“Levlâke Levlâke...” / 

     “Eğer Sen, eğer Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım!” 

     Sırrını nazara veriyor.

     İşte bu maksat, bu mâna için insanın harekete geçmesini; 

     Bıkmadan, usanmadan hep bekliyor. 

     Çünkü bunda kutsal bir gaye gözetiyor.

     Nasıl ki, Ressam; görünmek ve görmek ister.

     Yaptığı resimlere iki şekilde bakmak ister.

     Biri: Ressamlığını, ressamlık kabiliyet ve istidadını yansıtan 

     Ayna hükmünde çeşitli resimler yapar. 

     Sonra bunları seyre dalar. 

     Bundan tarifsiz haz alır. 

     Sanki, “Meğer ben neymişim be dostlar!” diye haykırası gelir içinden.

     Diğeri: Resim sergisini gezen, resme âşık, resme meftûn kişilerin seyrinden, 

     Bakış ve beğenilerinden doyumsuz bir zevk alır. 

     Onların; resimlerine bakması, beğenmesi, hayretlerini dile getirmesi, 

     Ressamın resimlerinin baha biçilmez en büyük karşılığı olur.

     Sergiyi gezenlerin bu şekilde resimlerine bakması; 

     Ressamın bizzat kendisinin kendisine bakması gibidir. 

     Âdeta, sergiyi gezenlerin gözlerinden resimlere bakan, Ressamın ta kendisidir. 

     Seyircilerin her birinin gözünden, Ressam bakmış gibi olur.

     Ve tabii ister ki, bu seyirciler, bu sergiyi gezenler; 

     Sergi devam ettiği sürece burada hep bulunsunlar. 

     Resimlerini seyre doymasınlar. 

     Ne sergi kapansın, ne de sergi seyircisiz kalsın.

     İşte her sanatkâr böyledir. 

     İster Bestekâr olsun ister Mimar. 

     Neyin sanatkârı ise her biri, sahip olduğu meçhul kalmış, 

     Bilinmez olmuş gizli ve örtülü olan beceri ve yeteneklerinin görülmesini, 

     Anlaşılmasını, bilinmesini ve farkına varılmasını ister.

     Ve tabii kendisi de görmek ister. 

     Yani kendi kabiliyetine iki şekilde bakmak ister.

     Biri: Becerisine ayna olacak eserler yaparak kendi yapıtlarının bizzat kendisi; 

     Kendisinin seyircisi olur.

     İkincisi: Eserlerine; başkalarının seyrinden hoşnut olur. 

     Onların gözleriyle de -aslında- kendisine kendisi bakmış sayılır. 

     Kendini onların yerine koyarak, onların gözleriyle eserlerini seyreder.

     İşte Yüce Allah da böyledir be dostlar!

     Yunus’un:

     “Ete kemiğe bürünüp, Yunus diye görünmesi” gibi, Allahın güzel isimleri de, taşa toprağa, 

     Bitki ve canlılara bürünerek; bu güzel dünya, bu büyük kâinat olarak görünüyor.

     Özellikle kâinatın tüm güzellikleri; kâinatın biricik incisi insanda, ete kemiğe bürünmüş olarak

     Hepsi birden tecellî ediyor. 

     İnsanda yansıyor. 

     İnsanda görünüyor. 

     İnsanda göz oluyor. 

     Sonra dönüp 

     O gözden kendisi bakmış oluyor.