Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK diyor ki ; ''Türk'ün haysiyet, izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır.''

Süleyman Nazif in bir öyküsü;

“Yaşları yirmi ile yirmi beş arasında altı arkadaş, Vatanın tehlikede olduğunu görünce okullarını terk ederek orduya katılır. Yedek subay eğitimi gördükten sonra Çanakkale’ye giderler. Bir gün Çimentepe önünde 20 İngiliz zırhlısı belirip ateş kusmaya başlarlar. Ortalık cehenneme döner. Çok geçmeden karaya asker de çıkaran İngilizler, Çimentepe’yi ele geçirmeye kararlı görünmekteler. Tepe düşmek üzeredir ki, bölgenin kumandanı, en tehlikeli noktada mevzilenmiş alayın siperlerine doğru ilerleyerek haykırır; Bu alayı yerinden oynatıp düşmanın üzerine atacak subaylarınız yok mu?”

Şehit olmak için cepheye koşan altı genç, bir gün önce yazıp besteledikleri şarkıyı söyleyerek siperlerinden fırlarlar; “ Bu toprağı Türk’ün kanı yoğurdu. Annem beni bugün için doğurdu.”Onların hareketi alayın tümünü galeyana getirir ve hep birden hücuma kalkarlar. Siperlerinden çıkar çıkmaz şehit olan altı gencin mübarek naaşlarının üzerinden atlayarak İngilizleri geri püskürtürler.”

Şehitlik, Allah katında peygamberlikten sonra en yüksek mertebedir. Peygamberlerden sonra derecesi en yüksek olan şehitlerdir. Şehitler, Allahü tealanın sevgili kullarıdır. Cennette, onlar için sonsuz nimetler hazırlanmıştır. Îmanla ölen ve Cennet’e giren bir kimse, dünyaya tekrar gelmek istemez. Fakat şehitler böyle değildir. Onlar, tekrar dirilmek ve tekrar şehit olmak arzu ederler. Bu arzuları, şehitlik mertebesinin Cennet nimetlerinden daha tatlı, daha zevkli olmasındandır. Şehitlerin, Cennet nimetlerine kavuştukları vakit; “Ey Rabbimiz, biz senin yolunda tekrar şehit olmak için dünyaya döndürülüp öldürülmeyi istiyoruz.” diyerek, Allahü tealaya yalvaracaklarını Peygamber efendimiz haber vermektedir.

Çanakkale Savaşı’na katılan Avustralyalı bir komutanın anılarından biri;“Saatlerce yılmadan durmadan devam eden çarpışmadan hepimiz yorgun haldeyiz. Savaş durakladı, hava ağır ağır kararıyor. Bu sırada Türk siperlerinden yükselen bir ses duyduk: ‘Allahü Ekber! Allahü Ekber!’Karanlığa karşın seçebildiğimiz görüntü hepimizi hayretler içinde bıraktı. Hemen ilerimizde, Türk siperlerinin önüne çıkmış olan beyaz sarıklı bir din adamı, ayakta ve fütursuzca, dini görevini yerine getiriyordu. Bu cesur din adamına karşı, bizim taraftan hiçbir hareket olmadı. Bir tüfek patlamadı. Elim tetikte, dokunsam hayatına son vermem işten değildi. Fakat, Hayır!...

Çanakkale Savaşları çok yönlü gerçekleri dile getirmek bakımından da önemlidir ve Dünya tarihe bu yönüyle de geçmiştir.

Yalnız “Çanakkale geçilmez!” değildir, Ülkemizin tümü de geçilmez, öncelikle bu, böyle bilinmelidir. Ha Çanakkale olmuş, ha Hakkari, ha Yüksekova olmuş, ha Şırnak, ha Diyarbakır ya da Kuzey Kıbrıs. Bu ulus, her türlü olumsuz koşullara karşın savaşı kazanmış, bir kahramanlık destanı daha yazmıştır. Verilerine göre 66.262 şehit verilmiş, 97.916 askerimiz de gazi olmuştur.

Allah yolunda canını feda eden, dinini, vatanını, bayrağını, namusunu müdafaa ederken ölen, haksız yere öldürülen Müslüman. Şehit; harp meydanında düşman tarafından, hükümete karşı gelen asiler tarafından veya yol kesiciler tarafından kılıç, top, tüfek gibi silahlarla ve bunlara benzer herhangi bir aletle öldürülen, yangın veya boğulmakla, veba (taun) gibi salgın hastalıkla ölen, yahut harp meydanında üzerinde ölüm alameti olduğu halde bulunan kimsedir. Böyle bir kimseye şehit denilmesi, ölürken bir takım rahmet melekleri hazır bulunduğu veya Cennete gireceğine şehadet olunduğu, yahut kendisi Allahü tealanın huzurunda diri olarak rızıklandırıldığı içindir.

Çanakkale, aynı zamanda bir yedek subay savaşıdır. Binlerce yüksek öğrenim görmüş genç, kahramanca çarpışmış, şehit, yaralı, sakat ve kayıplarla, tüm zayiatımız toplam 250 bini bulmuştur. Türklüğün simge isimlerinden Nihal Atsız şöyle der: Kahramanlık bir daha dönmemektir.

Müslümanları, asırlarca harp meydanlarında zaferden zafere koşturan biricik arzu, ahirette şehitlere verilecek sonsuz nimetlere iman etmeleri ve bunlara kavuşmak için can atmalarıdır. Dünyanın faniliğine, ahiretteyse Cennetin ve nimetlerinin sonsuzluğuna yakin derecede iman edenler, şehit olmaktan büyük bir haz, zevk duymuşlardır. Harp meydanlarında kahramanca dövüşen ve düşmandan yılmayan Müslüman askerler, şehit olmak arzusuyla yanıp tutuşmuşlar ve asla düşmandan yüz çevirmemişlerdir. Halbuki dünya zevklerine aşırı derecede düşkün olanlar ve ahirete inanmayanlar, güçlü gördükleri düşmanları karşısında tutunamayıp harp meydanını terk etmişlerdir. Durum, bugün de böyledir.

 Bilge Kağan diyor ki: Türk’ten köle olmaz. İki Türk tek düşmana saldırmaz. Türklüğün temelinde MERT lik yatar Atlı bir Türk yaya bir düşmana saldırmaz. Yalan söylemek yasaktır. Aman dileyene el kaldırılmaz. Kadın ve çocuğa vurulmaz, esir edilmez. Bunlara riayetsizliğin cezası ölümdür. Türk yurdunda yoksulluk o kadar azalsın ki yoksulluk suç sayılsın. Türklüğün temelinde olan şehadet bilinci Yüce dinimiz ile feyizlenmiştir. Allah Türkü Korusun ve Yüceltsin