Sevilen yazar şair Abdurrahman Tümer okuyucuların yanı sıra yeni kitap çıkaracak genç ve yetenekli yazarlara da yayınevi müjdesi verdi. Çok yakında yepyeni bir misyonla kuracağı yayınevi ile para avcılığı yapan yayınevlerini geride bırakacak. Biz de Önce Vatan Gazetesi olarak sevilen yazarla bir araya gelerek çok özel bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bize kendinizden bahseder misiniz, sizin deyiminizle Abdurrahman TÜMER kimdir?

Öncelikle bu röportaj için size çok teşekkür ediyor, sevgi ve kalbi muhabbetlerimi sunuyorum Aziz Karataş kardeşim. Ben Abdurrahman Tümer olarak, Hatay'ın Reyhanlı ilçesine bağlı Mastepe Köyünde dünyaya geldim. Evli ve iki çocuk babasıyım. Yaklaşık 23 yıldır İstanbul’ da ikamet etmekteyim. Yazarlık dışında tekstille uğraşmaktayım. Babam çiftçilikle uğraştığı için ben de Hatay’da bir süre bu meslekte çalıştım. Buğdayın altın sarısı başaklarına dokundum, pamuk tarlasının beyaz beyaz gülümsemesine şahit oldum. Ayçiçeğinin nazlı nazlı güneşe bakışını izledim. Bir köy bahçesinin rengarenk çiçekleriyle baharı karşıladığını gördüm. Köyü, tarlayı, memleketi doya doya sevdim. İlkokulu, doğduğum köy olan Mastepe''nin bitişiğinde ki Batı Ayrancı Köyünde okudum. Ortaokul ve liseyi Hatay’ın reyhanlı ilçesinde tamamladım.. Çok istememe rağmen Edebiyat Fakültesine girememenin üzüntüsünü yaşadım. Her şeyde bir hayır var elbet deyip edebiyatın o tozlu yollarına koyuldum. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi Mezunuyum Hâsılı herkes gibi sıradan bir insanım işte. Sabah işime gider, akşam evime gelirim. Yolda ağlayan bir çocuk gördüğümde derdini paylaşırım. Onunla oturur belki onunla ağlayan biriyim. Çantamda her zaman birkaç kalem, bir defter ve birazda kedi maması bulundururum. Yolda yürürken gördüğüm sokak kedilerine mama vermek inanın çok mutlu ediyor beni. Zira Peygamber efendimiz bir hadisinde ‘’Siz yerdekilere merhamet edin, göktekilerde size merhamet etsin’’ buyurmuştur. Sokak hayvanlarının dili yoktur. Size ‘’açım’’ ya da ‘’susuzum’’ yada ‘’hastayım’’ diyecek dilleri yoktur. Yüce Allah onlar için ‘’ onlar benim sessiz kullarımdır’’ diye buyurur. Sokak hayvanları da, insanları da çok seviyorum. Dost bildiklerimi ama gerçekten dost bildiklerimi bağrıma basarım.. Bana değer veren, sayan kıymet veren herkesi bağrıma basacak kadar sever ve saygı duyarım. İnanın dostluk adına bana bir adım atana ben yüz adım atar, yanında olurum. Öyle sözle, kuru lafla değil her şeyimle yanında olurum. Bu söylediklerime şahitlik edecek birçok dostum var Allah’a şükür. Gözlerim çok suludur. Televizyonda seyrettiğim dramatik bir sahne için gözyaşlarım destursuz, boşanır gider ansızın. Hislerime çok güvenirim. Rabbimin vesilesiyle şunu sev ama şundan uzak dur diye hislerim beni yönetir hep.. Ve gerçekten zamanla ne kadar doğru olduğuna şahitlik ettim. Belki dualarımdandır kim bilir? İnsan her zaman onu yaratanı unutmamalı, her zaman Allah’ı anmalı, dualarını eksik etmemeli. Allah’ın yanınızda olduğunu kalbinizde hissetmelisiniz. Aksi takdirde hiçbir zaman başarılı olamazsınız.

Yazmaya ne zaman başladınız? İlkyazın anınızı paylaşır mısınız?

