılacaktır.

Ekonomik yaptırımlar yoluyla “İran rejiminin maliyesini zayıflatmayı”, aynı zamanda da İran içindeki “demokrasi yanlısı güçleri kuvvetlendirerek İran yöneticilerinin altını oymayı” düşünen, küresel komplonun kaosu yaratmakta zorlanmayacaklarını değerlendiriyorum. Fakat rejimin güçlü ve baskıcı niteliği, halkın milliyetçi yapısı, hükümeti destekleyen sivil toplum örgütleri ile şimdilik olayların daha fazla büyümesini engelleyeceğini düşünüyorum. Sonuç olarak tekrar ediyorum, sorunlar şimdilik halının altına süpürülse bile demokrasi, insan hakları ve hukun üstünlüğü gibi erdemler daha fazla göz ardı edilemez. Türkiye için de benzer KÜRESEL KOMPLO  planları olduğunu değerlendirecek olursak, gelecekte sıkıntı yaşamamak için, Suriye ve İran’da yaşanan olayların sebeplerini iyi değerlendirmek zorundayız.