SELAM VE SELAMLAŞMA!... (2)
Herhangi bir Müslüman kendi evine girdiğinde, hâne halkına, varsa ana-babasına, eşine, çocuklarına selâm verir. Hattâ, evine geldiğinde, evi boş ise, yine selâm verir, kendi selâmına kendisi mukabele eder.
Boş evinde selâm vererek, mukabele ederek, kendi nefsine Allah’tan selâmet dilemiş olur, evde bulunan Müslüman cinnî’lere selam vermiş olur, meleklere selam vermiş olur, selâm’ın berekâtıyla, evde bulunan şeytanlar’dan, kendisine eziyet verme ihtimali olan şerîr cin’lerin şerrinden kurtulmayı Cenab-ı Hakk’tan talep etmiş olur.
SEKİZ YERDE SELAM VERİLMEZ:
- Yahûdi ve Hıristiyan topluluklara selâm verilmez. Yahûdî veya Hıristiyan olduklarını bildikleriniz size selâm verecek olurlarsa, kendilerine, “Essâm-ü Aleyküm” diye mukabele edersiniz..
- Cum’a günü cami’ye girdiğinizde, eğer imam mimbere çıkmış hutbe okumaya başlamışsa...
- Yıkanmak üzere hamamlara girildiğinde orada bulunanlar elbiselerini giyinmiş durumda iseler, selâm verilir. Ancak, elbiselerini giyinmemiş, çıplak vaziyette iseler onlara da selâm verilmez.
- Kur’ân-ı Kerim tilâvetiyle, Hadis rivayetiyle ve İslâmî ilimleri müzâkere ile meşgul bulunanlara da selam verilmez.
- Müezzin ezan okuyor, kâmet getiriyorken, müezzine de selam verilmez.
- İmam-ı Ebû Yusuf’a göre, satranç oynayana, türkü-şarkı söyleyene, kuşçuluk yapan, güvercin uçurana, herhangi bir ma’siyet türü ile meşgul olana, meselâ içki içene de selam verilmez.
- Def’i hâceti ile meşgul durumdaki birisine de selâm verilmez. Zira bu durumdaki birisi, selâma mukabele edemez.
- Bir kimse kendi evine geldiğinde, eşine selâm verir, eğer eşinin yanında bir ecnebiyye bulunuyorsa (Nikahı düşen, mahremi olmayan herhangi bir hanım) bu takdirde her ikisine de selâm vermez.
Selam’da sünnet olan: Binek üzerinde olanın, yaya’ya, at üzerinde olanın, merkep üzerinde olan’a, (lüks arabada olanın, daha düşük bir marka veya modele binenlere selam vermesi sünnettir.)
Küçüklerin büyüklere, az sayıda olanların daha kalabalık olanlara, ayakta olanların oturanlara selâm vermeleri sünnettir.
Selamlaşmada asl olan, selâm’ın açıktan verilmesidir. Ancak, babaya, dedelere, baba-dede yerine geçenlere, hoca’larına hürmeten gizli selâm verir, onlar da durumu bildikleri için, bu selamlara âşikâre mukabele ederler. “Ve Aleykümesselâm ve rahmetü’llâhi ve Berekâtühû” diyerek mukabele ederler.
Selamlaşmada,
Bundan önceki, “Selam ve Selamlaşma,” serlevhalı birinci yazıda, Müslümanlar karşılaştıklarında, birbirlerine eğilmek, sarılarak, öpüşerek selâmlaşamazlar. Ancak, müsafaha edebilirler,” demiştik..
MÜÂNEKA: İki kişinin ellerini birbirinin boynuna dolayarak kucaklaşmasıdır. Müslüman’ların karşılaştıklarında kucaklaşmalarının hükmü nedir?
Ebû Hüreyre radiya’llâhu anh’ten rivayet olunduğuna göre, Ebû Hüreyre şöyle demiştir:
Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem (bir kerre) gündüzün bir parçasında (Hâne-i Saâdetten) çıkıp ne o bana, ne de ben o’na bir şey söylemeyerek Kaynukâ çarşısına gelinceye kadar (yürüdü) Sonra buradan dönüp Fatıma radiya’llâhu anhâ’nın evinin önünde bir kenara oturdu. Ve (Hazreti Hasan’ı kastederek):
- Küçük orda mısın? diye sordu. Hazreti Fâtıma çocuğun derhal evden çıkmasını biraz geciktirdi. Zannedersem bu kısa zaman zarfında çocuğu validesi ya giydirmişti; yâhut saçını başını yıkayıp taramıştı. Sonra çocuk sür’atle koşarak geldi. Resûl-i Ekrem çocuğu kucakladı; ve öpüp kokladı.
Sonra:
- Allah’ım, sen bu çocuğu sev, bunu seveni de sev! diye du’a buyurdu.
BU HADİS’TEN ÇIKARILAN HÜKÜMLER:
- Resûl-i Ekrem’in çarşıya çıkıp dolaşması, sonra Haz.Fâtıma’nın evinin önünde bir tarafa oturması, çocukla şakalaşması onu kucaklaması, Resûl-i Ekrem’in yüksek beşerî değerini ve en derin tevâzu’unu gösterir...
- Müâneka’nın, -ki, iki kişinin ellerini birbirinin boynuna dolayarak kucaklaşmasıdır ki, bu hadis-i şerif’ten istifade ile ortaya konulan hükümlerden birisi de kucaklaşmanın cevazıdır.
