Demokrasinin işlediği, hukukun hâkim olduğu ülkelerde, seçim takvimi işlemeye başladığı an, siyasi partiler seçim bildirgelerini açıklarlar. Yapacağı icraatlardan bahsederler. Halk kimi daha güvenilir bulur ve politikalarını beğendiği parti yönünde oy kullanırlar.
Peki, ülkemizde durum nasıl işliyor. Cumhuriyet tarihi boyunca, üç aşağı beş yukarı bizde de böyle işliyordu. Ta ki bu son birkaç seçim dönemine kadar.
Ne tartışıyoruz? Rejim değişikliğini neymiş, efendim. Bu sistem yavaşmış hızlı karar alınamıyormuş. Öyle olmuş, olsa neden kalkınmış. Birçok Avrupa ülkesi demokrasi ve parlamenter sistemden vazgeçmiyor. Onlarda tıkır, tıkır  işleyen parlamenter sistem bizde neden işleyemesin.? 
Hâlbuki dünyada uygulanabilirliği olan, insan onuruna yakışan en iyi sistem şu an demokrasidir. Evrensel hukukun uygulandığı bir sistemdir demokrasi. Onlarda hızlı çalışıyor da bizde neden yavaş çalışsın ki. Sanırım sorun sistemde değil. Onu uygulayanlarda yâda kendi egolarını tatmin için parlamenter sistemin yetersiz olduğunu düşünmekteler.
Dönersek seçim mevsimine, ülkemizde bugün sorunlar sayılayamayacak kadar yığılmış vaziyettedir. İşsizlik, yolsuzluk, yasaklar, yoksulluk ve terör sorunlarında ilk sıralarda yer almaktayız. Devleti ayakta tutan, adaleti tahsis eden yargıya yeniden güveni tahsis etmeliyiz. Tam bağımsız kılmak zorundayız. Tabiiki bunlar mutlaka çözülmesi öncelikli problemlerimiz. Daha sonra eğitim, gelir dağılımı, sağlık, şiddet, trafik ve trafik kazaları, ormanlarımız, denizlerimiz, doğal yaşamı koruma, sanayi ve tarımdaki sorunlar gibi mutlaka çözülmesi gereken onlarca problemimiz var.
Masanın üzerinde bunca çözülmesi gereken mesele dururken, biriken sorunların çözülememiş olması veya çözememenin engeli olarak sistemi gerekçe göstermek, ne denli bir doğru tespittir, düşünülmesi gereken vahim bir durumdur.
Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yoktur 2. Dünya savaşından çıkan Avrupa ülkelerinin 70 yılda gelişmişlik, insan hakları, hukuk ve demokrasi yönünden geldikleri nokta ortada dururken, ülkeyi yöneten zevatların hala rejime topu atmaları ne kadar isabetli bir karar, ne kadar ileri bir görüştür, şaşmamak elde değil.
Sürekli güncel menfaatlere uygun yasa değiştirmekten, iş yapamaz hale gelen meclisimiz aslı görevine bir an önce dönmeli. Milli politikalar geliştirmeli, sanayiden tarıma, eğitimden sağlığa her alanda projeler üreterek, gereksiz tüketimden borç ve ithalata dayalı sahte büyüme rakamlarını bir kenara bırakarak, üreterek büyümeye bir an önce geçmeliyiz. Seçim kazanma politikalarını bir kenara bırakarak, gelecek nesillerin daha rahat ve müreffeh bir Türkiye bırakmak olmalıdır hedefimiz. 
Bölgesinde terörü yok etmiş, evrensel hukuku gözeten, ekonomik büyümede bölgesinde lider, sanayide ve tarımda dışa bağımlılığı kırmış bir Türkiye, çekim merkezi haline gelmiş kendisini güvende hissedecektir. Dolayısıyla Ortadoğu’da mezhepsel savaşların son bulmasında önemli rol oynayabilir. Güçlü bir Türkiye, bölge ülkeleri için şarttır. Yabancı dış mihrakların oyunu bozacak, bölgede at koşturmalarına müsaade etmeyecek tek irade Türkiye’de vardır. Yeter ki bu gücünü kullanmasını bilsin. Milli bir hükümet ile çözülemeyecek sorunumuz yoktur. Yeter ki yeterli siyasi irade olsun.
Önümüzde yaklaşan genel seçimler, bu manada Türkiye’nin kader seçimi olacaktır.  Milletin iradesi yine bu ulusun geleceğini şekillendirecektir.
Binlerce yıllık devlet geleneği ve birikimi olan Türk milleti bu zor dönemlerini mutlaka atlatacaktır. Yeniden Türkiye dünyada parlayan yıldız olacaktır. Ben inanıyorum 21. yüzyıl Türklerin birleştiği ve dünyayı daha yaşanılır bir hale gelmesinde önemli rol oynayacaktır. 
Yüce Atatürk’ün söylediği gibi;
“Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” diyor.  Yılmak ve yılgınlığa düşmek, korkmak, sinmek, güven eksikliği, zulüm karşısında susmak asla başarı ve zaferi bize getiremez. Milletimiz için her şeyin hayırlara vesile olması dileğimle.