Hakikaten ilginç bir yaratık şu insanoğlu. Güne, saate hatta ana bağlı olarak değişim gösterebiliyor. Üstelik bu değişim, içinde bulunduğu koşullar nedeniyle sert farklılıklarla da açığa çıkabiliyor. Çünkü hayat devam ediyor…

Evet, doğrusunu isterseniz, gündem geçtiğimiz haftaya göre biraz daha iyi. Lakin, on günü aşkın bir süredir yurdun çeşitli yörelerinde etkili olan orman yangınlarının pek çoğu söndürüldü. İçimize biraz olsun su serpildi. Yitirdiğimiz canlarla, ormanlarla, bitki örtüsü ve hayvanlarla iyiden iyiye kavrulan yüreklerimize, Covid 19 pandemisi nedeniyle bir yıl gecikmeyle yapılan, 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda sporcularımızın elde ettiği başarılı sonuçlar ve alınan madalyalar da bir nebze iyi geldi gerçekten.   

İkisi altın, ikisi gümüş ve dokuzu da bronz olmak üzere toplamda elde ettiğimiz 13 madalyayla, tarihimizin en başarılı olimpiyat serüvenini geride bıraktık.

Tokyo’da alınan 13 madalya, 1948’deki 12 madalyalık çıtayı daha yukarıya çıkardı ve Türkiye’ye, olimpiyatlara katılan 205 ülke arasında 35. sıraya oturttu.

İstatistiksel bu bilgilerin ötesinde Tokyo Olimpiyatları’nın ülkemiz adına en önemli özelliği, okçuluk ve bayan boksunda alınan altın madalyalardır.

Mete Gazoz’un okçulukta, Busenaz Sürmeneli’nin de boksta aldığı altın madalyalar çok önemli. Çünkü bu branşlarda ilk kez kürsüye sporcu çıkarma başarısı gösterdik. Ayrıca, yine boksta Busenaz Çakıroğlu’nun, karatede Eray Şamdan’ın aldığı gümüş madalyalar da çok anlamlı kesinlikle.

Ayrıca, tekvandoda Hakan Reçber ve Hatice Kübra İlgün’ün, karatede Ali Sofuoğlu, Merve Çoban, ve Uğur Aktaş’ın, cimnastikte Ferhat Arıcan’ın aldığı bronz madalyaların da son derece değerli olduğunu kabul ediyorum. Lakin, geçmişe dönüp baktığımızda, ‘madalya madeni’ olarak gördüğümüz güreşte yalnızca Rıza Kayaalp, Taha Akgül ve Yasemin Adar’ın bronz madalyalarını son derece yetersiz bulduğumu belirtmeliyim. Bu noktada Yasemin Adar’ı hariçte tutuyorum. Çünkü, o da tarihimizde olimpiyat madalyasına uzanan ilk bayan güreşçi olarak tarihe geçti.

Doğrusunu söylemek gerekirse, güreşteki madalya sayımızın beklentileri karşıladığını söyleyemeyeceğim.

Tabi Tokyo’da madalyanın sınırlarına kadar gelip dönenler de var. Cirit atmada Eda Tuğsuz’un, karatede Dilara Bozan’ın, atıcılıkta Ömer Akgün’ün Yasemin Anagöz ve Mete Gazoz’un karışık okçulukta, Rukiye Yıldırım’ın tekvandodaki dördüncülükleriyle bayan voleybol takımımızın beşinciliğini çok önemsediğimin altını çizeyim.

Toparlamak gerekirse, madalya sayısı anlamında tarihin en iyi olimpiyat oyunlarını geride bırakmamıza karşın, sanırım beklentilerimizin yüksekliğinden kaynaklı ve her şeyden bağımsız olarak sevinmeli miyiz yoksa üzülmeli miyiz diye de düşünmüyor değilim.

Hoşçakalın…