Başçarşıda gezerken Türkiye'den gelen bir başka turist kafilesiyle karşılaşıyoruz. Akşam ezan ve çan sesinin Mostar'dan sonra Saraybosna'da da birbirine karıştığına şahit oluyoruz. Saraybosna'da Malezya tarafından yapılan modern tarzı mimariler görüyoruz. Akşam alacakaranlığında kendimizi Aliya İzzetbegoviç'in mezarının başında buluyoruz. Bosna- Hersek devletinin kurucu başkanı olan İzzetbegoviç belki de yaşadıkları acıların ağırlığına dayanamadan ebedi mekânına göçtü. Mütavizi bir mezarda medfun olan Bosna-Hersek bağımsızlık mücadelesinin önderi ve kahramanı Aliya İzzetbegoviç'in mezarını bekleyen Müslüman Boşnak asker, "Fotoğraf çekmek yasak ama siz Türkler için serbest..."dedi. Bu da Türklere karşı gösterilen ilgi ve sevginin önemli bir göstergesidir. ----------- Savaşın izlerini "Unutma!.." (Don't Forget!) Diyen Şehir Mostar.. Kongrenin bitimiyle birlikte dönüş yoluna düşüyoruz. Hırvatistan'dan Bosna-Hersek'e giriş yapıyoruz. Hersek'in başkenti Mostar'a gece ulaşıyoruz. Yol boyunca Hilmi Hoca ve eşi yaşadıklarını, Bosna savaşını heyete anlatıyorlar. Sanki kendi memleketimizde gibiyiz. Bütün kafiledeki yolcular derin bir nefes alıyor ve vatanımıza geldik diyorlardı. Revetna nehrinin üzerine bir gerdan gibi kurulmuş Mostar Köprüsü Osmanlılar zamanında Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafında inşa edilmiş. 1993 yılında maalesef Hırvat topçularının ateşi altında kalmış. Tarih Revetnanın soğuk sularının altına çökmüş. Köprü, içinde Türkiye'nin de yer aldığı 10 ülkenin desteğiyle Unesco tarafından 2004 yılında eski haşmetiyle yeniden inşa edildi. Mostar'da ve Saraybosna'da kurşun girmemiş ev bulmanız mümkün değil. Öyle bir vahşi katliam yapılmış ki hafızalardan silinecek gibi değil. Mezarlar her yerde katliama tanıklık ediyor. Köprü civarında belki de en dikkat edilmesi gereken (Don't Forget '93) "Unutma 1993'ü" yazılı taşlar olsa gerek. Mostar'da yolculuğumuza köprüden sonra Osmanlı döneminin mirasını taşıyan Kanuni Sultan Süleyman dönemi gazi erenlerinden Sarı Saltuk Tekkesi Buna nehrinin kaynağından çıktığı yerde kurulmuş dağa sırtına yaslamış hoş ve estetik şaheser bir görünümü arz ediyor. Öylesine huzur verici ve sakin bir havası var ki stresten uzaklaşmak için ideal bir ortam. Mostar'da belli başlı Türk eserleri ise şunlar; Saat Kulesi, Nasuh Ağa Camii, Koski Mehmet Paşa Camii, Karagöz Mehmet Paşa Camii. Sarayova yada Saraybosna:Bir Mezar Şehri Mostarda bir gece konakladıktan sonra dönüş yolumuza Saraybosnadan geçerek devam ediyoruz. Burada gece kalacağımız otele yerleştikten sonra akşam karanlığı çökmeden şehir merkezine geziye çıkıyoruz. Başçarşı Osmanlının burada nasıl temsil edildiğinin canlı bir tanığı. Girişteki şadırvanı ve meydandaki Gazi Hüsrev Bey Camisi Osmanlının ben buradayım diye fısıldıyor. Başçarşıda gezerken Türkiye'den gelen bir başka turist kafilesiyle karşılaşıyoruz. Akşam ezan ve çan sesinin Mostar'dan sonra Saraybosna'da da birbirine karıştığına şahit oluyoruz. Saraybosna'da Malezya tarafından yapılan modern tarzı mimariler görüyoruz. Akşam alacakaranlığında kendimizi Aliya İzzetbegoviç'in mezarının başında buluyoruz. Bosna- Hersek devletinin kurucu başkanı olan İzzetbegoviç belki de yaşadıkları acıların ağırlığına dayanamadan ebedi mekânına göçtü. Mütavizi bir mezarda medfun olan Bosna-Hersek bağımsızlık mücadelesinin önderi ve kahramanı Aliya İzzetbegoviç'in mezarını bekleyen Müslüman Boşnak asker, "Fotoğraf çekmek yasak