Şiir Allah’ın bir lütfudur. Ve insanın yüreğine nakşedilmiştir. Kaynağına ulaşmanın tek yolu ‘aşk’tır. Aşk size, daha doğmadan yüreğinize kazınmış olan şiir pınarına eriştirecek ve o pınarda doyasıya yüzdürebilecektir. Ama sanıldığı gibi kolay ve basit değildir şiire ve aşka ulaşmak. Aşk mı? Şiir mi? Hangisi daha önce gelir derseniz ikisi de birbirine bağlıdır. Lakin bana sorarsanız önce aşk gelir. Aşk gelince yüreğinizin cümle pınarları harekete geçer. Serde şairlik varsa önce şiir doğar ve her dizesi tüm bedeninizi kaplar, yazmadan yapamayacağınız bir duruma gelirsiniz. Bazen kaleminiz yazar, bazen de yanaklarınızı ıslatan gözyaşlarınız. Hasılı şiire küçük yaşlarda başladım desem doğru söylemiş olurum. İlk olarak şiire başladığım an çok eğlenceli bir andı. Henüz ilkokula gidiyordum. O dönemlerde öne çıkan sanatçılardan İbrahim Tatlıses’in türkülerini dinlerdim. Benim sesimde güzeldi biraz. Köy okulunda derse başlamadan önce sınıf öğretmenimiz yanıma gelir ‘’Tümer hadi bir türkü söyle, sonra derse başlarız’’ derdi. Bende İbrahim Tatlıses’in söylediği o türkülerden birini söylemeye başlardım. Ama o anda sınıf öğretmenimiz dahil tüm sınıf şaşkınlık içine girerdi. Çünkü türkünün notaları aynıydı fakat sözlerinin tümü değişmişti. Yani yeni kendimin uydurduğu yeni bir güfteyle türküyü icra ediyordum. Ve sınıf öğretmenimizin gözünde bu büyük bir yetenekti. Şaşkındı. ‘’Tümer oğlum türkü aynı türkü ama sözleri böyle değil. Sen mi değiştirdin?’’ dediğinde, ‘’evet öğretmenim’’ derdim. Sonra yazdıklarımı merak edip okumaya başladı, destek olmaya başladı. Daha sonra benim yazdığım sözlerle türkülerimi dinlemek isterdi hep. Bu da çok hoşuma gitmişti. Kendime öz güven gelmişti. İşte ilkyazın anım böyle hoş bir andı.

Sizce iyi bir yazar/şair olma kriterleri nelerdir?

İyi bir yazar, iyi düşünen, iyi hayal eden ve sürekli gezendir. Gezen diyorum çünkü bazı yazarlar vardır sadece masa başında yazarlar, dört duvar arasında düşünürler. Bu da belli bir süre sonra yazamaz hale gelirler. Oysa sürekli insanlar arasında olanlar, yeni yeni yerleri görüp fikir edinenler, gözlem yapanlar, heybelerine yeni bulgular, yeni hikayeler, yeni gözlemler doldurarak yazacakları kitapları zengin hale getirirler. Şairler içinde bu böyledir. Biliyorsunuz Hz. Mevlana Belh şehrinden başlayarak birçok beldeler dolaşarak Konya’ya geldi. Yunus Emre de öyle, Şems_i Tebrizi de… Ayrıca yazarlık yoluna girmiş bir insan sürekli okumalıdır. Başka yazarları takip etmeli, etkinliklerine gitmeli, notlar tutmalıdır. Çantasında her zaman birkaç kalem ve boş bir defter olmalıdır. Gittiği her yerden notlar almalı yazmalıdır. Genç yazar ve şair arkadaşlarıma önerim kısa ve öz olacak. Yazın, sürekli yazın. Hata yapmaktan, eleştirilmekten, ötelenmekten asla korkmayın. Varsın bir bir kapılar kapansın suratınıza, varsın hiç kimse tutmasın ellerinizden, klavuz olmasınlar, yol göstermesinler, yüreğinizdeki o istek, o arzu, o ilham bir gün sizi o ulaşmak istediğiniz yere ulaştıracaktır. Unutmayın her gecenin elbet bir sabahı vardır. Bahar zamansız gelmez her şeyin bir vakti vardır. Birazcık sabır diyorum.

