Ama Osmanlı Devleti’ni ve Türk Milleti’ni tarihte silmek için uğraşanlar en kötü antlaşma olarak 10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşması’nı Osmanlı Devleti adına Dar-ı Şura-yı Saltanat (Mebuslar Meclisi dağıtıldığı için) imzalamıştır. Sevr’in maddelerine göre; 1. İstanbul dışında bütün Trakya, Yunanistan’a bırakılacaktı. 2. Suriye ve Lübnan, Fransa’ya terk edilecek. 3. Arabistan ve Irak, İngiltere’ye bırakılacaktı. 4. İstanbul, Osmanlı Devletinin başkenti olarak kalacaktı, fakat azınlıkların hakları korunmazsa, burası Türklerin elinden alınacaktı. 5. Doğu Anadolu’da Ermenistan ve Kürdistan olmak üzere iki yeni devlet kurulacaktı. Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecek (Başkan Wilson 22 Kasım 1920’de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan’a verdi.) 6.Boğazlar, savaşta ve barışta bütün devletlerin gemilerine açık bulundurulacaktı. 7. İzmir, Türklerde kalacak, fakat yönetimi Yunanlılara bırakılacaktı. 8. Azınlıklara çok geniş haklar verilecekti.
Lozan Antlaşması’nda Türkiye-Suriye Sınırı: Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması’na göre kabul edilmiştir. Irak Sınırı: Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için, bu konuda İngiltere ve Türk Hükümeti kendi aralarında görüşüp anlaşacaklardı. Türk-Yunan Sınırı: Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda belirlenen şekliyle kabul edildi. Meriç Nehri’nin batısındaki Karaağaç istasyonu ve Bosnaköy, Yunanistan’ın Batı Anadolu’da yaptığı tahribata karşılık, savaş tazminatı olarak Türkiye’ye verildi. Ayrıca Gökçeada ile Bozcaada Türkiye’de, diğer Ege Adaları Yunanistan’da kaldı. Yunanistan’ın Türk sınırına yakın adaları silahsızlandırması kararlaştırıldı.
Sevr Antlaşması’nın 9. maddesine göre Osmanlı Devletinin bütün gelir kaynakları, İtilaf Devletlerinin işgal masraflarına ve savaş tazminatını ödemeye harcanacak. Osmanlı Devletinin maliyesi, İtilaf Devletleri’nin tayin edeceği bir komisyonun elinde olacaktı. Lozan’da ise; İtilaf Devletleri, I.Dünya Savaşı nedeniyle istedikleri savaş tazminatlarından vazgeçtiler. Osmanlı’nın Borçları, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan devletlerarasında paylaştırıldı. Şayet bu böyle olmasaydı Osmanlı’nın borcunu yüzyıllar boyu ödeyemezdik. Hatta altın olarak ödenmesi istendi. Ama Türk heyeti Türklere düşen bölümün taksitlendirme ile kâğıt para olarak ödenmesine karar verildi. Düyun-u Umumiye de böylece tarihe karıştı. Sevr’in 10. maddesine göre Osmanlı Devletinin en çok 50.000 kişilik bir ordusu olacak, ordunun ağır silahları, uçakları ve savaş gemileri olmayacaktı. Lozan’da; Savaş Tazminatları konusunda ise İtilaf Devletleri, I.Dünya Savaşı nedeniyle istedikleri savaş tazminatlarından vazgeçtiler. Sevr’in 11. maddesine göre Kapitülasyonlardan bütün devletler yararlanacaktı. Lozan’da; Kapitülasyonların, tamamı kaldırıldı.
