Kaybetme üzüntüsünden daha derin daha korkunç bir duygu durumu yoktur.

Sevdiklerinizin kaybolma üzüntüsü; bir daha onu görememe hissini derinden verir.

Bir an da dik duran omuzlarınız düşer,beliniz bükülür çöküp kalırsınız.

Üzüntü sizi siz olmaktan çıkarır; tükenmişlik sendromuna da benzemez. Kahrolmak gibi bir şeydir.

Kaybetme acısında; ağlarsınız, ama ağladığınızı fark etmezsiniz bile…

Tanımı yoktur.

Yaşamınız boyunca ne kadar büyük sandığınız sıkıntılarınız olsa da; hiç biri “kaybetmek’’ kadar ağır değildir.

Yaşamın estetiği için kendinize verdiğiniz kozmik çabalarınız başlar tek tek düşmeye.

Çöken göz altlarınızı dolgularla doldursanız da gözünüz, kalbiniz hatta aklınızın dibi dolmaz hiçbir etkin dolgu maddesiyle.

Diyetler yapıp bir türlü veremediğiniz o kilolar rejimsiz kaybolup giderken sevinmezsiniz bile.

Her sabah uyanmak için bir neden düşünür, bulamaz, evden çıkmaz, yemek yemez, kimseye bir şey söylemezsiniz.

Sanki birileri eksilen kaybolan üzüntünüzle alay edecek gibi hissedersiniz.

Hangi konforlu yaşamı yaşarsanız yaşayın kaybettiğinizin boşluğunu dolduramaz.

Nerede ne yaparsanız yapın,isterseniz çılgın danslar yapın isterseniz tutkulu aşk içinde yuvarlanın artık sizi hiçbir şey hoşnut edemez.

Çünkü;

Kalbinizin merkezi buruk,kimsesiz.

Bir kolunuz eksik.

Aklınız öksüz.

Ruhunuz paramparça.

Dün deki hatıralarınız ise; her şeyden önce toparlanıp gitmiştir kaybettiklerinizle…

“İnsanın canı en çokta sevdiklerini kaybettiğinde yanıyor.’’

O vakit anlıyorsunuz her şeyin boş olduğunu.

Kaybettikleriniz;

Çiçek böcek, sevgili hatta çok severek kullandığınız eşyanız da olabilir. Ama hiçbir acı AİLE içindeki o can tanelerimizi kaybetmek kadar tarifsiz bir ağrı olamaz.

Tarçınlı kurabiye kokulu eviniz,yöresel yemek tatlarınız, yaşlandıkça güçlü kalan çınar ağaçlarınızın kaybı yakar sizi. 

Doğum acısında sevgisi ile sizi kollarına alan sevgi kokunuz, çocukluğunuzu büyüten o ev, o ailede başlarsa kayıplar; tek tek kırılır umutlar.

 İnsanoğlu, unutuyor işte canlarını;

 Siz hayata atıldıkça, güçlenip maddi kazançlarınızı biriktirdikçe ihmal edip, kulak arkası ettiğiniz bir telefonla bile konuşamadığınız vakitlerin hesabını sonra vicdanınız  acımadan çıkarıyor.

Oysa;

Sizi sonsuza kadar çıkar gözetmeden hep beklerler.

Başarınızı duydukça zengin olduklarını hissederler.

Ne kadar yakında ne kadar uzakta olsanız da gözleri hep kapıdadır.

Kulakları sizden gelecek bir telefon sesinde güzelleşir.

O hangi vakitti sevdikleriniz için zaman verdiğiniz?

En son ne zaman bir çiçek götürdünüz yada  kucaklayıp öptünüz.?

En yakın hangi zamanda “seni seviyorum!’’ diyebildiniz.

Geç kalmadan hayatınızın yüreği ailenize; babanız ve canından can veren, sizi doğuran annenize sevginizi duyurun.

Üzülmeyin;

İhmal edip, ertelenmemesi gerekirken ama ertelediğiniz zamanları çoktan unuttular, küsme diler.!

Koşun cantanelerinize.

Kokularını içinize sine sine çekin.

Güzel hatırlar biriktirin sizin için yorulan bedenlerine sevgi olun, umut verin.

Hemen şimdi koşun, “anne ve babalarınıza.’’

Unutmayın ki;

“Yarın çok geç olabilir.!’’