SELAM OLSUN MUSTAFA KEMAL ve ENVER YÜREKLİ O ÇOCUKLARA…

Abone Ol

Son günlerde DTCF ve Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde PKK’lı gruplar tarafından Ülkücü Öğrencilere yönelik yeni saldırılar oldu. Son saldırı vatansız medya tarafından “Kürt kökenli öğrencilere Ülkücüler saldırdı” şeklinde sunuldu. Sözde daha “tarafsız” davranma görüntüsü vermeye çalışanlar ise hadiseleri, “BDP’li öğrencilere saldırı” şeklinde sunmaya çalıştılar. Oysa olayların PKK tarafından başlatıldığı, tevili mümkün olmayan olgular kabilindendir. Gerçek böyle olduğu içindir ki haber genel olarak, “karşıt görüşlü öğrenciler arasında çatışma” temasıyla sunulmuştur. Biz gençlik yıllarımızdan beri biliriz ki; ülkücüler ne zaman saldırıya uğramışsa ve bu durum gün gibi aşikârsa, ülkücülerin haklılığını maskelemek ve saldırganı mağdurla eşitleyerek masumlaştırmak için bu namert ağzı devreye girmiştir.

….

Ülkücüler; bütün tenkit edilebilecek taraflarına rağmen, her zaman kendi deyimleriyle “yüzde yüz Türk olmuş” bir gruptur. Onlar hiçbir zaman evlerinde yabancı siyasi önderlerin resimlerini asmamış hiçbir zaman yabancı ülkelerin marşlarını söylememişlerdir. Yerli oldukları, küresel ittifakları olmadığı içindir ki her zaman kuyrukları dışarının elinde olan egemen medya tarafından tahkir edilmiş, saldırıya uğramış ve görmezden gelinmişlerdir. Onlar milliyetçi hareketin varlığını bütünüyle kendi imkanlarıyla idame ettirmeye ahd etmişler, azm etmişlerdir. Yalnızlaş(tırıl)manın getirdiği bütün entelektüel eksikliklere rağmen her zaman şunu bilmişlerdir ki; zayıflığından düşmanına sığınmış bir memleketin görkemli geçmişinin gurur verici hatırasını geleceğe taşımak onların görevidir. Ve inanmışlardır ki; bu ülkenin görkemli istikbalinde onların ülküleri Türk devletinin burçlarında dalgalanacaktır. Yüreklerinde başka bir ülkeye ve güce ne sevgi ne sempati ne de hizmet arzusu taşımışlardır. Bunun içindir ki Türk halkı onları, bazı büyüklerinin aşağılama amaçlı kullandıkları “beyaz çoraplı” halleriyle bile sevmiş ve her zaman geleceğinin, bekasının teminatı olarak görmüştür. Dün onlarla silahlı mücadeleye girişenler bugün marjinalleşip değişik yapılar içerisinde kaybolurken onlar Türk siyasetinin “özgül ağırlığı aritmetik değerinin” çok üzerinde olan güçlerinden birisi olmayı başarmışlardır.

….

Liberalinden, muhafazakârına, dincisinden marksistine Türkiye’de her gün  “etnik haklar” teranesiyle milli/ulusal bütünlüğü parçalamak için yırtınan ihanet korosundan ülkücülere yapılan saldırıları görmeleri elbette beklenemez. Elbette onlar; -kendi varlıklarını Türk milletinin geleceğine adamış olan bu çocuklara- her devir ve konjonktürde Türke düşman olma mesleğinin icracıları olarak saldıracaklardır. Lakin milliyetçi siyaset adamlarına düşen bu konjonktürde; ülkücü gençlerin yanında olmak ve onların yasal haklarını temin için resmi kurumları harekete geçirmek değil midir? Medyanın bu yanlış tutumunu teşhir etmek ve vatansever milliyetçi kitleleri miting meydanlarında toplayarak bu ülkenin insanlarının yalnız ve sahipsiz olmadığını haykırmak değil midir? Değilse bu muhterem zevatın varlık sebebi nedir öyleyse? Artık ciddiyetini yitirmiş sözde sert laf yığını üreterek, yürüyen tezgâha katkı sunmak mıdır? Demokratik kanalları kullanmak herkese hak ülkücülere nahak mıdır? Yoksa milliyetçiler demokratik hakları kullanma ehliyetinden yoksun bir güruh mudur, bu muhterem zevatın gözünde? Eğer böyle düşünenler varsa, 1983–1997 arası demokratik örgütlenme ve mücadele dönemini iyi incelemelerini tavsiye ederiz. Mağaza bombalayan, kahve tarayan katillere inat ülkücü gençler kendi ocaklarında örgütlenmiş, baskılara ve saldırılara karşı inatla okumuşlardır. Üniversitelerde, meydanlarda mitinler yapmışlar, saldırıya uğramışlar ve kendilerini aslanlar gibi de savunmuşlardır. Hiçbir güç onları eğememiştir.

….

1980 öncesi ülkücüleri “Amerikan uşağı” olarak suçlayan bugünün vatansız, küreselci medyasının yazar   çizer yorumcu tayfasına soruyorum: O kadar can havliyle savunduğunuz, sizin isimlendirmenizle “Kürt siyaseti”cephesinde  PKK’sından Barzanicilere, liberalinden İslamcısına kadar tamamı içerisinde, Amerikancı olmayan Allah’ın bir tek  kulu var mı? Onlara hiç “Amerikancı” dediniz mi? Yoksa siz de ABD’nin bilinç inşa uzmanları olarak istihdam mı ediliyorsunuz? Dün siyasi hasmınız olan ülkücülere bugün dahi husumetinizi kusmanızın, onları her kötülüğün nedeni olarak sunmaya çalışmanızın nedeni acaba; verdiğiniz kavgada omurgalı olamamaktan kaynaklanan gizli bir kompleks olabilir mi? Unutmayın ki fikirden çok karakterdir kişiyi adam yapan. Gerekli siyasal ve ekonomik güce sahip olduklarında; sizi, düşmanlık ettiğiniz ülkücüler de pekâlâ kiralayabilirler. Onun için tavsiyem biraz daha makul hareket etmenizdir(!)

….

Üniversitelerde ÜLKÜCÜ gençlerin eğitim hakları öğrencilikle alakası olmayan, katil güruhunun şehir kadroları tarafından engellenmektedir. Türkiye’nin çarşısı pazarı,  sokağı yaptığı her pisliği,her alçaklığı örgütsüz vatandaş kitlesine kabul ettirmek ve insanları sindirmek için “ben KeCeKeliyim” tehditleri savuran serserilerle dolmaya başlamıştır.Öyle bir hava oluşmuştur ki,alakalı alakasız her konuda etnik kimliğine sığınıp her meseleyi etnisite ile ilişkilendirmek bir güç gösterisine dönüşmüştür. “Ulusu/Milleti bir takım masonların uydurması” olarak gören cahil, hain ve sorumsuz zihniyetin Türkiye’yi sürüklediği hazin son vicdan sahibi her yurttaşın yüreğini kanatmaktadır.

Bölücü, ihanet korosuna inat bu ülkenin milli bekasının teminatı ve Türk milletinin etnikçiliğe, mezhepçiliğe ve türlü bölücülüğe karşı yılmaz savunucusu olan Ülkücü Gençlerle birlikte çarpmaktadır yüreklerimiz. Selam olsun Mustafa Kemal ve Enver yürekli o çocuklara…