RÖPORTAJ: Habib BABAR
Sinemaya olan aşkı daha çocuk yaşlarda başlamıştı Yılmaz Şerif’in… Öyle ki ailesiyle birlikte gittiği yazlık sinemada filmleri dikkatlice izleyip, hayallere dalar ve kendini görürü beyazperdede… Hatta eve döndüğünde aynanın karşısına geçip rol kesiyordu ünlü oyuncu. Vatani görevini tamamladıktan sonra çocukluk hayalini gerçekleştirmek için düştü yollara ve soluğu Yeşilçam sokağında aldı Yılmaz Şerif… Her gün Yeşilçam sokağının yollarını aşındırmaya başlamıştı… Kahvede oturan emektar ve figüranlarla oturup oyunculuk konusunda bilgi alıyordu. Sonunda  yönetmen Yılmaz Atadeniz ile tanıştı ve biran kendini kamera karşısında buldu ünlü oyuncu…  Yeşilçam ismini duydukça gözleri doluyor usta oyuncunun .Yeşilçam’ı ve oyuncu arkadaşlarını çok söylediğini dile getiren Yılmaz Şerif  ile dününü, bugününü konuştuk…

   


 BİZE BİRAZ KENDİNİZDEN SÖZ EDER MİSİNİZ?
Ben 1946 yılında Adana’da dünyaya geldim. Kendimi tanımaya başladığım yıllarım amcalarımın yazlık halk sinemasında mahalleli arkadaşlarımla gündüzleri saklambaç-topaç çevirme ve kovboyculuk oynayarak geçti. Yazlık sinema salonundaki tahta sandalyelere pek zarar vermeden oynardık. Akşamları ailece hangi film oynuyorsa onu izler, perdede görünen insanları perde arkasında zannederek onları arardım. Zaman içerisinde arkada kimsenin olmadığını ve yansımayla perdede oynadığını anladım. Oyuncu olacağım düşüncesi ilk kez yazlık sinemada başladı. Ev sinemaya yakın olduğu için her gece gider ve aynı filmi defalarca büyük bir keyifle izlerdim. 6 yaşlarındaydım, henüz okula bile gitmiyordum. Yani çocuk yaşlarda sinema aşkı beni oyunculuğa yönlendirdi.

HAYALİMİ GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN İSTANBUL’A GELDİM
PEKİ BU HAYALİNİZ TAM OLARAK NE ZAMAN GERÇEKLEŞTİ?
(Hiç düşünmeden hemen yanıt veriyor bu sorumuz… )1966-1968 döneminde Jandarma olarak vatani vazifemi yapmak üzere Diyarbakır’a gittim. Görevim şoförlüktü ve kademedeki arkadaşlara yardımcı olmak için her fırsatta onların yerine göreve ben giderdim. Niyetim şoförlüğümü geliştirmekti. Bir müddet sonra Lice Karakoluna görevli olarak gittim. Orada 7 adet atımız vardı. Arabanın gidemediği olay yerine atlarla gidildiği için ben hep karakolda kalırdım. Bir gün komutanım karakola geldi ve benim uzaktan dalgın dalgın yürüdüğümü görünce yanına çağırdı. Nedenini sorunca “Komutanım ben terhis olunca oyuncu olmak istiyorum, izin verirseniz ata binmeyi öğrenmek ve ben de sizlerle birlikte göreve gelmek istiyorum.” dedim. Amacım araba-at-silah kullanmayı tam olarak öğrenmekti ve bunu anlatınca izin çıktı. 1968 yılında askerlik görevinden terhis oldum. Ve direk Mersin’e gittim.Babam Mersin Limanı’nda şefti ve benimde memur olmamı istiyordu. Askerlik bittiği için beni yanına almayı düşünüyordu. Ancak kalbimde sinema aşkı vardı. Biran önce oyuncu olmak için İstanbul’a gitmek istiyordum. Annem bu isteğime sıcak bakıyordu. Babam karşıydı… Neyse annemin de yardımıyla babamdan yol parası alıp trenle İstanbul’a hareket ettim.


SONRA NE OLDU?
1968 yılında İstanbul’a geldim. İstiklal Caddesinde Yeşilçam ağacını arıyorum. Sokağa verilen o ismin sadece Çam ağacı olduğunu sanıyordum. Vatandaşlar senin aradığın yer bir sokak, o sokakta oyuncular ve Film yapım şirketleri var dediler… Yeşilçam sokağını bulmuştum…(Gülmeye başlıyor)…Yeşilçam sokaklarında dolaşmaya başladım… Sonra o taraflarda bir ev kiraladım. Evimin Yeşilçam’a yakın olmasını istiyordum. Zaman içerisinde Yılmaz Atadeniz’le tanıştım ve ilk kez Yılmaz Atadeniz’in yönettiği ‘Çakırcalı Mehmet Efe’ filminde oynadım. Filmde Kartal Tibet, Hülya Darcan, Yılmaz Köksal, Atilla Ergün, Reha Yurdakul, Süleyman Turan, Mehmet Ali Akpınar gibi çok güçlü bir kadro ile kamera karşısına geçmiştim. Heyecandan resmen titriyordum.

