Selma Aşıkoğlu tarafından hazırlanıp sunulan Akra Fm’de Şen Haneler radyo programı büyük ilgi çekiyor. Selma Aşıkoğlu’nun ‘Şen Haneler’i Haziran 2005’ten bu yana yaklaşık bin program yapmayı başarmış. Bu programa birkaç kez bende misafir oldum. Oldukça seviyeli ve bir o kadarda öğretici olan Şen Haneler programında Selma Hanım, özellikle aile, çocuk başta olmak üzere cemiyet konularını gündeme getirerek işin erbabıyla meseleleri enine boyuna tartışarak vuzuha kavuşturmak için uğraş veriyor. Selma Hanım “Şen Haneler” programını şöyle özetliyor: “Dünya hanesini ilim ve irfan ile mamur edenin gönül hanesi şen olur düşüncesiyle, insanlığa adanmış yürekleri, Akra Fm’de Şen Haneler’de ağırlıyoruz. Aynı gök kubbe altında her birimiz farklı sorunlar yaşıyoruz. Toplum değiştikçe bildik sorunlara yenileri ekleniyor. Zihinlere aydınlık ve kalplere kuvvet kazandıracak bilgiyi tecrübeyle harmanlayarak insana ve hayata dair meselelere birlikte çözüm arama gayretindeyiz. Tüm dinleyicilerimizi, kendilerini insanlığın ihyasına adamış, fazilet timsali atalarımızı dinç, sıhhatli ve pürneşe kılan hasletleri yaşamaya ve yaşatmaya davet ediyoruz. Ev, küçük bir millet; millet de büyük bir hanedir. Huzuru hanede arayanlar… Fert ve toplum olarak gelişmemize bir nebze katkı için ilim ve hikmete kapı aralayan Şen Haneler’de buluşalım… Şen Haneler, Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri saat 14. 05 te Akra Fm’de Haneniz şen olsun.’’ Şen Haneler programına son olarak 11 Kasım 2011 tarihinde misafir oldum. Şen Haneler adeta şen bir yuva misali samimi, sıcak ve içten bir ağırlama oldu. Selma Hanımın sorduğu sorulara cevap vermeye çalıştım. Konu ise; “Çocuğun şahsiyeti üzerinde eğitimin etkisi” ismini taşıyordu. Program yaklaşık bir saat sürdü ve çocuğun şahsiyeti üzerine güzel, bereketli ve hoş bir sohbet oldu. Sohbeti kısaca özetlersek şunları söylemeye çalıştım: “Şahsiyet bir başka tabirle karakter, çocukta küçük yaşlardan itibaren içinde yaşanılan toplumun değer yargılarını benimsemesiyle şekillenir. Benimsenen değerlerle ve davranışlar arasında uyumluluk varsa kişi karakter sahibi demektir. Ahlaki değerlerin verilmesi yanında çocukta mevcut fakat gizli olan öğrenme kabiliyeti, bilgi alanı, ruhi ve fizyolojik gelişmenin gereksinimi de açık şekilde verilmelidir. Bugün ailenin ve okulun etkinliğinin yerini medya aldı. Helal gıda ile beslenme çok önemlidir. Asrımızda gençliğin anarşist ruhlu yıkıcı olmaların mayasında kanaatimce anaların çocuklarını iyi terbiye etmemesi ve yiyeceklerinde helal-haram ölçüsüne dikkat etmemeleri yatmaktadır. Bugünkü çocuklara ‘Test çözen tost yiyen’ çocuklar diyorum. Ne sulu yemek yiyor, ne gıda verici şeyler yiyorlar. İnsan beden ve ruhuyla bütün olduğu için bedenin de sağlam olması lazımdır. Çocuklarımıza iyi örnek olmak zorundayız. Sözden ziyade özü temsil etmeliyiz. Tebliğden ziyade temsil noktasında ciddi örnek rol model olmak mecburiyetindeyiz. Eğitimin en öncelikli görevlerinden biri de kişiye şahsiyet ve kişilik kazandırmasıdır. Batıda Sokrates’ten Platon’a, Kant’ta, Hegel’e gelinceye kadar filozofların birçoğu çocuğu insan olarak saymadığı gibi kadını da insan olma yolunda hareket eden bir varlık olarak tanımlamışlar. Hatta kadını “şeytan” olarak görmüşlerdir. Çocuk eğitimi için en elverişli yer huzurlu aile yuvasıdır. Jean Jacques Rousseau anne terbiyesi almadan büyümüş, ‘Hayatımdaki bütün hatalarım, ana terbiyesi ve şefkati görmeyişimden ileri geldi’’ der. Ailedeki en önemli eğitimin, terbiyenin merkezi annedir. Bugün dini inançlardan soyutlayarak bir seküler ahlak aşılamaya çalışıyoruz oysa ahlakın içini dolduran