(HOŞGELDİM ÖNCE VATAN GAZETESİ)

Satırlarıma, bembeyaz sayfama yüce gönüllü üstad, büyük ilim ve din bilgini Hazreti Mevlana’dan bir kuple ile başlamak isterim.

Yeni Bir Başlangıç

"Her gün bir yerden göçmek ne iyi

Her gün bir yere konmak ne güzel.

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş

Dünle beraber gitti, cancağızım,

Ne kadar söz varsa düne ait.

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."

“Önce Vatan Gazetesi” merhaba hoş geldim. Bir nevi teşekkür etmek istedim ilk makalemde. Güzel dilekleri ile her zaman yanımda olan, beni daha çok yazmaya teşvik eden okuyucularıma ve bu yolda desteklerini esirgemeyen üstadlarıma teşekkürü borç bilirim. Yazdığım birçok platform, gazete ve bloglardan sonra yeni bir gazete yeni bir yol yeni bir yolculuk yeni bir kan. Attığınız her adım, tırnaklarınızla kazıdığınız her an gözlerinizin önünüzden film şeridi gibi geçip gidiyor. Nereden nereye demeden geçemiyor insan. “Aferin sana kız Aslı.” Uzaktan bakıp okuyunca, ciddi birkaç kişilikli, “Beyza’nın Kadınları” gibi bir görüntü çizdiğimin farkındayım. Bu kadar yoğunluğa nasıl yetiyorsun Aslı Hanım diyenleri hissetmiyor değilim. Hayatta ki felsefem kendi yaşamınızın size ait olduğunu ve tadını çıkartabileceğinizi, kendinizi istediğiniz şekilde ifade etme hakkınız olduğu olgusudur! Önemli olan enerjinizi doğru kullanmanız, pozitif düşünmeniz ve yeni bir hayata başlamak için hazırlanmanız. O ne der bu ne der hiç umursamadan yürekten geldiği gibi net tertemiz yaşamakve bunu satırlara dökebilmek. Bu dünyada tutunmak sahiden zor biliyorum. Bir yerlere gelebilmek mesela.  Bende yapabilirim, yapmalıyım düşüncesiyle hareket etmek. Tuttuğunu koparabilmek, yapı, doğa, doğuştan gelir derim her zaman. Bence "zor" olan önemli değil. Önemli olan "imkansız" olandır. Herkesin sana yapamayacağı gözle baktığında, senin onu başarabilmen önemli. Kendin için yaşamalısın. Diğer fesatlığı tavan yapmış insanlar sadece seni aşağıda görmek isterler. Onlardan üstün olduğunu görmek istemezler. Ne olursa olsun, "Kendin" için yaşamalısın. Kendin için gülüp, kendin için ağlamalısın. Hayat her zaman yarıştır.

 Çok fazla sorulanlardan bir tanesi ise yazdıklarımın hepsini yaşıyor musunuz? Hayır! Hepsi benim hayatımdan kesitler mi? Hayır! Eee, nasıl yazıyorum? Tek bildiğim şu, mübalağa sanatı kullan der birçok kalemine çok saygı duyduğum yazar-şair büyüklerim. Duygularda yoğun ve derinse tamamdır o iş. Özellikle yazmaya çok istekli fakat içindeki o cesaret ışığını ortaya çıkaramayan çok sevdiğim değerli kardeşlerim var. Muazzam duygularla kaleme döküyorlar. Maillerime o kadar çok yazı geliyor ki bu güzel kardeşlerimden ama kaleme döktükleri o şaheserleri okuyucuların beğenisine sunma konusunda baya heyecan ve tedirginliğe düşüyorlar. Ben yaklaşık 9 yıl yaşadım o duyguları. Utandım nasıl olacak dedim vazgeçerim olmaz böyle dedim gözyaşlarımla kaleme aldığım duygularımı okutamam dedim bilmesinler dedim. Ya sonra... Gerçekten zamanında nasıl böyle bir tedirginliğe kapıldım bazen geçmiş bu düşüncelerimin mantıklı bir açıklamasını bulamıyorum. Dinlediğim bir müzik, izlediğim bir film ya da okuduğum bir söz. Birinin anlattığı bir hikâye, sorduğu bir soru. Yani kısacası kalbime ve aklıma değen her şey beni yazmaya itiyor. Hayatımda yapmadığımda beni huzursuz eden iki şeyden biri yazmak ikincisi yalnızlığım. İkisinin de ortak noktası, içimde fazlaca bulunan, bana yük olan şeyleri dışarı atmamı sağlaması olsa gerek. Bir gün olsun yazmasam, sinirli olurum, yerimde duramam, dinleyemem, odaklanamam ve hemen bir kalem kâğıt bulur dökerim içimi. İşte sanırım o doğallığı kaybetmememin sırrı da bu. O içime dert olan, beni düşündüren, kalbime dokunan her neyse, hemen kendi hayatıma uyarlıyorum. “Ben yaşasaydım nasıl olurdu? Ne hissederdim? Diye sorguluyorum. Sonunda da işte okuduğunuz o yazılar çıkıyor. Evet, bir kısmı gerçek yaşanmış. Ama büyük bir çoğunluğu da etkilenerek yazılmış yazılar. Bu bir hastalık, gecenin bir vakti, aklın seni yerinden kaldırır, eline kalemi aldırtır, kâğıt aratır, gözlerini zorla da olsa açtırır ve “Hadi yaz!” der. İlham sağ olsun hiç yalnız bırakmıyor. Üstadım nede güzel söylemiş "Ruh, yazının icadından beri ölümsüz. "Cemil Meriç.”Sizi bu kadar etkileyebiliyor olmamın nedeni oturup “Acaba ne yazsam da etkilesem” değil. Çok dinler, çok gözlemler, çok süzerim ben. Herkesi dinlerim, hem de herkesi. Dinlerken aynı anda notlar alır, kendimi yazmak için dar atarım sakin bir yere.  Sanırım yeteneğim de duygudaşlık kurmak. Kendimi karşındakinin yerine koyarak üretebiliyor olmak.

Satırlarıma son verirken yüreğimin çağlamasının bana verdiği yetkiye dayanarak, elimden geldiğince, ömrüm yettiğince yazmayı hiç bırakmayacağım. Yani titreyen parmaklarım göremeyen gözlerim oluncaya kadar aşk ile yazacağım.  Varsın İçini sonuna kadar döktü de öldü desinler. Tamda bu yüzden vazgeçmeyin pes etmeyin İnsanlar tercihleriyle yaşarlar. Çalıntı bir cümle, ama içerik tamamen doğrudur. Hayatta Tesadüflere inanmam. Kaderin seni nerelere götürür haşa bilemem ama gerçek şu ki; her şey değişebilir, geçiştirilebilir, bitebilir, başlayabilir. Yeter ki mutlu olduğunuz neyse onu yapın mutlu olun.