Peki, Sevr’in geri dönüşümü olan Lozan’da neler olmuştu da başarı kazanılmıştı. Çok kısa bir şekilde Türk Hükümeti’nin dahası Mustafa Kemal’in kararlılığına bir bakalım. Lozan görüşmeleri devam ederken olmazsa olmazlarımızdan taviz vermeyeceğimizi heyete önceden bildirilmişti. TBMM olmazsa olmazları şunlardı. Ermeni yurdu konusunda, Boğazlar konusunda, Musul konusunda, Borçlar konusunda ve kapitülasyonlar konusunda tavizler verilmeyecekti. Mustafa Kemal, İzmir’den çektiği telgrafta, “karşı tarafın sunacağı bir projeyi reddettiğimiz takdirde konferans sona ererse, askeri harekât tabii ve elzemdir ve o yolda hareket edilecektir” der. 8 ay süren görüşmelerde, İsmet İnönü’nün deyimiyle “bütün Türkiye’yi versek kâfi gelmiyordu.” Atatürk İzmir İktisat Kongresi’nde, görüşmeleri şöyle yorumlar: “Konferanstaki muhataplarımız bizimle 3-4 senelik değil, 300-400 senelik hesapları görüşüyorlar. Osmanlı Devletinin tarihe karıştığını, yeni Türkiye’nin varlığını, bunu kuran milletin çok azimkâr, imanlı ve celadetli olduğunu, tam bağımsızlık ve millî egemenlikten zerre kadar fedakârlık yapamayacağını hâlâ anlamamışlardır”. Giderek sertleşen görüşmeler 4 Şubat 1923’de kesildi. İsmet Paşa oteline döndü ve neler olduğunu soran gazetecilere, “Ne olacak, hiç. Esaret altına girmeyi kabul etmedik” dedi. TBMM Hükümeti yeniden savaş hazırlıklarına başladı. Savaş plânı tüm ordu birliklerine dağıtıldı. Heyet-i Vekile Başkanlığından Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Umumiyesi’ne gönderilen, 6 Mart 1923 tarihli yazıda, şunlar yazılıdır: “İtilâf Devletlerinin Lozan Konferansı sonucu olarak Heyetimize sundukları proje bağımsızlığımızı ihlal edecek şartları ihtiva ettiğinden kabul edilmemiştir.”
“İtilâf Devletleri bu projenin aynen kabulünde ısrar ettikleri halde meydana çıkacak sonuçların sorumluluğundan kurtulmamız, pek mühim ve hayati olan Musul meselesinin belli bir sürede halli ve mali ve ekonomik ve idari meselelerde millet ve memleketimizin hayati hakları ve bağımsızlığının tam ve emin olarak elde edilmesi ve barıştan sonra işgal altındaki bölgelerimizin süratle tahliyesi esasları dâhilinde barış teşebbüslerine devam edilmesi için Hükümete büyük çoğunlukla yetki verilmiştir.”
İngiltere ne kendi halkını ne de dostlarını savaşa razı edebildi. Artık barış isteniyordu. 23 Nisan 1923’de başlayan görüşmelerde artık İngiltere’nin uzlaşmaz temsilcisi Lord Curzon yoktu. 24 Temmuz 1923’de Lozan Antlaşması imzalandı. Bağımsızlık Savaşımız bitmişti. Yenik uluslar arasında kendisine dayatılan antlaşmayı reddedip savaşan ve yeni barış antlaşmasını imzalatan sadece bizdik. Mustafa Kemal, “Lozan, Türk Milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr’le tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın sonunu ifade eden bir belgedir” sözleriyle bu Antlaşmayı yorumladı.
Lozan’la Türk ulusu hâlâ devam eden bir barış dönemine başladı. Yeni Türk Devleti tanındı, bağımsız devletlerarasındaki yerini aldı. Son zamanlarında artık siyasi, adli ve mali egemenliğini yitirmiş, Sevr’i imzalamış Osmanlı Devleti yabancılara ve gayrimüslim uyruklarına tanıdığı kapitülasyon ve imtiyazlarla birlikte tarihe gömüldü. Neresinden bakarsanız bakınız Sevr Antlaşması tamamen işgal ve yok oluşun belgesidir. Lozan ise bir dirilişin ve varoluşun imza edildiği antlaşmadır. Kısacası yanmış yıkılmış Osmanlı –Türk- Devleti’nin yerine küllerinden doğan bir Türkiye Cumhuriyet olmuştur. Bu gerçeği Türkiye Cumhuriyeti’ni sevenlere ve sevmeyenlere gururla duyurulur.