Cezayir’de, Ruanda’da, Gabon’da Benin’de, Gine’de, Nijer’de, Burkina-Faso’da Kamerun’da, Moritanya’da, Senegal’da, Çad’da, “Soykırımı” yapan;  “Fransa 1915 olaylarını 2001 yılında “soykırım” olarak tanımıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un 2017'deki seçim vaatlerinden birisi, 24 Nisan'ı resmi anma günü haline getirmekti. Dün akşam Fransa Ermeni Organizasyonları Koordinasyon Konseyi'nin resepsiyonunda konuşan Macron, 1915 olaylarını “Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Ermenilerin acımasızca öldürülmesi” olarak niteledi(Dünya basını 15 Şubat 2019).” 

Macron’un; Osmanlı Devleti’ni ve dolaysıyla Türk Milleti’ni acımasızca suçlaması kabul edilemez bir durumdur. Bu nedenle gururla andığımız Osmanlı Devleti’ni ve aziz milletimi suçlayan Macron’u şiddetle kınıyorum. 

Daha sonra ise biraz da milletime sitem edeceğim! Sen tertemiz tarihinden uzak kalırsan, tarihi sorunlarını göz ardı edersen; tarih boyunca attıkları tarihi her adımda alınları açık, başları dik atalarının yaptıkları güzel işleri, başarıları öğrenmezsen, öğrenmekten kaçınırsan; elbette ki beklemediğin sonuçlarla karşılaşabilirsin. Biraz da eksikliği kendimizden aramamız gerekmez mi? 

Bir millet düşünün ki, tarihini öğrenmekten dirensin! Bir nesil düşünün ki, tarihini sevmesin! Bir toplum düşünün ki, tarihin de uzak kalsın! Bir topluluk düşünün ki, milli kahramanlarını küçük görsün ve de durmadan kötülesin! Bir gençlik düşünün ki, tarihi ve kültür değerlerinden habersiz olsun! Bir toplum düşünün ki, milletinin uluslararası sorunlarına karşı ilgisiz ve duyarsız olsun! Bir millet düşünün ki, 96 yıllık devlet ömründe; tarihini 46 yıl testle öğretsin( hemen söyleyeyim testle tarihi öğrenilmez.) Bir gençlik düşünün ki, Tıp, Matematik, Mekatronik, Heykel, Peyzaj, Bilgisayar vs. okuyorum tarih benim ne işime yarar desin ve tarihini eliyle bir kenara itsin! Bir toplum düşünün ki; kendisini sevmeyenlerden önce; kendi tarihini kötülesin! Ben tarihi hiç sevmem! Ben tarihte nefret ederim, demeyi bir ayrıcalıkmış gibi görsün! Benim bu söylediklerimi elbette ki, önce Tarih-Hocaları- Öğretmenleri sonra yetkililer ve sonra da tüm milletim iyice düşünüp, planlar yapıp tarihimizi öğretmek ve de öğrenmek için hemen neler yapabiliriz çabasına girişmelidir!

Dostlar unutmayınız ki;  Fransız Parlamentosu’ndaki, bu oylamayı yapanlar tarihçi değildi: Biraz önce saydığım Tıp, Matematik, Mekatronik, Heykel, Peyzaj, Bilgisayar vs. bu meslekleri okumuşlardır. İşte sen tarihine uzak kalırsan seni tarihi kararlarla cezalandırmaya kalkarlar. O zamanda iş işten geçmiş olur. Başını hangi taştan taşa vurursan vur. Sonuç almazsın. Bağırıp çağırıp kendi sesini kendin duyarsın. Milleti için ve milletinin uluslararası arenada haklı olduğunu söyleyen ve de yazılar yazan kitaplar çıkartan tarihçilere değer vermez isen! Batısı ile doğusu ile dünya devletleri ile uğraşmak zorunda kalırsın! Ermeni sorununda yani “Soykırım konusu tarihi bir olaydır,” diyerek hiçbir zaman tarihçilere başvurmaz, tarihçileri toplayıp sormaz isen; işte o zaman sonuç pek de iyi olmaya bilir ve de milletçe üzüntü içinde kalırız. 

