Bazı konularda yazmak ciddi ciddi birikim, bilgi ve araştırma gerektiriyor.

Mesela "inanç konusu" en başta geliyor benim için. Çok ince ve hassas bir konu çünkü. O nedenle mümkün olduğunca yazmam ve sohbet konusu yapmam. İllaki yazmam ya da konuşmam gerekliyse bildiğimden emin olduğum cümleleri kullanırım. 

Haddimi bilirim yani. 

Vakit Şeb-i Aruz olunca Mevlâna'dan bahsetmemek olur muydu? Olmaz tabii. Ben de bugün haddimi aşmadan bildiklerim ve araştırdıklarım kadarıyla Mevlâna'nın vefatının yıl dönümünde Mevlâna'yı anmak ve anlatmak istiyorum. 

Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında Afganistan sınırları içerisinde bulunan Horasan'da Belh şehrinde doğmuştur. Babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olan ve "Bilginlerin Sultanı" olarak tanınan Hüseyin Hatibi oğlu Bahaeddin Veledi'dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur. 

Mevlâna henüz 18 yaşındayken Karaman'da babası tarafından Semerkand'lı Gevher Hatun'la evlendirilmiş ve bu evlilikten iki oğlu olmuştur. Bunlardan ilk oğlu Sultan Veledi ikinci oğlu ise Alaeddin'dir. Ancak Alaeddin, 1262 yılında vefat etmiştir Mevlâna ise birinci karısının vefatından sonra Konya'da Kerra Hatun'la evlenir. Bu evlilikten ise Muzafferüddin Alim Çelebi ile Melike Hatun dünyaya gelir. 

Mevlâna henüz 4 yaşındayken din, filoloji ve felsefe dersi almıştır. Tarih 1214 yılını gösterdiğinde ailesi Bağdat şehrine taşınır. Daha sonra 1218 yılında Konya'ya gelirler. Konya'ya geldiklerinde, Anadolu Selçuklu hükümdarı Alâeddin Keykubat tarafından babası için medrese inşa edilir. 

Mevlâna Kimdir? 

Mevlâna din alimi, felsefeci, tasavvuf ehli, hoşgörünün simgesi olarak kabul edilen ilim insanıdır. Konya'ya geldiklerinde henüz 11 yaşındaydı. Ancak yaşıtları gibi 11 yaşta bilgiden yoksun değildi. Babasının üzerine düşmesi, onun yaşına göre bilgin olmasını sağlamıştı. 

Babası vefat ettikten sonra kendisi 24 yaşındayken akademide ders vermiştir. Eserlerinin tümü farsça diliyle yazılmıştır. Çok nadirde olsa eserlerinin bir kısmında Türkçe, Rumca ve Arapça kullanmayı tercih etmiştir. Şu an eserleri, başta İtan, Türkiye ve ABD olmak üzere dünyanın her yerinde okunmaktadır. 

ilim ,insanı olarak hayatının da büyük değişimlere her zaman izin veren Mevlâna için dönüm noktası, Şems-i Tebriz ile tanışması olmuştur. Vefat ettiği 1273 yılana kadar Şems ile olan anılarını her zaman dillendirmiştir. İlminin büyük çoğunluğunun kendisine borçlu olduğunu dile getirmiştir. 

Mevlâna Şems'te "mutlak kemalin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri fazla uzun sürmedi. Şems hala neden ve nasıl olduğu kesin olarak bilinmeyen bir biçimde ölünce Mevlâna uzun yıllar inzivaya çekildi. 

Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arus" demiş ve dostlarına ölümünün ardından ağlamamalarını vasiyet etmiştir. 

Mevlâna'nın söylediği, "Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir" sözü tam da bu durumu özetleyen çok anlamlı bir sözdür.

Yaşamını "Hamdım piştim" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk'ın rahmetine kavuştu. 

Her yıl Mevlana'nın ölüm yıl dönümü olan 17 Aralık tarihlerine denk gelen haftalarda yapılan ve Vyslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri olarak isimlendirilen törenler, halk arasında "Şeb-i Arus" olarak bilinmemektir. Ve Mevlâna'nın nezdinde Şeb-i Arus  törenleriyle Kul'un Yaratıcısına kavuşmasının kutlamaları yapılmaktadır. 

İnsanlığın ümide çokça ihtiyaç duyduğu, sıhhat ve afiyet derdine düştüğü  pandeminin şu günlerinde bizlere gerçek emniyet ve sıhhatin, Hakk'a itimat ile elde edilebileceğini sekiz asır öncesinden belirten 

Hoşgörünün sembolü Mevlâna'yı saygı ve rahmetle anıyorum.