İdeallerini yaratamayan toplumlar, bir ceset yığınından ibarettir. Çünkü, toplumun ruhunu diri tutan yegane şey, değerleriyle bütünleşen idealleridir. Değerlerinden uzaklaşan toplumun öz gelişimi durur ve zamanla özüne yabancılaşır. Buanlar sık sık dile gelmesi gereken hakikatlerdir. Bu hakikatleri gereğince içselleştirmediğimizden, yetişen nesillerin ideal ve idol(örnek alacağı kimse) problemi, ortaya çıkıyor.

Çeşitli özel öğretim kurumlarında ve stk’larda, yaklaşık on yıldır eğitimci ve idareci olarak çalıştım. Günümüz gençliğini sadece sosyal medyadan, sanal ortamdan değil yakından takip ettiğimi düşünüyorum. Orta yaş grubundakilerin dediği gibi günümüz gençliğinde bir boş vermişlik, bananecilik tutumuna maalesef çok kez şahitlik ettim. Bu konuda genelleme yapmak elbette hoş değil çünkü duyarlı, araştıran, görüş oluşturup görüşünü geliştiren, yerinde refleks gösterebilen gençlerin varlığını inkâr edemeyiz. Ama beklenti, bunun çok daha ötesindedir.

Bu beklentinin hayat bulması, karmaşık zihinlerin nizam alması için ideallerimizi ve idollerimizi tanımalıyız. Gençliği ve nesilleri bu ideallerle ve idollerle buluşturmalıyız. Onları dava adamları ile buluşturmadan, tanıştırmadan yargı sahasına çekemeyiz. İdeallerini oluşturamayan toplumlar, bunun doğal sonucu olarak, idollerini kültürlerinin dışından seçerler. İşte bu özüne yabancılaşmanın somutlaşmış halidir. Bu düşüncenin verdiği sorumluluk duygusu ile buradan temsilci, davetçi, mücahit bir dava adamından, Seyit Kutup ’tan bahsetmek istedim.

Seyit Kutup, İslam idealinin mücadele(cihat) yönüne ağırlık vermiş, nesillere örnek bir fikir adamı ve mücahittir. İdealini eserlerine nakşetmiş, tevhidin tavizsiz ve yılmaz savunucularındandır. Onun bu tavizsiz tavrı, o devrin tağutlarını birçok konuda endişelendirmiştir. Kendisinin idam olmasına sebep olacak bu duruşunu, hayatının sonuna kadar değiştirmeyen Kutup, bu tavrı ile nesillere, kendi tabiri ile ‘Kuran Nesline’, İslam davasına nasıl nefer olunması gerektiğini göstermiştir. Seyit Kutup, fikir yönüyle olduğu gibi aksiyoner kişiliği ile de tanınmıştır. Ülkesindeki İslami hareketlere kayıtsız kalmamıştır. Kendisinden sonra kurulmuş birçok İslami harekete yöntem olarak örnek olmuş olan, ‘İhvan-ı Müslimin’e’ önderlik etmiştir. Ona idam cezasını reva görenlerin aslı gerekçesi, inanç eksenli fikirleri ve aksiyoner kimliğidir. 

Seyit Kutup'un yetiştiği ortama baktığımızda, ondaki mücadele ruhunu anlamamız biraz daha kolaylaşıyor. Çocukluk ve gençlik yıllarında, ülkesi Mısır, İngiliz işgali altındadır. Babası İbrahim Kutup, işgale karşı mücadele eden mahallî bir teşkilatın( El Hizb'ül Vatani) üyesidir. Eğitim hayatı başarılarla geçen Kutup, özellikle edebiyat derslerine ilgilidir. Onun başarısı ve karakteri hocaları tarafından takdirle karşılanır. Kutup, eğitim hayatının son yıllarında, ülkesinin sorunlarıyla ve İslam dünyasının sorunlarıyla aynı zamanda diğer içtimaî konularla ilgilenmeye başlar. 

Bu fikirsel gelişimin olduğu yılı, 1939’u milat, bu yıla kadar olan hayatını ise Cahiliyye olarak değerlendirir. İslam davasını, İslamî çizgisini bu tarih itibariyle oluşturur. Aynı yıl, ‘Kuranda Edebi Tasvir' isimli makalesini yayınlar.

1949’da eğitim sistemleri ile ilgili araştırma yapmak için Amerika’ya gönderilir. İki yıl Batı ülkelerini, Batı toplumlarını gözlemleme fırsatını bulur. Batı medeniyetinin özellikle insanını, değerler açısından eksikliklerini ve ilkelliklerini dile getirmiştir. Özellikle bizde bulunup da Batıda bulunmayan ve asla da bulunamayacak olan özelliklerimize yoğunlaşmamız gerektiğini söylemiştir. Amerika’da bulunduğu sürede, ‘ İhvan-ı Müslimin’ kurucusu Hasan El-benna'nın şehit olduğu haberi gelir. Bu haber, Batı basınında sevinçle karşılanmıştır. Özellikle bu olay Seyit Kutup'u derinden etkilemiştir. Yine bu yıllarda Filistin toprakları üzerinde, bir İsrail devletinin kurulmak istendiğine şahit olur.

