Akşamdan beri bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.

Öyle bir yağmur ki sesi odalardan, ormandan, gökyüzünden, karşı tepelerden ve denizin dalgalarından yankılanıp yere düşüyor.

Gecenin yarısı bir an Karadeniz’in kenarında yaşadığım ve yağan yağmurun etkisiyle toprağın, evin, eşyaların ve ormanın yavaş yavaş kayıp denize doğru sürüklendiğini hissediyorum! Rüya mıydı yoksa kendime kurduğum uyku ile uyanıklık arasında bir senaryo muydu hala ayrımında değilim!

Daha önce böyle bir yağmur görmediğimi itiraf etmeliyim. Belki yağmurun şiddeti itibarıyla daha yoğun yağan yağmurlara tanık oldum. Ancak böyle güzellikler oluşturan, dağların, ormanın ve rüzgârın sesiyle denizin sesini bana getiren Karadeniz sahillerinde rastlanacak türden yağmura şahit olmadım.

Her bir damlanın etrafımdaki çam, kavak, erik, kaysı, ıhlamur, meşe, armut ve palmiye ağaçlarının yapraklarına düşerken çıkardığı bestenin insan ruhunda meydana getirdiği ahengin sesini bir ömür boyu dinlemek isterim.

Öyle bir musiki sesi ki sabahın ilk ışıklarıyla başlayan kangal köpek yavrularının hırıldamaları, kuşların cıvıltıları ve yağmurun tabiatla buluşmak için salına salına yere doğru yaptığı damla sağanağının sesi başka yerde yoktur sanırım. Karadeniz’in hırçın ve sert dalgaları soğuk sesiyle ıslık çalmaya ve kulakları yalamaya devam ediyor.

Kalkıp kapı pencereyi her ne varsa ormanın içine doğru biraz daha sokulmak ve biraz daha yağmuru yaşayabilmek için ardına kadar açıyorum. 

2020’ye ramak kala gecenin bir yarısında sırılsıklam ıslanmak ve tir tir üşümek ayrı bir keyif olsa gerek! Gerçi sağ omzumdaki kireçlenme hiç istemez böyle havaları yaşamayı ancak şu anda omzumun sözünü dinleyecek değilim.

Damlalardan önce esen rüzgârın arasına karışan mis gibi bir koku kaplıyor etrafı.

Yağmurun kokusu.

Hani Cennetten çıkma derler ya. Buralarda öyle farklı bir kokusu var yağmurun. 

Yağmurun toprak, soğuk rüzgâr, deniz ve yeşilliklerle buluştuğu anda yaydığı kokunun tarifini yapmak mümkün değil.

Bir ömür boyu bu kokuyu, huzurlu ve dingin yağmurun serinliğini yaşayabileyim, duyumsayabileyim isteği ile kokuyu ciğerlerimi doldurmaya ve yeni nefesler derlemeye çalışıyorum. Yeni iklimler, yeni rüzgarlar ve yeni limanlara açılır gibi.

Damla damla düşen, ıslak yaprakların arasında kaybolan yağmur tanelerinin aslında hiçbir zaman kaybolmadığını bilmeliyiz. Her daim taze kalan hayatın devri daim etmesini sağlayan yağmur, toprak, tabiat ve havanın buluşma anına şahit olmak ayrı bir dünya.

Hoş bir sadelik ve kentli insanın balkon mutluluğu ile kıyas edilmesi abesle iştigal!

Kentin beton yığını mabetlerinde medeniyetten, demokrasiden, çevre bilinci ve yeşil dünyadan bahseden sonradan görme görgüsüz-temelsiz aydının yarattığı dünya ile gerçekliğin dünyası bambaşka!

Gerçek dünya burası olmalı. Buralar batıcı dünya görüşünün yüzyıllardır bozmaya çalışıp bir türlü istedikleri kıvama getiremedikleri sağduyulu hissiyatının yansımalarını yaşatıyor insanı.

Gecenin tam ortasında karanlık ve soğuk kuytularda, yağmurun altında ağaçların arasında geçen ve yağmur sonrası sabahın ilk saatlerinde açan güneşin ilk ışıklarıyla uyanan insan ve tabiat uyumunun canlı şahidi olmanın mutluluğunu yaşamak başka bir evrende yaşıyor hissi verir inanı.

Gerçek hayat burası olsa gerek…  Gerçek dünya el değmemiş bir tabiat…