Yazarların toplumdaki görevleri nelerdir?

Yazarlar toplumun sesi olmalı, onların göremediklerini gösterebilmeli, onların sezemediklerini sezdirebilmelidir. Tek düze yaşamanın bir kader olmadığını gösterebilmelidirler. Yazarlar geçmişten edindikleri bilgiler ışığında geleceğe dair yeni umutlara, yeni aydınlıklara, yeni medeniyetlere işaret edebilmelidirler. Sıkışmış, kalıplaşmış köhne bir töreye veya eskimiş, kıymeti harbiyesi olmayan bir ideolojiye bağlı düşüncelerin prangalarını kırıp atabilmeliler. Boş tabuları yıkabilmeliler. Kendileri ve bulundukları toplumu yazılarıyla refaha ulaştıracak, güzel hayatlar tavsiye edecek öneriler sunabilmelidirler. Bundan daha önemlisi memleketine, milletine, bayrağına sahip çıkacak genç nesiller için kitaplar yazmalıdırlar. Hiçbir zaman doğruluktan, doğru yoldan ayrılmamalılar. Zira bir menfaat uğruna kalemini satan birçok yazar var maalesef. Kendi milletini, kendi bayrağını, kendi vatanını inkar edip, kötüleyen, aslını inkar edip geçmişteki atalarından utanan, bu yetmezmiş gibi ağza gelmeyen, hayaya sığmayan küfürler eden kendini bilmez yazarlar da var maalesef. İşte bu gibi yazarların isterse milyonlarca kitabı olsun, isterse dünyada tanınmış olsun onlar benim yanımda sadece bir ‘hiç’ten ibarettir. Çünkü onlar kalemlerini satarak birilerinin ‘böyle yazacaksın’ emrine uyan emir kulu yazarlardır. Köle yazarlardır. Para yazarlarıdır. Gerçek bir yazar bu dünyaya geliş amacını hiçbir zaman unutmamalıdır. Allah rızasını asla göz ardı etmemelidir. Zira öbür dünyada yazıklarından da hesaba çekileceğini asla unutmamalıdır.

Biraz kitaplarınızdan bahsedelim. Hangi tür kitaplar yazıyorsunuz?

Elbette. Şiir ve Roman türünden eserler yazdım. Şu ana kadar yayınlanmış 8 kitabım bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla:

1-‘MİLLİ DUYGU’ adlı şiir kitabı olup, MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI tarafından öğrencilere tavsiye edilmiştir.

2-‘GÖNÜL BAHÇESİNDEN İMAN GÜLLERİ’ Tasavvuf şiirleri..

3- ''HER ANI BİN DESTAN ÇANAKKALE'' Bu kitabımda Çanakkale şehitlerini anma adına yazmış olduğum şiirler olup, basında da çok ilgi gördü.

4-'' CAN GÖZÜM GİBİSİN İSTANBUL'' adlı şiir kitabı. ''İSTANBUL 2010 AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ'''' seçilmesinden dolayı tümü İstanbul’ la ilgili şiirlerimi kitap haline getirdim.

5-‘SEN YANIM'' ‘''Sen Yanım'''' adlı şiir kitabıma bazı yorumcular ‘''Aşkın kitabı'''' yazıldı diye görüş bildirdiler.

6-‘’BİN YAŞA AŞK’’ Roman. 2013 yılında ‘’YILIN ROMANI’’ Seçildi.