ama siz Türkler için serbest..."dedi. Bu da Türklere karşı gösterilen ilgi ve sevginin önemli bir göstergesidir. Saraybosna mezarlıklar şehri olmuş. Saraybosna Olimpiyat Stadı savaş sırasında Müslümanların gömüldüğü büyük bir mezarlık olmuş. Saraybosna'da şehrin pek çok yerini kaplayan mezarlar savaşın ve katledilen insanların sayısı hakkında bilgi veriyor. Saraybosna'da hüzün ve acının dışında görülmesi gereken bir diğer mekânda tarihin hüzün dolu bir başka sayfasını gözler önüne getiriyor. Avusturya-Maciristan Veliahdı Ferdinand'ın bir Sırp öğrenci tarafından öldürüldüğü yer yine Saraybosna. Burası şimdi savaşla ilgili büyük bir müze haline getirilmiş. Avusturya Macaristan Veliahdının 1914 yılında Sırplı bir öğrenci tarafından suikaste uğradığı yerin hemen yanında bulunan Osmanlı'dan kalma tarihi köprü ise şimdi Ferdinand Köprüsü olarak isimlendirilmiş. Saraybosna'da Başçarşı, Gazi Hüsrev Bey Camii ve Türbesi-Bedesteni-Kütüphanisi, Bakiye Camii, Hünkâr Camii, Çarşı Camii hayatta kalan başlıca Türk eserlerinden. Ayrıca Yugoslavya döneminde Saraybosna, Belgrad ve Zagreb ülkenin en önemli şehirleriydi. Bu açıdan Saraybosna'da Komünist dönemin mimarisine sanatsal yapılara da sıkça rastlıyoruz. Tramvayı ve cafeleriyle modern çarşısı da bir ayrı güzel. Bosna-Hersek'de hergün Türkiye tarafından gelen ziyaretcilerden geçilmiyor. Gerek Mostar'da ve gerekse Saraybosna'da Türk lokantalarını görmek mümkün. Bu iki şehirde ki Türk lokantalarında kebap ve döner yiyebilirsiniz. Yine Saraybosna'da Türkler tarafından açılan yöre halkının eğitim ve öğretime büyük katkı sağlayan ilim irfan yuvaları lise ve üniversitelerin varlığı bizi sevindiriyor. Sırbistan Sabah erkenden yola revan oluyoruz. Hilmi Hoca'nın deyişiyle yolumuz hayli uzun. Bugün Sırpların yoğun yaşadıkları topraklar içinde kalan en önemli Osmanlı şaheserlerinden olan Mimar Sinan'ın yaptığı Vişegrad'daki Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü (Drina Köprüsü olarak biliniyor) ve bugün tüm haşmetiyle dimdik ayakta. Drina nehri üzerindeki Drina köprüsü; Vişegrad kasabasının iki yakasını birbirine bağlıyor. İvo Andriç'e Nobel Edebiyat Ödülü kazandıran meşhur "Drina Köprüsü" burada köprünün yapılışından 20. Yüzyıla kadar geçen Osmanlı hayatını anlatıyor. Osmanlı barışı farklı din ve kimliğe sahip Balkan halklarının birlikte yaşayabilme mücadelesini anlatıyor. İvo Andriç için köprü yanında bir anıt dikilmiş. Köprünün ortasında memleketine vefa borcunu ödemeye çalışan Sokullu Mehmet Paşa zamanından kalan kitabesi yüzyıllar öncesini gözümüzün önüne getiriyor. Bugün köprü araç trafiğine kapatılmış sadece yayalar geçiyor. Drina köprüsü birinci ve ikinci dünya savaşında azda olsa hasar görmüş. Köprünün hasar gören kısımları aslına uygun olarak tamir edilmiş. Vişegrad'da savaştan sonra müslümanların hepsinin göç etmek zorunda kaldıklarını öğreniyoruz. Yol üzerinde Radovan Karadjic'in ve onun gibi aşırı milliyetçi sırpların yaşadıkları Çetnik bölgesinden geçerek vasıtamız Sırbistan içine doğru ilerliyor. Buralarada cami görmek mümkün değil. Olanları da yakmışlar. Bosna-Hersek'e elvada diyerek Sırbistan'a geçiyoruz. Niş şehrinden ve diğer birkaç Sırp şehrinden geçiyoruz. Sırbistan toprakları tabiat olarak çok harika yerler. Eski Yoguslavya'da özellikle Tito döneminden kalma demir yolu ve tüneller, nehir üzerindek köprüler göze çarpıyor. Yollar oldukça düzenli ancak tek şeritli. Eski yollara yenileri ilave edilmemiş.