Sen bize neler ettin?

Abone Ol

Amasra Belediye Başkanı’yla yaptığım güzel bir söyleşinin ardından  İstanbul’a dönüyorum. 

Oralara uçak yolculuğu zor. Belirli günlerde Zonguldak Havalimanına aktarmalı iniş olduğu için pek tercih edilmiyor.  Ya araçla ya da otobüsle gidebilirsiniz. Şoför olup yorulmaktansa müzik dinleyerek etrafı seyrede seyrede, hayaller kura kura gitmeyi yani otobüsü tercih ettim. Böylelikle de araçla dört beş saat gidecekken, yedi sekiz saatlik yolculuğu da göze almış oldum.

Batı Karadeniz de en az doğusu kadar etkileyici… Yeşilin her türlü tonunu  ve dokusunu üzerine örtü gibi çekmiş  dağların sabırlı halinin denize kavuştuğu uzun yollarda giderken, tünellerin karanlığında gerçeğe dönüp, hızla geçen siluetlerde bir hikayeden başka bir hikayeye geçerek, şoförün ‘İhtiyaç Molası’ sesiyle birlikte, çay ile ödüllenmek basit deneyimlerin verdiği sonsuz rehaveti de beraberinde getiriyor… Vay pek bir uzun anlatım oldu ya.

Efendim bu eski nesillerin bildiği bir ritüel… Çünkü bize teknoloji geç geldi ve varsa zevkini bilemedik çünkü nesil yazılımlarımız farklı. 

Hazzı yakalayarak anı yaşamak!

Yeni nesil de onu yapıyor. Ama başka bir tarzla.

Önümde çarprazda oturan ergen gencin tepeye topladığı kıvırcık  saçlarından ötürü kız olduğunu düşünmüştüm. Sonra cep telefonunu tutan kolundaki sert hatlarda dövmelerinin anlamını yakalarken hayata yeni yeni merhaba diyen sakallarını farkettim. Yakışıklı bir çoc… diyecekken, sağ eliyle ekranı sağ üste doğru iteleyen eliyle kafasının da aynı hareketi yaptığını gördüm. El ve boyun senkronize olmuş seri bir kuğu misali…

Hah dedim ekrana bu kadar sabitlenirsen boynun işte böyle tutulur. Gençlerin sosyal medya tutkunluğuna gizli bir  ah içindeyim. Onunla yatıp onunla kalkıyorlar. Tüm hayatları sosyal medyada olanlar. Algıları, beyin fonksiyonları, kimyasal yapıları, yeme- içme- yaşam tarzları her şey o minik  ebatlarındaki ekranda…

Kafasını bir sağa kaydırdı gözü ekranda, elindeki ekranı da sağ eliyle ahenkli bir şekilde…bir daha bir daha… hızına yetişemiyorum. Ekranda resimler kayıyor.

Kuzum bunlar sibernetik mi okuyor doğuştan?.

Anladığım tek şey;

O yakışıklı genç, ekrana tutsaklığını ‘tik edinmiş’ olarak devam ettiriyor. Benim ise onu seyretmekten başım dönüyor, midem bulanmadan izlemeyi sonlandırıyorum.

Başka bir pencere açmak… aha bizim kafa ekranı sadece  pencere açmayı biliyor. Biz o ‘Back to the future’ dönemini tırıs geçmişiz. İyi ki de geçmişiz!

A oğlum! Gerçek, sağında solunda önünde arkanda. Yaşanan dünya gerçek olan yeryüzüne yatay baktıkların. Sürprizli geçiş de var en güzel fotoğraflar da…

Onlar başka bir çağın, kapitalizmin yarattığı çocuklar, alkolü otu seven, saygıyı unutup sevgiyi menfaate bağlayan, kazanmaktan nefret edip hazıra konmak için tüm güçleriyle direnen, acıma acizi, onur haysiyet ahlak duygularını birbirine karıştıran, unutkan lopçu çocuklar.

En önemlisi de sağlıklarının kıymetini bilmiyorlar. Sistem allanmış pullanmış teknoloji üzerinden kol geziyor.Denek olduklarının farkında bile değiller.

Bilgi;  Sibernetik- güdüm- bilimi, canlı ve cansız tüm karmaşık sistemlerin denetlenmesi ve yönetilmesini inceleyen bilim dalı.