Konusu: Bir kadın sevince ölümden öte yol yoktur. Aşk yüreğine değince dünyanın öteki ucu da olsa sevdiğinin peşine takılır gider. Bu yolculuk öteki âleme kadar uzansa da gözü ondan başka hiçbir şey görmez. Giresun'da doğup, İstanbul'da büyüyen Aysel'in hikâyesi de Musullu Yusuf'u sevmekle başlar. Aşk başa, yaş göze düşmüştür. Bilmediği, görmediği uzak diyarlar yazılmıştır kaderine. Ailesi karşı çıkar hiddetle; zira babası, annesi, abisi hiç kimse razı değildir gurbete. Lakin aşkından caydıramazlar Aysel'i. Bu kitapta, Ortadoğu'nun kanla yeniden yazılan tarihini, bugüne değin dönen entrikaları ve özellikle Körfez Savaşları'nın gölgesinde yok olup giden hayatları okuyacaksınız. Orada yaşayan halkın çektiği acılara, zulümlere, şahit olacaksınız. Hepsi gerçek, acı ve özlem dolu yaşam öyküleri kanınızı donduracak, burnunuz sızlayacak, ağlayamayacaksınız. Ölümü bile göze alarak sevdiğine "Evet" diyen bir yüreğin çığlıklarını duyacaksınız. Bu kitapta gerçek "Aşk’ı bulacaksınız

7-‘’KALBİME KADAR YOLUN VAR’ Şiir –Kanes Yayınları Aşk ve dostluk temalı olan bu kitabım Haziran 2014 yılında piyasada oldu.

8- ‘’SENİ MELEKLER GETİRSİN’’ Roman- Kanes Yayınları

Sinan Yağmur’un ön sözüyle piyasaya çıktı.Yüreğindeki evlat özlemiyle yanıp tutuşan bir kadının kedere gark oluş hikâyesi… Sabır ve metaneti duygularına katık eden biçare kocasının ise elinden hiçbir şey gelmiyordu. Sümeyye'nin günbegün tükenişine ve neredeyse saplantı hâline gelen akla zarar, fikre ziyan gelgitlerine seyirci olmak eritiyordu adam yüreğini. Sümeyye, ölü doğmuş ve hatta doğmasına izin verilmemiş tüm bebekleri görüyordu düşlerinde. Hepsinin saçlarını okşarken, avaz avaz feryat ediyordu: "Seni melekler getirsin!" Sadece ve sadece anne olabilmekti dileği. Ne cenneti istiyordu ayaklarının altında, ne de Araf'ta kalmak sonsuza değin. Azrail'den bir parça daha izin istiyordu, ömrü yetsin ve içine çektiği son nefes bebek kokusu olsun diye. Sonrasında ölebilirdi. Sonrasında ölebilirdi. Sinan Yağmur Ön sözüyle: "Allah ile birlikte olduktan sonra ömür de hoştur, ölüm de…" der Mevlana. Ömrün ince görünmez çizgisinde nice kader kaleminin yazısı vardır okunmayı bekleyen. İşte "Seni Melekler Getirsin" romanı hayatımızın hatalarla örülü Ankebut'undan, kimi zaman yaralarımıza dua ikliminden derman arayarak, kimi zaman da gönül terapisinde kelime kelime kalbimizi dokuyarak kurtuluşa doğru koşar adım değil ama üstüne basa basa yürüdüğümüz yaşam alanlarımızı kelimelerle adımlıyor. Herkesin bir hikâyesi vardır yazılmış yahut yazıya düşmemiş. Bu kitapta acıdan sükûnetle geçen bir kadının yürek telimize değen sessiz çığlıklarını okuyacaksınız.’’ -Sinan Yağmur

Bize kitaplarınızın içeriğini anlatır mısınız?

Kitaplarım genellikle aşk, sevgi, dostluk, özlem ve hasret duygularını içerir. Mesela ‘’SENİ MELEKLER GETİRSİN’’ adlı romanımda bir kadının sabrını, fedakarlıklarını anlatıyorum. Her insanın bir imtihanı vardır bu dünyada. Bu romanın kahramanı olan Sümeyye’nin de sabır imtihanı vardı. Ve şükür ki Sümeyye sabrın sonunda selamete erdi. Allah ona mutlu sonu hediye etti. Diğer romanım olan ‘’BİN YAŞA AŞK’’ ta da yine bir kadının imtihanı vardı. Onunda imtihanı ‘’aşktı.’’ Aşk adına çok gözyaşı döktü. Çok beldeler aştı. Çok savaşlar gördü. Bu kısacık ömründe dünyanın acılarını, hasretini, özlemini taşıdı yüreğinde. Başka beldelerden memleketine kavuşma hayalleri kurdu. Gözyaşları sel gibi aktı. Ama sonunda aşk galip geldi. Bu kitaptaki mesaj şuydu: ne kadar zor olsa da, ne kadar çetin olsa da insan inandığı sevdasından, aşkından asla vazgeçmemelidir.