Peki, sen ne yaptın diye soracak olursanız? 

Ben üstüme düşen görevi yaptım, yapmaya da-devam ediyorum-edeceğim de! 2013 yılında “TÜRKLER ERMENİ  S O Y K A Y R I M I  YAPMIŞTIR.” Diye kitap yazdım, gazetelere makaleler yazdım, konferanslar verdim. Dilim döndüğü, kalemim yazdığı kadarıyla Türkler’in S o y k ı r ı m değil de S o y k a y r ı m ı yaptığını anlatıp durdum. Kitabı birçok büyüğüme gönderdim. Hala bir geri dönüşüm olmadı ve de cevap almadım. 

Ayrıca 18 Haziran 2013, “SOYKIRIMI DEĞİL DE NE YAPILMIŞTIR?” Makalesini yazdım. Bu makaleyi ne acıdır ki; sadece 1.9B kez okudu.” Yine 21 Nisan 2015, “SOYKIRIMI MI  S O Y K A Y R I M I  MI” makalem de 610 kez okundu. Üzgünüm şaşkınım ve de bir milletin milli meselesinden bu kadar duyarsız ve ilgisiz olmasından dolayı da kırgınım.                           14 Haziran 2016 yılında “SOYKIRIMI DEĞİL  S O Y K A Y R I  M I  YAPILMIŞTIR.” Makalemi de 575 kişi okumuş. Yani ben ve gibi bu mesele üzerinde savunu yapan onlarca araştırmacının eserleri okunmamış, dikkate alınmamış ve hala da alınmıyor.

Peki, bu konularda geç kaldık mı derseniz? Ben hala umutsuz değilim milletiyle, devletiyle, hükümetiyle ve de muhalefetiyle el ele vererek bütün değerlerimize sahip çıkabilir sorunlarımızı halledebiliriz? Gelelim esas meselemiz olan Soykırım konusuna; Osmanlı’nın devamı diye bilinen TBMM’de Doğu cephesi sonrası Gümrü Antlaşması’na Ermeniler’i korumak ve kollamak için çok mükemmel bir madde koydu. Keşke bu antlaşma devam etseydi. Gümrü Antlaşması ile Ermenistan Sevr Antlaşması’nı kabul etmiyor. Doğu Anadolu’daki ideallerinden de vazgeçtiğini kabul ettiğini bütün dünyaya ilan ediyordu. İşte ben bu ve buna benzer somut deliler ışığında “Türkler S o y k ı r ı m ı değil de; S o y k a y r ı m ı” yapmıştır, diyebiliyorum.

İşte bunun en güzel ispatı; 2/3 Aralık 1920’te, TBMM hükümeti ve Ermenistan Devlet ile imzalanan Gümrü Antlaşması'na göre: “Barıştan sonra, Erivan’da bulunacak Türk Büyükelçi, antlaşma şartlarının denetleyicisi olacaktır; Ermenistan, istediği takdirde TBMM Hükümeti Ermenistan'a silahlı yardımda bulunacaktır. TBMM Hükümeti, belirlenen sınırlar dâhilinde Erivan Cumhuriyeti'nin egemenliğini bütünüyle geliştirmek ve güçlendirmek üzere yardımda bulunmayı içtenlikle yükümleniyordu.” Antlaşmanın, 1 ay içinde onaylanması kararlaştırılmıştı. Fakat Ermenistan'da yönetimi ele geçiren Bolşevikler antlaşmayı kabul etmediler. 16 Mart 1921 günü imzalanan Moskova Antlaşması, Gümrü Antlaşması'nın yerini almıştır. Gümrü Antlaşması’na göre Türkler’in, Ermeniler’in yanında olduğu apaçık ortada değil mi? 

