Sayın Bahçeli: “3 Mayıs Milliyetçiler Günü II. Türk Gençlik Kurultayı’nda” yaptığı konuşmada, salondaki gençlere “Türklük sizlerle baki kalacaktır. Türkiye sizlerle bekasını koruyacaktır.” buyurmuşlar ve hitaplarının devamında, sözü Ermeniler’e getirerek şu üzücüden de öte insanı kırıcı, rencide edici talihsiz bir ifade kullanmış ve şöyle buyurmuşlar:
(Ermeni diasporasına, yüzbinlerce Müslümün-Türk’ü vahşice katleden şerefsizlere, taziyede bulunuyorlar (Sayın Başbakan Erdoğan’a hitap etmektedir) zımnen özür diliyorlar vs.)
Biz, bu talihsiz hitabeyi; hem TV’den dinledik ve hem de gazetelerde okuduk. Tam bir “Faşist üslubu!..” Salondaki gençlere hitapla: “Türklük sizlerle baki kalacaktır! Türkiye sizlerle bekasını koruyacaktır!”
Sayın Bahçeli! Bir milletin adıyla birlikte varlığını ilelebet koruyabilmek, o milletin “Millî bütünlüğüyle” mümkündür. Şayet ülke içinde milli birlik ve beraberlik yoksa! Onun bekasını korumak asla mümkün olamaz! Çünkü, muhtelif zümrelere bölünmüş, yek diğerini kendinden görmeyen milletlere zaten millet denemez ve onlarda birlik beraberlik aranamaz....
Gelelim Ermeni Diasporasına, Dış Ermeniler, bir bütün olarak “Türk düşmanı” değildir! Dolayısıyla topuna birden “şerefsiz” tabiri kullanılamaz. Dahası; Cihan hâkimiyetini ellerinde tutan, bir takım emperyalist güçlerin maşası konumundaki “örgüt Ermenileri”: günümüz Ermenistan’ını da, dış ülkelerdeki Ermenileri de asla temsil edemez, dahası Türkiye’deki Ermenileri asla temsil edemez! Zira hemen hepimiz yanî top yekün Ermeni Milleti: “bu satılık şerefsizleri” her daim dışlamış ve günümüzde de aynı tutumunu devam ettirmektedir.
Şimdi şu suali tevcih etmemize lütfen müsaade buyurun: (Hâl böyle iken, zat-ı âliniz nasıl bir duygunun ürünü olarak, bütün Ermeni milletine “şerefsiz” tabirini layık görmektesiniz?!..)
Bu üslûbu; ne Türk Milletine ve ne de nevi şahsınıza asla yakıştırmıyorum. Dahası bu tabir “Diplomatik açıdan da” hiçbir işe yaramaz ve zaten sadece puan kaybettirir.
Çok düşündüm, muhtelif değerlendirmeler yaptım! Ancak bir tek hususta karar kılabildim ki, bu da Zat-ı âlilerinize açık olarak bir mektup yazıp, değerli gazetemdeki sütunumda neşrederek hem zat-ı âliniz’in ve hem de efkâr-ı umumiyenin okuyabilmesini sağlamamın en münasip yol olacağına kanaat getirdim ve böylece bu açık mektubum sizlere ulaştı.
Gerçi beylik laftır denecektir ama, nihayeti bir gerçektir: (Türk ile Ermeni asırlarca (Selçuklu dahil) iç içe birlik içinde yaşamış olduğu hâlde, nasıl olmuş da 1800’lerde, birden bire kanlı, bıçaklı konuma gelmişler?)
Sayın Bahçeli! Siz ki, parlamentomuz da adını şerefle kaydettirmiş ve iskemlesi bulunan bir değerli siyasi kuruluşun (MHP) Başkanısınız. Milletlerarası meselelerde, beynelmilel siyasî üslûba ters düşmeyecek bir ifade kullanmanız daha yapıcı ve sizi haklı çıkarabilecek yönleri bulunabilmesi açısından daha verimli bir hitabınız olamaz mıydı!...