1980 YILINDA SİNEMAYA KÜSTÜM
SİNEMADAKİ İLK SOYADIM BORA OLDU

Bir sohbet anında Yılmaz Köksal ağabeyle konuşurken adımı soyadımı söyledim; zira gerçek adım Selami Yılmaz Göksal. Sinemada Bora soyadını kendime yakıştırmıştım. Yılmaz ağabeyde şakayla karışık ‘Ben Yılmaz Köksal, sen Yılmaz Göksal… En iyisini yapıp değiştirmişsin…’ dedi. Setin ilk sahnesinde Kartal Tibet’in arkadaşlarından birini oynuyorum. Kostüm Efe kıyafeti bu arada heyecandan dizlerim titriyor. Allah’tan film boyunca tek lafım var o da: “Efem burada da geçit yok.’’ Birbirinden usta oyuncularla oynamak onlardan bir şeyler öğrenmek için tüm boş vakitlerimi kamera arkasında onları izleyerek geçirirdim. Bu arada o repliği söylerken dizlerimin bağı çözüldü o anı ömrüm boyunca unutamam7 filmde Yılmaz Bora olarak oynadım; Ringo Vadiler Aslanı, Zorro, Zorro Kamçılı Süvari, Ebu Müslim Horosani, Malkoçoğlu Akıncılar Geliyor, Osmanlı Kartalı… Rollerim dikkat çektiği için Amber (Kanlı Beşik) filminden sonra Yılmaz Şerif olarak başrollere kadar geldim.

BUGÜNE KADAR KAÇ SİNEMA FİLMİNDE OYNADINIZ?
Bugüne kadar 45’i aşkın sinema filminde oynadım.

SİNEMA’YA NE ZAMAN ARA VERDİNİZ?
1980 yılında Sinemaya küstüm ve Mersin’e yerleşmeye karar verdim. Geldiğim Mersin’de evlendim. İlk olarak Ticaret yaptım ancak başaramadım. Daha sonra Mersin Büyük Şehir Belediyesi’nde Tiyatro Müdürlüğü’nde Salon Müdürü olarak göreve getirildim. Burada çocuklara oyunculuk dersleri vermeye başladım.1994 yılında Yenişehir Belediyesi’nde Basın Yayın Müdürlüğü görevinde bulundum. Üniversitelerde  Yeşilçam ve uyuşturucunun zararları ile ilgili konferanslar verdim.

BİT PAZARI’NDAN KENDİMİZE KIYAFET ALIRDIK
OYUNCULUĞA DEVAM EDİYOR MUSUNUZ?

Tabiii… Oyunculuk benim hayatta vaz geçemeyeceğim aşkımdır. Bazı sinema filmi ve dizilerde oynadım. Pandemi nedeniyle bir süredir ara vermek zorunda kaldım.

SİNEMADAN PARA KAZANDINIZ MI?
Hayır… Biz sinemaya aşkla bağlıydık, oyunculuğu para için yapmadık. Düşünsenize paramız olmadığı için  bit pazarında, ya da ucuz mağazalardan kıyfet alırdık.Bu kıyafetlerle oynardık.Rahmetli Eşref abi (Eşref Kolçak) bir muhabbet arasında evde torba torba senet var demişti. Senet veriliyor bu senetleri birçoğu da ödenmiyordu. .. Yani nakit para alma şansımız yoktu.

BİRÇOK YEŞİLÇAM EMEKTARI ZOR DURUMDA NELER SÖYLEYECEK SİNİZ?
(İçini çekerek konuşmaya başlıyor…)  Bu Yeşilçam’ın kanayan yarası. Çok üzülüyorum hem de çok. Yeşilçam’da hiçbir oyuncu haklarını alamadı. Çoğu sefalet içinde öldü. Ve bir çoğunun durumu da içler acısı… Onlar böyle bir yaşamı asla hak etmedi. Döneminde haklarımızı koruyan kimse yoktu. Film yapımcıları bizleri düşünmedi. Birçok arkadaşımızda hayatın böyle süreceğini sanarak kenara tek kuruş atmadı. Bizim dönemimizde Sufle vardı. Ancak şimdi herkes kendi sesiyle rolünü yapıyor. Durum böyle olunca da eski oyuncuların sinema veya dizlerde oynama şansı azaldı. Baki Tamer döneminde beni FİLM-SAN’a borçlandırdı. İyi ki de öyle yapmış Belediyede çalıştığım yılları da birleştirerek emekli oldum. Birçok oyuncu arkadaşımızın bir sağlık güvencesi dahi yok.

KAFA ÜZERİ YERE ÇAKILDIM 12 DİKİŞ ATIDI
BİZE HİÇ UNUTAMADIĞINIZ BİR ANINIZI ANLATMAK İSTER MİSNİZ?

1970 yılında Suat Yusuf’un yönetmenliğini yaptığı, Yıldırım Gencer, Feri Cansel, Danyal Topatan ben ve daha birçok oyuncunun rol aldığı ‘İki Cesur Adam’ filmi çekiliyordu. Filmde Feri Cansel benim kız kardeşimi canlandırıyordu. Feri Cansel ağa tarafından kaçırılmış ben ve Yıldırım Gencer onu ağadan kurtarmaya gidecektik. Ağanın  adamları kalabalıktı ben ve Yıldırım Gencer ayrı yerlerden saldıracaktım. Neyse ben evin damından at arabasının üzerine atlayıp ağanın adamlarını kullanacağım araba ile etkisiz hale getirecektim. Yönetmen motor dedi. Bende elimdeki silah ile surat ile gelen at arabasının üzerine atladım. Ancak saman çuvalı yanlışlıkta arabanın ortasına bırakıldığı için ayağım kaydı ve kafa üstü yere çakıldım. Sol kulağımın üst tarafı tekerleğin dingiline değmiş. Kan revan içinde kalmıştım. Baygın vaziyette hastaneye kaldırılmıştım tam 12 dikiş atılmıştı. Feri Cansel, Yıldırım Gencer ve diğer oyuncular soluğu hastanede almıştı. 10 gün aradan sonra çekimlere katılabilmiştim.