dindir. Geleceğimizi inşa ederken, istikbalimizin inşasında mimarlarımız çocuklarımızdır. Çocuğun gelişmekte olan kişiliği manevi ve milli değerlerle yoğrulmalı ve ben değil biz duygusu gibi yüksek değerler telkin edilmelidir. Bunu da birinci derecede telkin eden annedir bunun için ‘beşiği sallayan el dünyaya hükmeder’ sözü boşuna söylenmiş bir söz değildir. Ülkeleri batıran parasızlık değil ahlaksızlıktır. Zülüm ve ahlaksızlığın hat safhaya ulaştığı ülkeler batma noktasına gelmiş demektir. Adalet ve ahlak iki kardeş gibidir. İkisi birbirini tamamlar. Onun için çocuklara kişilik, şahsiyet, doğruluk, güzellik, iyi hasletleri aşılamak gerekir. Çocukların ruh dünyalarına seslenecek nesnelerimiz yok. Mevlana’nın Mesnevileri, Bostan ve Gülistan, Beydeba gibi, bu gibi klasiklerimiz, aile içinde okunsa, mesela hadis okunup açıklaması yapılsa, onunla ilgili İslam büyüklerinin menkıbelerinden okunsa, masallar okunsa, bunlar ruh dünyalarına seslendiği için çok olumlu tesirler meydana getirecektir. Bugün dünyayı eğiten diziler ve filmlerdir. Sinema ve filmlerin tesiri neredeyse ailenin okulun üzerinde yer edinmiştir. Mevcut filmleri sürekli eleştirmek yerine alternatif sunmak zorundayız. Biz, iyiyi güzeli gösterelim ve onları çocuk ayırt etsin. Eğitimde ayırt etme özelliğini kazandırırsak, çocuk kurtulmuş sayılır. İnsan karakteri üzerinde devamlı emretme hükmetme şeklinde yaklaşım çocuklar üzerinde başarılı olmamaktadır. Çocukla dolu dolu vakit geçirmek önemlidir. Televizyondaki çizgi filmler çocukların zihinlerine kazınmaktadır. Özellikle annelerin çok dikkat etmesi gerekir. Kreş ekenler huzur evi biçerler. Çocuklarımızın şahsiyetinin oluşmasında çocuğa başkası baksın biz para kazanalım dersek buradaki en önemli kıymetimizi, parayla ölçülemeyecek değerimizi kaybetmiş oluruz. Özellikle çalışan annelere sesleniyorum en az iki yıl emzirmeden işe gitmesinler.” Şen Haneler ile Selma Aşıkoğlu adeta bütünleşmiş. Selma Hanım programla ilgili yazdığı veciz ve anlamlı ifadelerle yazımı bitirmek istiyorum. Şen Haneler’in dinlemeye davet ederken daha nice güzel, faydalı, yararlı ve hayırlı programlar yapmasını temenni ediyorum. Selma Aşıkoğlu’nun azim, sabır ve kararlılıkla programı devam ettirdiğinden dolayı da tebrik ediyorum. Söz yine Şen Haneler ve Selma Aşıkoğlu’nda: “Bir yaşlı teyzenin, bir kimsesizin yalnızlığına ortak olmak, bir babanın yorgunluğunu anlamak, bir annenin çaresizliğine destek olmak ve bir çocuğun kimse beni anlamıyor ki çığlığına kulak vermek için aralıyoruz Şen Haneler’in kapısını. Niyetimiz, şifa arayan bir hastayı, hekimiyle buluşturmak, bir nebze ferahlık acaba hangi bitkinin içinde gizli diye merak edenin sorusunu, işin ehline sormak, teselli bekleyen birine gönül erlerinin sözlerini paylaşmak, belki dudu kuşunun hikâyesinden ölmeden evvel ölmeyi öğrenmek. Kendimizi bilmeyi, insana ülfeti, ailenin kıymetini, sanat ile güzelleşmeyi, şahsiyetli ve erdemli olmayı öğrenmek için ilmiyle amil söz ustalarını ağırlıyoruz. Aile ilişkilerini, selam ile selamette olmayı ve güzel ahlakı Son Nebi’nin sözlerinden öğreniyoruz. Dahası karamsar gönülleri, söz ve saz ustalarının yorumlandığı eserlerle şenlendiriyoruz. Kimi zaman hüzünlü ama içten, kimi zaman neşe ile selamlarken, yeniden görüşmek dileğiyle uğurluyoruz onları. Beden toprağa düşmeden, can tende iken, ümitsizliği, rehaveti düşmana bırakıp gayrete davet ediyoruz. Elbette kapımızı çalan herkes baş tacımız, paylaşırsak duyguları şeker bal olur acımız… Misafirlerimize gümüş tepsiler içinde bir kahve ikram etme imkânımız olmasa da ilim erbabının sadra şifa gönle deva söyleşilerini sunuyoruz.”