Ermeni adını aşağılamak, Ermenileri hor görmek, insan yerine dahi koymamak, acaba zat-ı âlinize ne kazandırır?.. Siyasî arenada söz düellosu ile cenkleşmek, atışmak, her iki tarafa da hiçbir kazanç sağlamaz ve tarih boyunca hiçbir milletin böylesi bir davranışla kendisini konusunda haklı çıkaracak puan elde ettiği görülmemiştir. Çünkü, çirkin bir üslupla bağırıp, çağırmak, sadece sahibini hafife aldırır...
Ermenilerin (yüz binlerce Türk kestiğinden) dem vurmuşsunuz! Peki bu Ermeni Milleti nasıl bir güce sahipti ve ne nüfusu vardı ki böylesi dehşetengiz bir canavarlık gösterebilsin?...
Sorarım size; kimliğine Ermeni adı yakıştırılmış olan ve fakat aslında beynelmilel bir örgüt olan (ASALA) hiçbir günahımız olmadığı halde, adımızın böylesi bir alçaklığa karıştırıldığı için ziyade üzülerek, mensubu bulunduğumuz Türk Ulusu ve Milletinden defalarca özür dileyen ve hatta merhum Artin Penik gibi kendisini Taksim Atatürk Anıtı önünde benzin dökerek yakan fedakâr yurttaşlar, Ermeniler dışında hangi kavimden çıkmıştır?.. Bunun cevabı verilebilir mi!...
Hemen her hitabınızda muhakkak “Demokrasi”den söz etmektesiniz. Demokrasi bu mudur? Yanî kimse hesap sormayacağı için, ulu orta bir aciz kavime sövmek midir?... Hayır Sayın Bahçeli Bey hayır! Böyle demokrasi olmaz ve vardır diyenin de üzerine gülerler!...
Zat-ı âliniz, MHP’nin kurucusu ve değişmez Lideri Merhum Alpaslan Türkeş’in zamansız vefatlarından sonra MHP Başkanı olmuş bir şahsiyetsiniz. O hâlde hemen herkesten ziyade dirayetli ve bağışlayıcı bir kimliğe sahip olmanız şarttır. Ancak, Zat-ı âlileriniz tam aksi, adeta ateş püskürten bir kimlikle yüzü kattiyen gülmeyen ve bu görünümden meded bekleyen bir Parti Başkanı olarak karşımıza çıkmaktasınız!... Özür dilerim ama, şahsınızın böylesi bir görünüm sergilemeleri ve kendileri gibi düşünen danışmanlarıyla birlikte bu yanlışı devam ettirmeleri, MHP’ye her daim eksi puan kazandırmaktan başka hiçbir işe yaramaz ve yaramayacaktır da. Zat-ı âlileriniz bu tutumunuzla istemeyerek MHP’yi yoklara sürüklemektesiniz. Bizlere inansanız da, inanmasanız da gerçek bundan ibarettir. Ne bir eksik, ne bir fazla!
Merhum Türkeş, bendenizin de Lideri idi ve saygıdeğer Başbuğum, ben kullarını değerli makamlarında gördükleri zaman; kollarını iki tarafa açarak, “Dabağyan oğlum gel seni bir kucaklayım” der, naçiz kulunu onurlandırırdı.
Şayet bu satırları abartılı buluyor da bendenize inanmıyorsanız. Eski MHP’lilere sorun hemen hepsi de onaylayacaktır. MHP’nin amblemi olan üç hilâl, bendenizin yanî sizin tabirinizle o şerefsiz Ermeninin eseridir.
Amblem “Bozkurt” olacaktı, bendeniz teklifte bulunarak: (Parti ambleminin üç hilal, Gençlik Kollarının da “Bozkurt” olmasını teklif etmiş ve şerefle söyleyebilirim kendilerine onaylatma şerefine erişmiştim.)
69 Adana Sergisarayı Kongresinde, balkondaki sütunlardan birisine sarılarak: (Biz İslâm ümmetiyiz, Hilâl isteriz!) diye haykıran ve Başbuğumuzun taktirlerini kazanan işte o şerefsiz dediğiniz Kavimin mensubu bendenizdim!
Günümüz Ermenistan’ının ilk Devlet Başkanı, Levon Der Bedrosyan ile temas kurarak Paris’te özel bir görüşme yaptıktan sonra, antant kalarak Türk-Ermeni dostluğunun da değil, kardeşliğinin temellerini atan saygıdeğer merhum Başbuğum Türkeş, şayet zamansız vefat etmiş olmasaydı, bu değerli anlaşma resmiyet kazanacak ve yürürlüğe konacaktı. Ne acıdır ki, Der Bedrosyan’ın da Devlet Başkanlığından düşürülmesi ve taraftarlarının da Parlamento da kurşunlanmaları vs. bu uğurlu anlaşmanın olabilmesine mani teşkil etmiştir.
