Canlılar Ölümlü varlıklardır tüm canlılar için ÖLÜM kaçınılmaz sondur . İster bitki olsun ister hayvan isterse insan mutlaka ölümü tadacak ve bir gün mutlaka yaşam ile arasındaki bağlar kesilecektir. Ancak ölümlü olan tüm bu canlılar arasında sadece İNSANOĞLU   yaratanın kendisine verdiği AKIL sayesinde  öleceğini bilir ve idrak eder eder ama ne zaman ve nasıl bir şekilde öleceğini oda bilemez...

Padişahların yaşamları boyunca kafalarının üzerinde taşıdığı sarık, onlar öldükleri zaman kefen bezleri olurdu. Osmanlı gibi koskoca bir imparatorluğu, yöneten bir padişah ömrü boyunca kefenini başının üzerinde taşıyordu. Öldüğünde o kefene sarılacağını biliyor. Bir gün gelip öleceğini bilen padişahlar, yönetimleri sürecinde kul hakkı ile ÖBÜR DÜNYAYA gideceğinin bilinci içerisinde kararlarını alırken ona göre alıyorlar; emirlerini ona göre veriyorlar; adaleti ona göre sağlamaya çalışıyorlardı.

 Ölümün, ahiretin ağırlığını başının üzerinde her an hissederek bunları yapıyorlardı. Bunun en somut örneği Fatih Sultan Mehmet Han’ın türbesindedir. Türbenin baş kısmında Fatih Sultan Mehmet Han’ın yaşarken kullandığı sarığın birebir kopyası bulunmaktadır. Fatih’in sarığının yeri ise mezarının içindedir. Başka bir anlatımla Fatih’in kefeni onunla birliktedir. Fatih Sultan Mehmet yaşamı boyunca kefenini başında taşımıştır. Başındaki kavuk aslında kefen bezinden sarılmıştır. Öldükten sonra da başındaki sarık kefeni olmuştur.

Osmanlıda “kefeni başında gezer” söylemi kavuk denilen başlığın upuzun bir kumaşın çevrilerek üst üste sarılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Sarık açıldığında içindeki kumaş o kişinin kefenini oluşturmaktadır. Kefen kural olarak ölen kişinin malından karşılanır. Kefen harcamaları ölenin borcundan, vasiyetinden ve vârislerin haklarından önce gelir. Geriye mal bırakmamış kimselerin kefen masrafı hayatta iken nafakasını vermekle yükümlü bulunduğu kimselere aittir. Böyle bir kimsesi yoksa duruma göre devlet bütçesinden veya bölgenin müslüman halkı tarafından karşılanır.

KEFEN ÜZERİNE YAZILACAK HER TÜRLÜ KUTSAL METNİN, KURTARICI GİBİ GÖRÜLMESİ İMTİHAN SIRRINA AYKIRIDIR Siyasetin içinde de KEFEN edebiyatı sürekli yapıla gelmektedir. Sayın cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan aradan uzun yıllar geçmesine karşın iktidarının çeşitli zamanlarında ve değişik mekânlarda “Biz kefenle yola çıktık” diyerek icra i faaliyetlerindeki kararlılık, korkusuzluk ve cesaretini sürekli bu imajla ortaya koymuştur. Unutmayalım ki  YANMAYAN KEFEN(!), KABİR SORGUSUNU VE VARSA AZABINI ENGELLEYEMEZ....DİNSEL MOTİFLER KULLANARAK TİCARİ KAZANÇ SAĞLAMAK MÜSLÜMANIM DİYENlerE kesinlikle YAKIŞMAZ..

Tabi ki Anadolu'da yaşamakta olan inançlı insanların ne olur ne olmaz ölürümde kefenimi alanda olmaz deyip KEFEN PARASI nı bir kenara koydukları tarihimizden bizlere süzülerek gelen gerçeklerdir. İNSANOĞLU, KEFENİNİ BİLE GÖTÜREMEDİĞİNİ ANLADIĞINDA, YAŞAMINI YENİLEMEYİ VE BÖYLECE YENİDEN YAŞAMI DAHA İYİ ÖĞRENEREK, KEFEN EDEBİYATINDAN BELKİ VAZGEÇEBİLİR.. Sürekli mağdur rolüne soyunmayı alışkanlık haline getiren siyasilerin kefen edebiyatı yaparak seçimi kazanmak isteği de kabul edilebilir bir şey değildir. 

Üzülerek ifade etmeliyim ki daha çok, gelir ve eğitim seviyesi nispeten düşük; inançlı, dindar insanların dini duygularını istismar eden, din sömürüsü yapan siyasetçilerin başvurdukları bir yoldur KEFEN edebiyatı bir siyasetçi neden her şeyi göze alarak, kefen giyerek siyasete atılır? Demokrasilerde Seçilirsen görev senin, seçilemezsen başkasınındır. hala kefen de kefen diye tutturmakla ne amaçlanmaktadır...

Hem Bayramlık ve hem de idamlık elbise giyenlerimizde oldu 1960’da 27 Mayıs’la başladı Sonra 1971’de 12 Mart geldi. 1980’de 12 Eylül. Bu askeri darbelerle birlikte idam sehpaları kuruldu. Menderes’ler asıldı. Deniz Gezmiş’ler asıldı. Erdal Eren’ler asıldı. ‘Hukuken’ değil, siyaseten “asmayalım da besleyelim mi” diye öldürüldüler. 12 Eylül'de idam edilen ülkücülerin dava tutanaklarında, idam emrini verenlere “Siz ne dediyseniz ben onu yaptım” dedikleri yazıyor. 18 devrimci, 9 ülkücü asıldı. Asker, mıntıka temizliği yaptı. Demokrasiye akort yaptı Peki, sonra ne oldu? İstikrar ve barış geldi mi? Demokrasi geldi mi? Hukuk devleti olduk mu? Ne gezer?.. 

Her darbe, her idam Türkiye’yi biraz daha geriye götürdü, karıştırdı. Demokrasiden uzaklaştık hak hukuk ve adalete güven kalmadı bunlardan daha da önemlisi ise dinimiz siyasallaştı, Siyasete kan davası bulaştırdı. Bu da Türkiye’yi kutuplaştırdı, cepheleştirdi. Darbeler İdamlar, siyaset yasakları Türkiye’ye öylesine kötülük yaptı ki, bu nedenle ‘oyunu kuralına göre oynamayı bir türlü öğrenemedik.

Biz isteriz ki KEFEN gardıropta kalmasın birileri modaya göre canı isteyince giyip çıkartmasın Alparslanlar, Fatihler, Atatürkler gibi giysin Kefen giyeceklerse ve kefen ne birilerine bayramlık nede birilerine asla idamlık bir elbise olmasın