Yıl 1938'dir. O yıllar Ege'nin kuş uçmaz, kervan geçmez bir köyünde, bir muhtar köylülerle elele vererek önemli işlere imza atmaktadır. Ancak, bölge bataklıktır. Tüm ova sivrisinek yuvasıdır. Bu nedenle sıtma gibi salgın hastalıklardan insanlar ölmektedir.

Muhtar ve köylüler valiye çıkarlar. Bataklığı ve onun neden olduğu hastalıkları anlatırlar.

Vali, muhtarı ve köylüleri dinler. Bilim insanlarına danışır. Sonunda çare bulunur. Bataklığı besleyen suları kesmenin tek yolu okaliptüs ağacıdır.

Lakin ülkede bu ağaçtan yoktur. Yörede yaşayan dünyaca ünlü bir yazar girer devreye. Avustralya’dan yüzlerce okaliptüs tohumu getirilir. Tohumlardan yüzlerce fidan üretilir. Köylüler kadın erkek hep birlikte işe koyulur. Fidanlar 3 kilometre boyunca tüm ovaya cetvelle çizilmiş gibi karşılıklı dikilir. Her fidana tahta kafesler yapılır. Bidonlarla su taşınır.

Her köylüye birkaç ağacın bakım görevi verilir. Ve ağaçlar büyüdükçe bataklık kurur. Sivrisineklerin ve sıtmanın kökü kazınır.

Bugün Marmaris'e ya da Datça'ya karayoluyla gelenler, Sakar'dan Gökova'ya indiklerinde iki tarafı dev okaliptüslerle çevrili uzun ince bir yola hayran kalır. Çok kişi bir mola verip, o seyri doyumsuz yolda fotoğraf çektirir. İnsanlar o yeşil tünelden Akçapınar Köyüne gidip çay, kahve, ayran içer.

İşte o yolun iki tarafındaki okaliptüsler 1938 yılında Gökova köylülerinin diktiği fidanlardır.

Şimdi birer dev olmuşlar.. Bazılarının boyu 30 metreyi geçmiş. O muhtar Gökova köyünün unutulmaz muhtarı Mehmet Gökovalı. O fidanların Avustralya’dan getirilmesi için devreye giren ünlü yazar Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir. Muhtar Mehmet’in ağaçları dikmesine neden olan oğlu, Prof. Dr. Şadan Gökovalı. Bir başka değişle Halikarnas Balıkçısının manevi evladıdır.

Eskiden o yol kullanırmış. Şimdi yanına çift yol yapmışlar. Adına "Sevgi Yolu" demişler ama sevgisiz bırakmışlar. Sahipsiz ve korumasız kalmış. Yoğun yağış ve fırtınalar ağaçlara zarar vermekte. Ve de yurdum insanı, gövdesi kazılmadık, yazı yazılmadık ağaç bırakmamışlar.

Hedef tahtası yapıp silahla ateş edenler bile olmuş. Ve o ağaçlar yavaş yavaş ölüyor. Böyle giderse tarihe karışacak. Alıntı