Bendenizin Parti’den istifa etmemin başlıca sebebi ise, parti içinde bulunan bir takım münafıkların: (Türkeş Ermeni asıllı olduğu için, Dabağyan’ı kolluyor..) yakıştırmasıyla Başbuğumuzu şaibeli duruma düşürmeye kalkışmaları, bendenizin istemeyerek partiden istifa etmeme sebep teşkil etmişti. Gerçi Başbuğum, ayrılmamam için ısrar etmişler ve fakat, dedikodulara daha fazla mahal bırakmamak için istifamın kabulünü rica etmiştim. Ancak bir şeyi bilhassa açıklığa kavuşturmak isterim ki o da şudur: (Bendeniz sadece partiden istifa etmiş ve fakat merhum Başbuğumuzun izinden asla dönmemiştim ve ölünceye kadar da öyle kalacağım. Çünkü, bizler “Yeminli Türkeşçilerdeniz).
Sayın Bahçeli Bey! Neşredilmiş, (20 adet telif eserim var.) Makale ve tefrikalarımın sayısını pek hatırlamıyorum. Şu an yeni bir eserimin ön çalışmalarını yapmaktayım. Ayrıca, (ÖNCE-VATAN GAZETESİNDE) makalelerim devam etmektedir. Bağlı bulunduğum değerli yayınevi ise: (İZ YAYINLARI)dır.
Bağlı bulunduğum Devlet kuruluşu ise: (TÜRK TARİH KURUMU)dur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan günümüzde; Bütün eserleri beğenilmiş ve “İç-İşleri ile Kültür Bakanlıkları” tarafından tüm okul, üniversite ve diğer resmi müesseselerde kütüphânelerine konması tavsiye edilmiş ilk Yazar bendenizim.
Merhum Başbuğumuz Türkeş hakkında kitap yazmış olan ilk gayr-ı Müslim Yazar bendenizim. Bendenizi hayretlere düşüren, Zât-ı âlilerinizin bütün bunlardan haberleri yokmuş gibi herhangi bir tepki göstermemiş olmanızdır?...
Bir insanın Ermeni asıllı olması bu derece mi menfi etki bırakmaktadır da sizden menfi veya olumlu bir ses çıkmamıştır?...
Bendeniz, “Ermeni asıllı olmamla her daim iftihar etmiş ve etmekteyim.” Ermeni Kavimi, kadim bir Millettir. Ancak, çilekeşliği asıl kimliğini adeta gizlemekte olduğundan bizlerin diğer değerli özelliklerimiz gözlere pek görünmemektedir. Bizim Türklerle olan yakın münasebetlerimiz daha evvel de belirtmiş olduğum gibi, (Selçuklularla) başlar.
Sayın Başbakanımız Tayyip Erdoğan, sizin iddianızın tam aksi, gayet hayırlı bir girişimde bulunmuşlardır. Alacağı cevap olumlu veya olumsuz olabilir. Bunun hiçbir önemi yoktur. Çünkü, saygıdeğer Başbakanımız sadece Ermenistan’a değil, bu meselenin iplerini ellerinde tutan “Dünya İdarecilerine” de hitap etmiş durumdadır. Siz ve Sayın Kılıçdaroğlu, devamlı olarak, Sayın Başbakan’la uğraşırken, diğer taraftan aslında Devletimizin en etkili silâhı olan İktidarı topyekün yıpratmaya başladığınızı asla fark etmemektesiniz....
Devletimizin kanunları vardır ve hemen her ülke kendi devletinin idare kanunları ile ayakta kalabilmektedir. Bunun aksini tatbik etmek sadece düşmanın ekmeğine yağ sürmekten gayrı hiçbir mana ifade etmez.
Ülke içindeki konumunuz her ne olursa olsun, bu kanunlara riayet etmek bir yana, korumaya da mecburuz. Zira ülkemizi içte ve dışta kuvvetli tutan ve tüm ülkede “Millî varlığımızı” her şekilde koruyan mezkûr kanunlardır.