Kitaplarınız büyük ses getirdi. Neler söylemek istersiniz?

Allah’a şükür yazdığım tüm kitaplarıma ilgi çok büyük oldu. Mutluyum. Bir insanın emeklerinin takdir edildiğini görünce mutlu olur. Buradan ilgi gösteren tüm okuyucularıma çok teşekkür ediyorum.

Yeni bir yayınevi kurma aşamanızda olduğunuzu duyduk. Bunun için altyapı çalışmalarınızı tamamladınız mı?

Evet doğru. Yayınevi kuruyorum. Bütün altyapı çalışmalarımızı bitirmiş üzereyiz. Kısmetse Ocak 2018’de bitmiş olacak. Bu yayın evini kurma amacımız Türkiye’de ben de bir yazarım deyip, ancak maddi imkanlar yüzünden kitabını bastıramamış tüm şair ve yazarlara yöneliktir. Maalesef günümüzde ki yayınevlerine baktığımızda neredeyse %80 i bir kitabın maliyetinden kat kat daha fazla yazardan para talep etmektedir. Yazar ve şairleri sömürmektedir. Yazık günah. Tamam bu işlerinde bir maliyeti, bir emeği, bir uğraşı vardır elbet, ancak bu saydıklarım masraflar dışında yazardan para almak yazık olur. İşte biz bu yeni açacağımız yayıneviyle Türkiye’de yeni yazarlara, yeni şairlere bir umut olmaya çalışacağız. Bu yayıneviyle herkes kitabını yayınlayabilecek ve kitapları diğer yazarların olduğu gibi onunda kitapları rafları süsleyecektir. Onun için fazla bekletmeyeceğiz yeni şair ve yazar adaylarımızı Ocak 2018’ de piyasada olacağız inşallah. Bilgileri, duyuruları internet ortamında yakında yayınlamaya başlayacağız. Bunun için de bizleri gerek internet ortamında, gerek Facebook sayfamızdan takip etmelerinde fayda var.

Birçok yayınevi para avcısı olmak adına kuruluyor, sizin ne tür bir farkınız olacak?

Evet. Maalesef çok doğru, birçok yayınevi para avcılığı yapıyor. Bastığı birkaç kitaba bir sürü para talebinde bulunuyor. Ve bunda da haksız kazanç elde ediyorlar. Bana göre duygu sömürüsü yapıyorlar. Yeni yazar ve şairleri birer avmış gibi bakıyorlar. Bildiğim bazı yayınevleri yazarlarından en az 8 bin, 9 bin tl almalarına rağmen ve en az 5 yıl aradan zaman geçmesine rağmen hala kitapları yayınlamadılar. Yazar ve şairlerin hevesleri, sevinçleri kursaklarında kalmış oluyor. Yazarlık umutlarını yok ediyorlar maalesef. Tabi bunun yanında çok saygın yayınevleri de var, onların hakkını yememek lazım. Sadece para peşinde olan yayınevlerini kınıyoruz elbette. İşte biz bütün bu haksız kazançların, para tuzakların karşısında olacağız. Yazarlarımızla, şairlerimizle birlikte hareket edip yolumuz devam edeceğiz. Her şey çok açık ve şeffaf bir şekilde olacak. Yapacağımız her şeyden yazarlarımızın ve şairlerimizin haberi olacak. Yazar ve şairlerimiz yayınevimizi kendi yayıneviymiş gibi sayıp istedikleri vakit gelip bilgi alabilecek, istişare edebilecek, çay kahvesini içebilecektir. Hepimiz bir aile olacağız inşallah. Türkiye’nin en büyük, en iyi, en kaliteli, en şeffaf ve en uygun bir yayınevi olacağız hep birlikte. Bunun için de Ocak 2018’ i bekleyin diyorum. ‘’BİZE GELİN BİZ OLUN’’ ve ‘’MERAK ETMEYİN HERKESİN BİR KİTABI OLACAK’’ sloganımız böyle olacak.

