Sınavlara hazırlanan öğrencinin yaşadığı kaygının üç temel sebebi vardır: Birinci sebep tamamen gerçek ve akılcı bir temele dayanır. Sonuçları hayatın akışını etkilemesi, bir yarış olması, doğal ve yerindedir. Birinci faktörün yarattığı kaygı olumlu ve faydalıdır. İkincisi ise iyi niyetli ama kötü etkili sevenlerin kaygı yüklü yaklaşımlarının bulaştırdığı kaygı mikrobudur. Olumlu ve olumsuz tüm duyguların bulaşıcı olduğunu unutmayalım. Son olarak da sonuçta mutlaka kazanmalıyım, şu notu puanı almalıyım..vb sonuca odaklanmak mükemmel olmaya çalışmak kaygı nedenidir. Çünkü sonuç belirsizdir ve belirsizlik kaygı nedenidir. Mükemmele ulaşmak değil de elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak verimi maksimuma çıkartabilir. 

Kaygının Olumlu Etkisi

Kaygıyı bir an için uçurtmayı havalandıracak rüzgar olarak düşünelim; uçurtmanın havalanmasını ise başarı olarak algılayalım. Sıfır rüzgar uçurtmayı havalandıramazken, fırtına(fazla kaygı) Uçurtmayı parçalayacaktır. Rüzgar işin gereği, faydalı ve doğal olanıdır. Yani kaygı dozunda ise faydalıdır diyebiliriz. Zehirle ilacı ayıran dozudur. Suyun bile kısa zaman aralığında aşırı tüketilmesi zehirlenme nedenidir. Öğrencinin çevre etkisi olmadan kendi ürettiği kaygı, onu canlı, çözüm odaklı ve verimli yapacaktır. “Zamanım yetecek mi, soruların zorluk derecesi ile ilgili konuşmalar, kaç puan alabileceğim” cümleleri kaygının faydalı kısmına aittir.

İyi Niyetli Kötü Etkili Büyükler

“Anneme, babama ne diyeceğim” sözüyle dışa vurulan kaygıda, velinin farkında olarak veya olmayarak yaptığı duygu sömürüsünün ya da yanlış yaklaşımların izleri görülür. “Arkadaşlarıma ne diyeceğim, tanıdıklarıma mahcup olurum, öğretmenlerimin yüzüne nasıl bakarım” cümleleri öğrenci çevresinin öğrenci üzerinde yarattığı beklentilerin oluşturduğu kaygı cümleleridir. “Ona ne diyeceğim buna ne diyeceğim, yüzlerine nasıl bakarım…” Cümleleri, İyi niyetli ama kötü etkili çevrenin yarattığı fırtınanın sesidir. İşin trajikomik kısmı, soruna neden olanlar diğer taraftan “aman fazla heyecanlanma sonra başaramazsın …” benzeri cümleleriyle, öldürücü son vuruşlarını yaparlar. Bilmezler ki insan beyni, cümlenin olumsuz takısına değil, kendisine odaklanır. “Kaygılanma” dediğiniz aman, kaygıya yapılan vurgudan dolayı daha çok kaygı duygusu yaşanacaktır. Onun yerine “sakin olmanı dilerim” “rahat ol” sözleri sakinliğe ve rahatlığa vurgu yaptığından, etkisi olumlu olacaktır 

Fedakar (!) Veliler

Öğrenciler içerde sınav olurken onu dışarıda dualarla bekleyen öğrenci veli manzaraları işin doğallığından uzaklaşıp, durumu olağan üstü olay pozisyonuna sokmaktadır. Öğrenci, sınav anında iken anne babanın soğuğa, sıcağa aldırmadan dışarıda “fedakarca” beklemesinin bilinçaltında yarattığı baskının, rüzgarın fırtınaya dönüşeceğinin farkına bile varamaz. Bu durumda oluşan cümle; “ kazanamazsam benim için bunca fedakarlık yapan insanların yüzüne nasıl bakarım” olacaktır.

Odaklandığımız Yer Gerçeğimiz Olur

Genel olarak eğitimde, özel olarak yeni bir davranışın, kazandırılmasında temel ilke yanlışların görülmesi düzeltilmesi değil, “doğruların fark edilmesidir.” Yanlışların değil, doğruların yakalanmasına odaklanma; özgüven, zevk ve istek doğurur. Odaklandığımız şey gerçeğimiz olur. Yanlışa odaklanılması yanlışları ön plana çıkarır. Performansımızı olumsuz etkiler. Çözüm odaklı yaklaşımlarda mercek altına tutulanlar olumlu, güçlü ve yetenekli yönlerimizin ön plana çıkartılması ve özgüven artışıyla neleri daha iyi yapabilirimin önü açılır.

Profesyonel Öğrenci

Bana göre öğrencilik, bir meslektir. Tüm olumsuz koşullara rağmen hedefe varabilmek, başarılı olabilmek profesyonelliği gerektirir. 

Tehdit ve zorluklara rağmen, bizi hedefe götürecek fırsatlarımızın, değiştirebileceklerimizin neler olduğuna odaklanma gereği vardır. 

Çoğu zaman bazı öğrencilerin anne ve babalarından ümidi kestiğim olmuştur. Bu durumda öğrencinin kendi potansiyellerinin önündeki engellerin etkisinin yok edilmesi önem kazanır. 

Fırsat, imkan ve yeteneklerimize odaklanmasıyla oluşacak özgüven, hırs ve inançla sorunların üzerine gidilmesi sonuç aldıracaktır. Sadece öğrencilerin değil tüm insanların yaşamının her döneminde değiştirebildiği veya değiştiremediği olumlu ve olumsuz faktörleri hep olmuş ve olacaktır.

Neden, niçin değil; nasıl, ne, ne kadar, ne zaman soruları

Problem, tehdit ve kısıtlamaları sorgulamak, ”neden” ve “niçin” soruları bizi çözümsüzlüğe umutsuzluğa ve özgüven sorunu yaşamamıza neden olur. “Çözüm odaklı yaklaşım” dediğimiz, “odaklandığımız yer hayatımızın gerçeği olur” diye de tarif edilen, yaklaşımda kritik soru “Nasıl” ile başlayan cümleler bizi çözüme götürecektir. Örnek olarak “Benim annem, babam, öğretmenim, okulum, maddi durumum, bulunduğum semt, okul, cinsiyetim den dolayı yaşadığım ve değiştiremediğim olumsuzluklara rağmen; fırsatlarım, yeteneklerim ve yapabildiklerim nelerdir? “Ben ‘nasıl’ hedefime ulaşabilirim?” İmkan ve fırsatlarımla neyi, ne kadar ve nasıl en iyi yapabilirim? Benim karşılaştığım tehdit ve problemlerin daha fazlasına maruz kalmasına ve daha az fırsat ve imkanlara rağmen çok iyi sonuçlara ulaşabilenler hangi yöntem, bakış açısı ve çalışmayla bu sonucu nasıl elde etmişlerdir? Benzeri sorularla daha profesyonel, daha çözüm odaklı yaklaşımlar elde edebilmek mümkündür.

Her öğrenci kendi sorunlarını kendisi çözebilecek zihinsel kapasiteye sahiptir.