Ancak, Enes İbn-i Mâlik hadisine dayanarak, Muhammed İbn-i Sîrîn, Abdullah İbn-i Avn, Ebû Hanife, İmam-ı Muhammed kucaklaşmanın kerâhetine hükmetmişlerdir.
Diğer taraftan, Şa’bî, Ebû Miclez, Lâhık İbn-i Humeyd, Amr İbn-i Meymun, Esved İbn-i Hilâl, Ebû Yusuf kucaklaşmada bir beis görmemişlerdir. Bu içtihad Ömer İbn-i Hattâb radiya’llâhu anh’den de nakledilmiştir. Bunlar da Tahavî’nin Ca’fer İbn-i Ebî Tâlip’ten oğlu Abdullah vasıtasıyla rivayet ettiği şu mealdeki hadis ile huccet göstermiştir.
Ca’fer Hazret’leri: “Biz, Necâşî’nin yanından dönüp geldiğimizde Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem beni kabul buyurup kucakladı.” demiştir ki, bu hadisin râvileri tamamen güvenilir kimselerdir. Bundan başka Tahavî; Ashâb-ı Kirâm’dan pek çoğunun birbiriyle kucaklaştıklarını rivayet ederek, Ashab-ı Kiram’ın bu hareketi kucaklaşmanın mübah olduğunu gösterir der...
Telvîh’de de deniliyor ki, Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem’in Hazret-i Hasan ile kucaklaşması mübah olduğunu gösterir. Fakat erkeklerin yekdiğeriyle kucaklaşmalarının Süfyân-i Servî müstahaptır, dediği halde, İmam-ı Mâlik mekrûh olduğuun söyleyip bid’attir, demiştir. Süfyân-i Servî Resûl-i Ekrem’in Ca’fer ile kucaklaşmasını delil göstermiş, fakat İmam-ı Mâlik buna Peygamber tarafından Ca’fer’e husûsî bir taltif olarak kabul etmiştir.
Süfyan-i Servî İmam-ı Mâlik’e: Ca’fer’i başkalarından ayıran cihet nedir? diye sual ettiğinde, İmam-ı Mâlik bu suale karşı sükûtü tercih etmiştir. Hidâye Sahibi, Hanefî imamlarının Nokta-i Nazarını hulâsa ederek, diyor ki; Kucaklaşma hususunda Hanefî imamları arasındaki ihtilaf bir iç çamaşırı ve izar denilen çok ince tül gibi bir gömlekle yapılan kucaklaşmaya dairdir. Yoksa, tam olarak giyinmiş, kuşanmış iki mü’minin birbiriyle kucaklaşmasında bir beis olmadığında bütün Hanefî Ekolüne mensup imamların ittifakı vardır. Sahih olan da budur... der...
- Bu hadisten istifade ile çıkarılan bir başka hüküm de pek mühim bir içtimâî mes’ele olan öpmenin caiz olmasıdır.
Hanefî Fıkhının en büyük âlimlerinden, Fakîh Ebü’l-Leys Semerkandî, öpme mes’elesini Câmiu’s-Sağîr Şerhi’nde şöyle izah etmiştir: Kuble ki, öpmektir; beş türlüdür: Kuble-i tahiyye, kuble-i şefkat, kuble-i rahmet, kuble-i şehvet, kuble-i meveddettir.
Kuble-i Tahiyye: Ba’zı mü’minlerin Şâyan-i Hürmet ve güzellikler sahibi diğer ba’zı mü’minlerin ellerinin üstünü öpmeleridir.
Kuble-i Şefkat: Çocukların kendi baba ve annelerini öpmesidir.
Kuble-i Rahmet: Babanın, ananın kendi çocuğunun yanaklarından öpmesidir.
Kuble-i Şehvet: Zevc’in, Zevce’nin (karı-koca’nın) karşılıklı olarak birbirlerinin dudaklarından öpmeleridir.
Kuble-i Meveddet: Kız ve erkek kardeşlerin birbirlerinin yanaklarını öpmeleridir.
Hanefî fıkıhçılarından ba’zıları bunlara bir kuble (öpüş) daha ilâve etmişlerdir ki, buna da Kuble-i Diyânettir. Ka’be’-i Muazzama’da bulunan ve Tavafın nereden başlamasının bir işâreti kabul edilen Hacer-i Esved’i takbil (öpmektir).
Hazret-i Ömer İbn-i Hattab radiya’llâhu anh Efendimiz, Hacer-i Esved’i öpüyor, şöyle diyor, “Ey Hacer-i Esved! Biliyorum ki, sen bir taşsın! Neyleyim ki, Resûlüllâh’ı seni öperken gördüm, onun için ben de seni öpüyorum,” demiştir.
Öpmenin caiz olması hakkında pek çok hadis ve eser vârid olmuştur. Ne var ki, bu cevaz, öpmenin yalnız ikram (küçüklere sevgi) ve ihtiram (büyüklere hürmet) için olmasıdır. Kuble-i Şehvet (şehvetle öpmek) yalnız ve yalnız, zevc-zevce, nikahlı eşler arasında helâldir.
İnsan’ların karşılaştıklarında, erkek erkeğe, kadın kadına veya çaprazlama birbirlerini yanaklarından veya ellerinden öpmeleri aslâ caiz ve helâl değildir....