Her isteyen kitap yayınlatabilecek mi?

Evet. Neden olmasın? Bir insan aylarca kim bilir belki yıllarca bir eser üzerine emek vermiş, uğraş vermiş, bunca zaman harcamış. Bunun karşılığını alma hakkı vardır. O kişinin de bu eseri yayınlatma hakkına sahip olmalıdır. Bugün günümüzde her kitabı olan kişi tam bir yazar mıdır diye sorsanız elbette değil. Her kitabın bir kalitesinin olduğu gibi, her yazarında bir kalitesi vardır. Hiçbir insana yada yazara sen bu kitabı yayınlayamazsın deme hakkına sahip değildir. Yazar kitabını yayınlar bu kitabı takdir edebilen okuyucudur. Eğer okuyucu bu kitabı alır okursa işte o kitabın bir değeri, bir kalitesi vardır demektir. Onun için isteyen herkes kitabını yayınlayabilir tabi ki.

Edebiyat dünyasında yankı uyandırabilecek 8 kocaman eser bıraktınız. Yukardan bir yerlerden kendinize baktığınızda neler düşünüyorsunuz?

Ben kendimi hiçbir zaman yukarılarda görmedim. Ve hiçbir zaman görmekte istemem. Benim ‘’yukarılarım’’ aziz okuyucularımın yüreğidir, naif gönülleridir. Eğer bir yazar ve bir şair olarak onların yüreğinde, gönüllerinde yer edinebilmişsem ne mutlu bana. İşte o zaman başarmış sayarım kendimi. Allah’a şükür ki yazdığım eserlere okuyucusundan tutun medyasına kadar büyük bir ilgi görüyorum. Bu da bir yazar için bir mutluluktur.

Şiir kitapları yazmak mı zor, yoksa roman yazmak mı zor?

Aslında her iki türünde zorluk dereceleri vardır. Şiir daha zordur ya da roman daha zordur diye bir ifade kullanmak yanlış olur kanaatindeyim. Zira her ikisinin de meşakkatli yolları vardır. Şiir az kelimeyle çok şey anlatabilme sanatıdır. Roman ise kelimeler hazinesidir. Her ikisinin de okuma tadı farklıdır. Kimi şiirden lezzet alır, kimi ise romandan. Şiir çok ve gereksiz kelimeleri red eder. Gereğinden fazla sözcükleri hiç sevmez. Az ve öz konuşur şiir. Mesela iki dizeyle bir roman yazdıracak kadar zengin hisseder kendini. Roman ise şiirden daha hoyrat ve rahattır. Tabiri caizse ayaklarını uzatır ve zamana yayar kendini. Son nokta için hiçbir zaman karar verme niyetinde olmaz. Yaydıkça yayar kendini. Hatta hikayesi bitmemesi için kendini düz yollardan değil de en dolambaçlı yollardan giderek okuyucuya buluşmak ister. Şiir de ve roman da bunların her ikisinde de çok kelimelerinizin olmasını ister dağarcığınızda. Çok okumanızı ve çok araştırmanızı ister.

Hedefinizi nasıl daha açık, net ve ölçülebilir hale getirebilirsiniz?

Her insanın bir hedefi olmalı bu dünyada. Ve bu hedeflerini gerçekleştirebilecek planları olmalı. Yol haritası gibi. Yani hayatınızın yönünü belirleyecek bir harita gibi demek istedim. Zira hedefsiz bir enerji bir adım ileri iki adım geri gider. Aynı yerde sayar. Bir türlü ileriye gidemez. Ama hayatını planlı bir şekilde yaşayan insan varmak istediği hedefe tez zamanda ulaşır ve başarıyı yakalar. Bunun için yapacağını tek şey. Yarının işlerini notlar halinde yazıp yapmış olduğunuz plana göre yürümektir. İşin özü kalem, kağıt ve notlar. Böylece tüm dizginler elinizde olmuş olur. Tabi sefer sizden, zafer ise Allah’tandır. Kader ve kazayı unutmamak lazım, kaderinizde varsa yaşarsınız, yoksa sabretmek en güzelidir, derim.

