Sıfıra İndirebilmek!
ABD’nin tüm dünyaya dayattığı, bilgi toplumu olabilme hayalini sahiplenmemiz ile birlikte, maneviyatlarımızda da marjinalleşmek durumda kalmıştık. Maneviyatlarımızın tam karşısında durmak, yaşamak için, bizlerin bencil birer birey olmamızı sağlarken, bu kadar insanın açlıkla boğuşmasına da sebebiyet vermiş görünüyor.
Bencil birer birey olsak bile, nasıl bu kadar tetiklenebilir ve yayılabilir diye düşünedebilirsiniz. Haberin devamı bunu da izah ediyor, “bu rakam’ın geçmiş yıllara nazaran yavaşladığını” belirten yetkililer, “yavaşlamanın ekonomik kriz, iklim değişikliği ve spekülasyonlardan kaynakladığını” da ifade ettiler.
Bencilliğimiz ile bireysel güce sahip olmanın hayali peşinde koştuğumuz da, ekonomik kriz, iklim değişiklikleri ve spekülasyon ifadelerinin ne kadar kolay gerçekleşebileceğini bilirsiniz.
868 milyon aç nufüsün, 852 milyonu gelişmekte olan ülkelerde, 16 milyonu gelişmiş ülkelerde yaşadığıda belirtildi. Bu açıklama, aynı zamanda, sistemin güçlünün yanında olduğunu da anlatmış. Gelir seviyesi düşük kişiler, üretim yaparak gelir sağlarken, güçlü kişilerin, onları yöneterek elinden kazançlarını aldığını da ifade eder nitelikte.
Çin, rejim değişikliği ile dışa açılmasıyla birlikte fakir ve kalabalık nüfusu, çok yoğun üretim yaparak dünya da söz sahibi olurken. ABD ve Avrupa’da çeşitli finansal yatırım araçları türeterek, bu ülkelere borç vermişti. ABD ve Avrupa bu fonları kendi ülke insanlarının lüks tüketim yapmasını sağlamak için kullanırken, Çin bu yatırımlarının bir çoğunun “risk’li yatırımlar” ifadesiyle, yok olduğunu öğrendi ve büyük bir kısmı içinde halen kuşku duymaktadır. Yani üretim yapan, güçlü olanı finanse etmiş oldu.
1944 yılında son bulan ikinci dünya savaşının galibi, tek güç olmayı başarmıştı. Ve bu tarihten sonra tek güç yani ABD, ekonomik devrimlerini de dünyaya kabul ettirmeye başlamıştı. Artık evrensel finans birimi altının yerini, dolar almıştı. Amerika, ekonomik küreselleşme temellerini atarken, oluşturduğu bu model insanların sosyal sorumluluklarını ve maneviyatlarını hesaba katmamıştı.
O günlerde özellikle genç nüfus hedef kitleydi, bu sebeple çeşitli müzik kanalları kuruldu. Gençlerin eğlence dünyalarına girilerek, bilinç altında kendi hedeflerine uygun izler bırakılmaya başlandı. Araştırma sonucundan da görüldüğü gibi, bu model’in ne denli sağlıklı bir model olduğuda, çok değil sadece 65 yıl içinde, bünyesinde bulundurduğu milyonlarca aç insan nüfusu ile görebilmekteyiz.
Gelişmekte olan ülkelerin, hiç bir zaman gelişemeyeceği, güçlünün hep güçlü kalacağı bu model’in, insanın, insan olması sebebiyle önüne geçmesinin neredeyse imkansız olduğunu, iklimsel değişimler gibi doğayı da aşırı tahrip etmesi sebebiyle, belki de doğa’nın bu model’e bir son verebileceği söylenebilir.
Bizler, herşeye rağmen sosyal sorumluluklarımıza, maneviyatımıza tekrar dönüp bakabilirsek, kimbilir belki bir gün bu araştırma sonucunun sıfıra indiğini görebiliriz.