Peki, Türkiye’nin barışçıl hareketinin tam zıddı olarak; Ermenistan’ı işgal eden Rusya’nın sert ve acımasız hareketi yanlış değil midir? Neden hiç gündeme getirilmedi? Bunu da iyice düşünmek gerekmez mi? 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni bölücü komiteleri kapatılarak, yöneticilerinden 2345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanmıştır. Dışarıdaki Ermeniler’in her yıl “Ermeni soykırımının” yıldönümü diye andıkları 24 Nisan; işte bu 2345 komitecinin tutuklandığı tarihtir ve tehcirle alakalı değildir. Ama unutmamız gereken bir gerçekte Tehcir’dir. Tehcir olmalı mıydı? Olmamalı mıydı? Sorusunun cevabına gelince; keşke olmasaydı. Ama ne yazık ki tehcir olmuştur. 

Keşke o dönemin Ermeni yetkilileri, dış devletlerinin dolduruşuna gelmeselerdi; kendilerini yüzyıllar boyunca koruyan Türk Devleti’ne ve milletine silah çekmeseydiler de; o yer değiştirme olmasaydı. Osmanlı’nın son dönem yöneticilerinden olan Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa ve Sait Halim Paşa’yı Savaş Mahkemesi’nde tehcir ile Soykırım yaptı diye yargılayan İngiltere Kraliyet Savcılığı’nın İngiltere Dışişleri’ne yanıtı şöyledir: 

“Şimdiye kadar hiçbir şahitten, tutuklular hakkında yapılan suçlamaların doğruluğunu kanıtlayabilen bir ifade alınmış değildir. Esasen herhangi bir şahit bulunup bulunmayacağı da belli değildir…” (29 Temmuz 1921, İngiliz Dışişleri Arşivleri, 371/6504/E 8745) 

Sonuç olarak, Malta’daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama dahi yöneltilmeden ve duruşma yapılmaksızın 1922 yılında serbest bırakılmışlardır. İngiltere Kraliyet Savcılığı’nın yanıtı devamla şöyledir: 

“Muhakeme için Malta’da tutulan Türkler aleyhinde delil olarak kullanılacak hiçbir şey bulunmadığını Lordları’na bildirmekten üzüntü duyuyorum.”  Bakınız İngiltere’nin ve ABD’nin elinde Soykırımı belgesi olmadığı için “Malta Sürgünlerine” beraat vermiştir. İşte bugünlerde hükümetimiz bu belge ve bilgileri dünya kamuoyu ile paylaşırsa daha iyi olur derim! Osmanlı hükümeti yöneticileri ise sırf İngiltere-ABD ve Fransa’nın hatırına “Tehcir’de” önlem alamadınız, suçlusunuz” diye toplam 1.397 vatan evladını cezalandırmıştır. Bunların büyük kısmı, idam da dâhil olmak üzere, çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. 

Allah aşkına öz evlatlarını idama mahkûm eden Osmanlı hükümeti ve dolaysıyla Türk Milleti nasıl olurda suçlu olur! Türk Milleti’nin geleceğini teslim alacak olan gençler; yine mi Ermeni meselesi demeyin! Dünyanın kötü niyetli devletleri sizleri “Ermeni Soykırımı yaptınız,” diye suçlayıp; suçsuz olduğumuz halde sanık sandalyesine oturtmuşlar, siz ise hala iddianameyi okumadan bilmeden eksik savunma yapıyorsunuz. Hiç iddianameyi okumadan savunma yapabilir misiniz? Siz önce tarihinizdeki gerçekleri okuyun, öğrenin ve sonra da savunmanızı iyi yapın demek de hakkım olsa gerektir değil mi? 

Uzun sözün kısası; Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa’ya şu soruyu sorması gerekmez mi? Ey Avrupa, ey Fransa, ey Almanya; hadi Türkler’in Gümrü Antlaşması’ndaki koruyuculuğunu görmüyorsanız da; 1920’li yıllarda acaba Ermenistan topraklarını işgal eden Ruslar’ın istilacı ve işgalci olduğunu neden görmezsin? Ey Fransa Cezayir’de ve bir zamanlar sömürdüğün Afrika’nın birçok yerinde Soykırımı yapmadın mı? Bu soruyu onlara sormalı mıyız, elbette sormalıyız!..  Milletime söyleyeceğim ise artık bundan sonra tarihini ve tarihindeki gerçekleri oku, öğren diye önemle tavsiye ederim! Çünkü “sen tarihini bilmez isen, tarihi gerçekleri asla savunamazsın!”