Hedeflerinize ulaşmanın yaratacağı en büyük etki ne olurdu?

İşte asıl tehlike orda başlar. Kişi ‘’ben oldum’’ havasına girer. ‘’Ben yaptım, ben ettim, ben başardım’’ demeye başlar. Hayatında ben ve benler sıralanır. Kendini beğenme duygusuna kapılır, herkesi kendinden daha düşük seviyede görmeye başlar. Okuyucu kitlesini şoke eder. Ve sonra bulunduğu yükseklikten tepe taklak aşağıya düşer. Oysa insan yükseldikçe alçakgönüllü olmalıdır. Bir tohumu düşünün yere değmedikçe hiçbir zaman filiz vermez, büyümez. Büyüdükçe insan iyiliği de büyümeli, büyüdükçe insan dost çemberi de büyümeli, herkesi kucaklayabilmelidir. İşte o zaman halk ona kucak açar, gönlünde yüreğinde yer eder ona.

Düzenli olarak yaptığınız halde size bir şey katmayan 3 şey nedir?

Uyku, çok yemek ve plansız çalışmak

Bundan sonra hedefleriniz nelerdir?

Başta da ifade ettiğim gibi Ocak 2018’ de bir yayın evi açmak. Ayrıca 2018’ de bitirmiş olduğum bir deneme kitabım, bir şiir kitabım ve tasavvuf içerikli bir romanım olmak üzere toplam 3 kitabımı daha yayınlayacağım inşallah. Tabi bunun yanında kültür ve edebiyat ağırlıklı etkinlikler, şölenler tertip etmekteyim. Bilindiği üzere daha önceki yıllarda 81 ilden davet ettiğimiz yazarlar, şairler, ses sanatçıları ve basın mensuplarıyla yaz aylarında İstanbul boğazında 250 kişilik bir gemiyle uluslararası kültür sanat etkinlikleri içeren şiir şölenleri tertip ediyoruz. Bunun yanı sıra değerli izleyicilerimiz bilirler televizyon programları da yapıyorum. İnşallah bu gibi etkinlik projelerimiz değerli sanatsever dostlarımızla birlikte yapmaya devam edeceğiz.

Örnek aldığınız yazar veya şair var mı?

Bana göre şiir yazan ve bu yolda emek veren şairler en başta Mevlana Celaleddin-i Rumi’yi okumalılar. Aksi takdirde yazdıkları tüm eserler eksik kalır. Çünkü Mevlana bir deryadır. Ve bu deryadan içmeyenlerin tüm dizeleri susuz, şiirleri eksik kalır inancındayım. En başta ‘Mesnevi’sinden başlamak lazımdır. Şems-i Tebrizi’yi de okuyacağınız şairler arasında olmalıdır. Bu güzel ruhlu düşünürlerin hayatlarını yazıp bize tekrar kazandıran şu an Türkiye’nin en çok satan, bana göre Türkiye’nin en kaliteli yazarlar arasında olan SİNAN YAĞMUR’ un ‘’AŞKIN GÖZYAŞLARI’’ serisini ısrarla okumalarını tavsiye ederim. Bunun yanında ‘Sultanuşşuara Necip Fazıl Kısakürek üstadı da en başta okuyacağımız şairler arasında olmalıdır. Sonra sırasıyla Yunus Emre, Niyazi Mısrı, Mehmet Akif Ersoy, Ahmet Arif, Orhan Veli, Cemal Süreyya, Atilla İlhan, Nur Hayat Şuara, Ali Özkanlı, Bestami Yazgan, Eda Bildek gibi değerli yazar ve şairlerinde okunmasını tavsiye ediyorum.,.

İmza günleri ve etkinlikler düzenliyor musunuz?