Düşüncelerinin değişmesi için gönderildiği Amerika’dan, burada şahit olduğu İslam düşmanlığı sebebiyle, Batı karşıtı fikirleri gelişerek dönmüştür. Yaptığı eleştiriler ve görüşleri, dönemin Mısır hükümeti ve aydınları tarafından hoş karşılanmamıştır. Fakat bunlara aldırış etmez. Batıdaki İslam düşmanlığını gereğince anlamıştır. Döndükten hemen sonra, ‘Müslüman Kardeşler’ teşkilatına üye olur. Teşkilatın yöneticiliğini de yapan Kutup, aynı zamanda teşkilatın yayın organını kurup yönetmiştir.

Onda gelişen ve aksiyonuyla tezahür eden, siyasal İslamcı kimliğin, Dünya konjonktüründe gelişen olaylardan bağımsız olduğunu düşünmek hatadır. İslam dünyası üzerinde oynanan oyunları görmüştür. İçtimai meselelere Kuranın mesajlarını kıstas olarak alıp, tahlillerini yaptıktan sonra üst düzey çözümlemelere ulaşmıştır. ‘Yoldaki İşaretler' gibi birçok eserinde ve makalelerinde tezinin istikametindeki bu çözümlemeler yer almaktadır. 

Seyit Kutup, Kuran’ın değerler manzumesinden beslenerek ideal olana ulaşmış, ideali içselleştirmiş, hayatının sonuna kadar idealini ve istikametini kaybetmemiştir. ‘La ilahe illallah bir hayat nizamıdır' makalesi ile de bu idealini kuşatan manifestoyu nesillere ulaştırmıştır. 

Farklı zamanlarda, farklı konulara ilgi duyan Kutup, hemen hemen ilgilendiği her alanda başarılı olmuş biridir. Fakat bizim hususiyetle üzerinde durduğumuz, durmamız gereken yönü, davet mesleğidir. O, davetçiliği kişiliğine aşk ettirmiş, hayatına bütünleştirmiş ender kişilerdendir. Beşeri ideolojilerin, içtimai hayattaki problemlere tatmin edici çözümler bulamayışını açıklarken, Kuran’ın topluma eksiksiz nizam veren yönünü de açıklayarak geniş kitlelere davet mesajlarını ulaştırmayı amaçlamıştır.

Devrinin tağutlarına karşı mücadelede benimsemiş olduğu yöntem, aynı zamanda eserlerinde ‘Cihat' için önerdiği metot, her dönem için örnektir. Çünkü Kutup bu yöntemi oluştururken Efendimiz’in(sav) müşriklere ve cahiliyye adetlerine karşı oluşturduğu mücadeleyi esas almıştır. Bu yöntemin zaruret olduğunu ‘Yoldaki İsaretler' isimli eserinde çok kez dile getirmiştir.

İslam düşmanlarının, Batı menşeili ideolojileri vasıta yaparak, İslam’a ait olmaktan kaynaklanan, mümin olmaktan doğan, bizi biz yapan değerleri ortadan kaldırmak gibi bir hedefi var. Batı ideolojilerini kendi toplumuna nizam vermek için geliştirmiştir. İçerisinde kültürümüzle ters düsen nasları vardır. Bu sebeple batılı ideolojilerin, İslam’la bağdaşması söz konusu değildir. İslam toplumuna nizam vermesi beklenemez, beklenmemelidir. Kutup’un fikirleri de bu istikamettedir. İslam sade ve sadece kendisinin egemen olduğu, hükümlerinin uygulandığı bir toplumda bütün faydalarını gösterebilecektir. Kutup’un ‘Eşsiz Kuran Nesli' tabiriyle vasıflandırdığı, o ulvi neslin yetişmesi ve İslam'ın toplumsal düzene hâkim olması birbirinin hem şartı hem de gerekçesidir. 

Seyit Kutup'un davası başından sonuna kadar bugünün düzenine bir reddiyedir. İslamla bağdaşmayan geleneklerin, temayüllerin hepsine temelden karşıdır. Düşüncesinin en önemli kavramlarından biri de ‘Cihat'tır. Cihat, cahiliyye ve tabutlara karşı verilecek mücadelenin genel adıdır. Bana göre onun ‘Cihat anlayışı “İhvan-ı Müslimin" teşkilatına girişi ile pratik halini almış şehadeti ile de taçlanmıştır. 

Tevhid ve İnayetle