Kainatın yaratılış sebebi sevgi. Yaratıcı insan nevini, onun zirve meyvesi olan Hazreti Muhammed’e (A.S.V) olan sevgisi için yaratmış. Kainatın mayası muhabbettir. Ve O, O’nun Habibidir. Allah Habibi’ne olan sevgisi için insan nevinin cehaletine, zulmüne, şükür bilmezliğine, şükürsüzlüğüne tahammül ediyor. Evet, ezel ve ebed bir noktadır O’nun indinde. Ezel ve ebed arasında insanlar için yaratılmış bir zaman diliminde insan nevi imtihanını veriyor. İnsan nevi için bir zaman dilimi olduğu gibi her insan ferdi için de çok daha kısa bir zaman dilimi söz konusu. O kısacık zaman diliminde de bireyler imtihanını veriyor.
İnsanın içinde, bünyesinde, fıtratında, yaratılış zenginliğinde milyonlarca meyalan, meyil, arzu, istek, dilek, talep, iştiha, bunları gerçekleştirebilecek liyakat, yetenek, beceri var edilmiş.
İnsana verilen her arzunun karşılığı kainatta var. Göz için görülecek, kulak için duyulacak, ten için temas edilecek, beş duyunun karşılığı var kainatta.
Zemin ve şartlar elverdiğinde kimi yetenekler öne çıkıyor. Ama zulüm ve cehalet için daha az şart gerektiğinden hemen her birey cehalet ve zulüm muhtevasını daha çabuk ortaya koyabiliyor.
Belki de en zor iş sevmek olduğundan, faturası ağır olduğundan, çok pahalı bir duygu olduğundan sevgi kolay ortaya çıkmıyor. Sevgi sahibi olmak, sevmek zor iş.
Annenin sevgisi göz önüne alındığında, babanın sevgisi göz önüne alındığında, anne ona kıyaslanmaz ama babanın sevgisi göz önüne alındığında sevginin ne kadar ağır bir faturası olduğu anlaşılıyor. Bir anne çok sınırlı bir şehevi lezzetten sonra her dakika, her an artık kendi için yaşamayı bırakarak içindeki cenin için yaşamaya başlar. Baba da çocuk dünyaya geldikten sonra giymeyi, yemeyi içmeyi, kendi şahsı için bir şeyleri talep etmeden önce çocuğu için talep eder.
O çocuk yetişinceye kadar, işini, ekmeğini kazanıncaya kadar ve hatta anne baba yaşadığı sürece evladı için (azalarak da olsa) kendi için değil, çocuğu için yaşamasını sürdürür. İşte anne babanın evladını sevmesinin faturası bir ömrü feda etmektir.
Sevgi de karşılık yoktur. Karşılık bekleyen sevmiyor demektir.
İnsanların karşı cinse olan talepleri, arzu ve istekleri sevgi değildir. Bir insan birini sevdiğini söylüyorsa yapacağı şey şudur. Sevdiğini söylediği insanın üzerine titremek. Onun yüzünde hep mutluluk tebessümü görmek. Ona gelecek felaketleri önlemek, onun hep kazanmasını arzulamak, dünyanın onun etrafında dönmesini ta derinlerinde talep etmek.
Sevmek vermektir, almayı düşünmemektir. Vermekten zevk almaktır. Ne kadar çok seviyorsa o kadar çok vermektir. Her an onu düşünmek, onun menfaatini, faydasını, saadetini, mutluluğunu düşünmek. Onun saadetiyle saadetlenmektir. Belki ona yakın olmak, onu hep mutlu bir tebessümle seyretmektir. Onu ele geçirmek, onu kendi malı yapmak, onun sahibi olmak değildir. Onu çantada keklik yapmak sevmek değildir. Mülksünmek, onu kendi malı saymak ve sanmak sahiplenmek benlik tatminidir. Sevgi değildir. Ben onu şu kadar seviyorum o bana bakmıyor bile diyerek dertlenmek sevgi değildir.
Sevmenin bir karşılığı olamaz. Sevmek yeterince bir karşılıktır zaten. Bir insanı sevebilmek ne büyük saadet.
Hep verebileceksen, karşılık istemeyecek, beklemeyecek, ummayacaksan, hep yakında ya da uzakta onun için yaşayacaksan, yakınında olmayı, onu görebilmeyi saadet sayacaksan, günün birinde vuslat ummayacaksan. Sev kardeşim. İşte bu sevgidir.
İnsan severek Allah’ın muhabbetine ortak olur. Allah’ın sevgisini misal almak gerek. O kullarını öyle seviyor ki: cehaletten, zulümden vaz geçmeyenleri bile ne havadan, ne sudan, ne hayattan mahrum etmiyor. Hem de tövbe kapısını hep açık tutarak.
Biz ne yapıyoruz. Ben seni seviyorum. Ya benimsin ya kara toprağın diyerek sevdiğimizi ileri sürdüğümüz kişiyi öldürüyoruz.
Bu sevgi değil elbette. Karşılık beklediğimiz bir ilgilenmenin karşılıksız kalmasını cezalandırmaktır.
Sevmek zor zanaat dedik. Sevmeyi bilmek gerek. Ulu orta ‘seni seviyorum’ diyenlerin dikkat ediniz sevdikleri falan yalandır. Sevilmek istiyorlar ve bunu bulamayınca da canavar oluyorlar.
Dilerim sevmeyi bir gün öğrenmiş olurum. Önümüzde sevmeyi bilen numuneler olmadığı için sevmeyi bilmiyor olmamızı çok yadırgamıyorum. Ama bir şekilde sevmeyi öğrenmeliyiz. Sevmenin vermek olduğunu, hep daha çok vermeyi hedeflemek olduğunu öğrenmeliyiz.