Evet. Yayınevimizin katılmış olduğu çoğu kitap fuarlarına imza günü ve söyleşi programına davet ediliyorum. Bunun yanı sıra bazı belediyelerin düzenlemiş olduğu etkinliklere davet edilip bulundukları illerde kültür ve edebiyat alanında konferanslar veriyoruz. Neredeyse Türkiye’nin her şehrinde konferans veya söyleşi yapma olanağım oldu. Bu vesileyle de kitaplarımı okuyan, sosyal medyada takip eden birbirinden değerli tüm kitapsever kardeşlerime çok teşekkür ediyorum.

Hangi ortamlarda yazıyorsunuz? Yazma materyalleriniz nelerdir?

Belki garip bulacaksınız ama ben bütün yazılarımı ve şiirlerimi kalabalık ortamlarda yazmayı tercih ediyorum. Ama beni hiç kimsenin tanımadığı kalabalık ortamlarda yazıyorum. Malumunuz İstanbul’ da yaşıyorum. Büyük bir şehirdir İstanbul. Her şeyiyle destansı ve şiirsel bir yerdir. Gittiğiniz her semte ilham bulabileceğiniz bir şehir. Şair olmayanı da şair eyleyen şehirdir. İşte bu şehirde ben sahile iner kimsenin beni tanımayacağı bir cafe seçer ve orada oturur şiirlerimi kitaplarımı yazarım. Kalabalık ortamlarda kendimi daha enerjik hissederim. Sokağın ve insanların hareketi bana heyecan verir. Güven verir. Yalnız başıma çok denedim yazamadım. Hani bazıları kendini kapalı bir odaya hapsedip yazmaya çalışır. Mesela Orhan Pamuk bir röportajında ‘’kendimi odaya hapseder gerekirse kimsenin girmemesi için kapıyı arkadan çivileyesim gelir’’ diyor. Ben ise tam tersini yapıyorum. İnanmayacaksınız ama ben Eyüp Sultan’da ikamet etmekteyim. İşyerim Şişli’de. İşe halk otobüsleriyle gider gelirdim. İstanbul’un trafiği malumunuzdur. 20 dakikalık yol bazen 1 saati de aşıyor. İşte ben sabah gidişlerde ve akşam gelişlerdeki sürelerde tam 2 kitap yazdım. Bunun için basında şöyle bir ifade kullandılar benim için: ‘’OTOBÜSTE İKİ KİTAP YAZAN YAZAR’’ diye. Zaman değerlidir ve asla boşa geçmesine fırsat vermeyin.

Şu ana kadar almış olduğunuz ödüller var mı? Varsa hangileridir?

Evet. Türkiye çapında birçok ödüle layık görüldüm. Bunun içinde Allah’ıma hamdediyorum. Bu ödüllerden bazıları şunlardır: *-2012 yılında yazmış olduğum ‘BinYaşa Aşk’ adlı romanım ‘Yılın Romanı’ ödülüne layık görüldü. *-26 Ocak 2014’te ‘Ankara Uluslararası Kültür Sanat Başarı Onur Ödülü’ aldım. *-02 Şubat 2014’te İzmir’de ‘2013 Türkiye Altın Düşünce Altın Kalem Ödülü’ aldım. *-11 Mayıs 2014’te 1.Uluslararası İstanbul Boğazı Kültür Sanat Şöleninde ‘Türk Edebiyatına Katkı Sağlayan Girişimci Yılın Adamı Ödülü’ aldım. *- 2015’te Türkiye Sanat Platformu tarafından ‘2015 Girişimci ve Medya Onur Ödülü’ aldım.

Okuyucularınız kitaplarınızı nereden bulabilirler?

Başta Kanes Yayınları, D&R Kitaptan, internet ortamından ve Türkiye’nin en seçkin kitap evlerinden tedarik edebilirler. Bu vesileyle bana bu fırsatı verip zaman ayırdığınız için başta siz Aziz Karataş olmak üzere, röportajımı okuma nezaketi gösteren herkese sevgi, saygı ve kalbi muhabbetlerimi iletiyorum. Allah’a emanet olun…

Bizde Önce Vatan Gazetesi ailesi olarak bizimle yaptığınız bu özel ve içten röportajdan ötürü değerli sanat yüreğinize şükranlarımızı sunar, gelecek çalışmalarınızda başarılar diliyoruz…