Durumun bu yönünü hiç dikkate almadan, doğrudan Başbakan’a yüklenmek sadece ülkemize zarar verir... Nitekim öyle olmakta ve çoğu zaman Parlamentomuz adeta arenaya dönmektedir... Bu durum ise, kanunlarımızı ve kanun adamlarımızın ifade ettikleri sıfat ve konumları hafife alınmakta ve küçümsenebilmektedir. Halbuki, mevkii her ne olursa olsun, kanunlarımız nezdinde sıradan bir vatandaşın durumu her ne ise, mevki sahibi kimse için de aynıdır ve öyle olması da tabiidir.
Ne acıdır ki, hemen hepimizin yegane güç dayanağı Parlamentomuz, Ermeni meselesinde de pek duyarlı davranmamakta ve bu sebeple ülkemizde hemen herkes dilediği gibi Ermeniler aleyhinde yazıp, çizebilmektedir...
Sayın Bahçeli Bey, Ermeni Meselesi veya 1915 Tehcir vak’ası, emperyalist devletlerin, Türkiye üzerindeki emel ölçülerine göre ayarlanmakta ve öylece kamuya aktarılmaktadır.
1915 Tehciri, hemen hiçbir şekilde inkâr kaldırmayacak derecede açık ve bariz bir uğursuz vak’a olarak yakın tarihe geçmiş ve fakat siyasî menfaatler açısından ne Ermenistan ve ne de Türkiye vak’anın gerçek yönünü açıklamaya yanaşmamaktadır.
Vak’anın gerçek yönüne gelince, bu özetle şudur: (“İttihat ve Terakki Fırkası” ile “Ermeni Hınçak ve Taşnak Fırkaları”nın birlikte meydana getirdikleri, daha doğrusu sebep oldukları o uğursuz 1915 Tehciri’nin baş mimarlarıdırlar.)
Adına, “Sözde Soykırım” denmesine rağmen, vak’anın asıl adı, “Büyük Felâket”tir. Biz Ermeniler o müthiş trajediyi bu isimle anarız. “Soykırım” başkaları tarafından uydurulmuş bir yakıştırmadır.
Size gelince, değerli şahsınızın bizleri “Şerefsizlikle” itham etmeleri, horlamaları, Türk düşmanı görmeleri vs. kısmen de değil, tamamen haksız bir yakıştırmadır. Biz Ermeniler bu derece horlanmayı, aşağılık görülmeyi hiçbir zaman hak etmiş değiliz. Başta da söylediğim gibi, biz Ermeniler de en az sizin kadar şerefli insanlarız. Hemen her kavimin inişli, çıkışlı bir takım yaşantıları olmuş ve olmaktadır. Bu bir tabiat kanunudur. Ancak, bizlerin bu gibi vak’aları iyi tahlil ederek, ona göre değerlendirmemiz ise, insanlık icabıdır. Şu bizdendir, o yabancıdır gibi ön yargılarla hareket edilmesi, her iki tarafa da zarardan gayrı hiçbir şey sağlamaz. Sağlamadığını da hemen her hadise göstermektedir!...
Türkiye sadece “Türk asıllı olanın” değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin asli vatandaşı olan her ferdin de vatanıdır. Yanî yüksek müsaadelerinizle bizlerin de öz vatanıdır. Bizler dış ülkelerden göç etmiş muhacırlar değil, bizler, has Anadolu insanıyız ve bizlere yabancı gözü ile değerlendirilip, o gözle bakılmasına kattiyen katlanamayız.
Günümüzdeki Türk Devleti’nin has vatandaşlarının tümü de Türk’tür. Sizler isteseniz de istemezseniz de bu bir gerçektir. Aksi bir yüzle hitap etmek, Ermenileri şerefsizlikle itham etmek vs. Hemen hiçbir şeyi değiştiremez. Bizler, yekdiğerimizden hoşlanalım veya hoşlanmayalım, hepimiz de Türk’üz. Müslim, Gayr-ı Müslim bir bütün olarak Türk Milletini temsil etmekteyiz. Zat-ı âlileriniz ister kabul edin, ister etmeyin. Gerçek budur. Saygılarımla.
(Hz.Allah; bir bütün olarak Türk Milletini Korusun!)