“Millî Benliğinden uzaklaşan her Millet; zaman içinde eriyip, yoklara karışmaya mahkûmdur.” -Levon Panos DABAĞYAN- “Şarap” dinen haramdır esasından yola çıkarak, şu sual sorulabilir; Peki, “Rakı, Viski vs.” helâl midir!.. Tabii ki değildir. Çünkü adlarını geçtiklerimiz de sıradan meşrubatlar olmayıp, alkollüdür!.. Şarap’a, haram deyip, Rakı’ya “Aslan sütü” demek, düpedüz çifte standart uygulamaktır!... Bendeniz “Meyhâne Kültürünü” çok iyi bilenlerdenim. Zira yıllarca süren meyhâne müdavimliğim vardır. Üstelik, (1948-1965) şayet; Beyazıt Camii İmamı ve Sahaf, merhum Efendi Hazretleri, Nurettin Eren Hocam ve takriben (20 yıllık) dostum ve mânevi yeğenim, Sahaf ve fotokopi uzmanı ve “Kubbealtı-Fotokopi”nin sahibi, Hanefi Kayan Bey olmasaydı, benim meyhâne yaşantım hâlâ sürebilirdi. Çok şükür ki, bu iki değerli zat ile tanışmam, benim yaşantımın değişmesinde birinci derecede etkili olmuştur. Bana: (İçki haramdır, bu zıkkımı bırak) gibi telkinlerde bulunmamışlardır. Aslâ böyle bir zorlama olmamıştır. Sadece böylesine değerli iki insanla yakın bağ kurmama lâyık olabilmek gayesiyle kendiliğinden içkili sohbetleri terk ettim ve inşallah hayat boyu da böyle devam edebilirim. Bunları niçin yazdım!... Yazdım çünkü, tenkitlerimden rahatsız olanlar var ise, bilmediğim, yaşamadığım bir âlemi tenkit etmemin yanlış olduğu iddiasında bulunmasınlar diye yazdım. Nitekim, (CUMHURİYET DÖNEMİ- TAB’A-YI SADIKA) adını koyduğum ve şu an hazırlamakla meşgul bulunduğum nâçiz eserimde bu konuya daha detaylı eğilmiş durumdayım. İnşallah neşri nasibim olur. Meyhâne hayatı öylesine bir illetti ki, insanı zaman içinde içkinin kölesi durumuna getirir, adeta kişiliğini santim, santim yer bitirirdi... Nice candan arkadaşımı, nice candan ve himayeci ağabeylerimizi, hep bu illet-hâneler yüzünden yitirdim: Kiminin yuvası bozuldu, kimi işini kaybetti ve kimi de berduş-hânelere kadar düştü. Günümüzdeki bazı programcı ve TV-Dizicileri hiç mi hiç düşünmeden kalkmış bir takım mizansenlerle, gençlerimize içki müptelalığı aşılamaya çalışmaktadırlar?!.. Hem de kağıda sarılı şişelerden şarap yudumlatarak. Yânî aynen sahil berduşları, sahil ayyaşları misâli?!.. Bizim evlerimizde, misafire meşrubat ikramı: (Vişne, Gül, Gelincik, Limon, Kayısı, Şeftali, Nar vs.) nevinden çiçek ve meyvelerden “şerbet-şurup” hazırlanır ve billur gibi bardaklarda sunulurdu. Şimdi ise sadece misafire de değil, evin hanımı, evin kızı dahi canı sıkıldı mı, elinde koca bir balon bardak; yudum, yudum şarap zıkkımlanmaktadır... Hemen hepimizin bildiği Gazoz’un dahi pabucu dama atılmış “Kolalı” meşrubatlar tercih edilmekte ve özellikle körpecik çocuklarımızın imrenip içmeleri için muhtelif şaklabanlıklarla bezendirilmiş reklamlar devreye sokulmaktadır... Meselenin en hazin tarafı da, günümüz gençleri belki de varlığından dahi haberdar değillerdir: Adına (DEMİR HİNDİ) denen ve rengi aynen “kolalı meşrubatlara” benzer ve de muhtelif çiçeklerin birleşiminden meydana getirilmiş son derece faydalı bir meşrubat var ki, bilhassa soğuk içildiği zaman pek nefis bir ferahlık vermesinin yanı sıra, hafif buruk lezzetiyle de içeni mutlu kılar. Ne gariptir ki, bizler tamamı bizlere ait ve pek nefis olan bu meşrubatı bırakmış; yabancı meşrubatlarına adeta köle olmuşuz?!.. Bu nasıl bir kafa yapısıdır. Sorabilir miyim?!.. Efendim, şarabın kalitesi, lezzet durumu vs. iyi öğrenilmeli, şarap kültürü sıradan bir mesele olmayıp, adeta bir ilim gözü ile değerlendirilmelidir!.. gibi teranelerin bir diğerini takim ettiği bir ülke hâline geldik!.. Bu doğru mudur!... Ben, hiç kimse alkol almasın, alkollü içkiler kullanmasın demiyorum. Haşa! Ve zaten böyle bir tavsiyeye de ne yetkim var ve ne de hakkım. Herkes dilediği hayatı yaşamakta hürdür. Benim demem o ki, kadınlarımıza, kızlarımıza alkolü cazip göstermenin bizlerin yarınlarına ellerimizle vuracağımız en bariz darbe olacak: (Günümüzün ve yarınlarımızın annelerini, ellerimizle yoklara göndermiş olacağız!) Tehlikenin ne derece büyük olduğunu sadece sokaklarda gezdiğimiz zaman, kadınlarımızın ne yaman bir yozlaşmanın eşiğine gelmiş bulunduklarını açıklıkla görebiliriz!... Bilhassa TV-Dizileri’nin bizlere gösterdikleri ve sessizce bizim toplumumuza mal etmeğe çalıştıkları günümüzün “Kadın ve Erkek tipleri” özetle şudur. Bize abartıyor diyenler, doğrudan TV-Dizilerini izlesinler. Bizim haklı olduğumuzu, boşa endişe etmediğimizi açıkça görebilirler. Erkeklerimiz: (Kibar ve centilmen olanı; “Sinsi ve hilekâr”. Zarif ve ince ruhlu olanı; “Homo vs.” Normal halk ve köylü tipi erkeğe gelince: “cahil, hoyrat ve saldırgan ve de ırz düşmanı.”) İşte TV-Dizilerinde bizlere sunulan insanlarımız bu 4. tip erkektir. Kadınlarımıza gelince; (Erkek anası ise, gelinine zulmeden bir tiptir. Gelin ise, kocasının ailesi tarafından zulüm gördüğü için, evden kaçıp bu sebeple kötü yollara düşen bir talihsiz veya hemen her nevi fettanlığa başvurarak, erkekleri baştan çıkarıp yolan bir fettan kadın olmakta.) Bu daha uzar gider. Biz kadınlar üzerinde daha fazla durmak istemiyoruz. Ancak, gofret vs. reklamlarında dahi kadın vücudunun kullanılması, onların aslında ne derece sahipsiz olduklarının en açık delilidir. “19 Haziran 2010 Cumartesi” tarihli (MİLLİYET) Gazetesinde TV’lerdeki bir diziden bahisle: (NEW-YORK TİMES) Gazetesinde, Arap ülkelerindeki Türk dizileri çılgınlığını ele alan bir analiz yayımlandı.) Yayına göre bizdeki o malûm dizi ki, adını zikretmek istemiyorum çünkü hemen anlaşılır bir konuyu sunmaktadırlar. Bir nevi reklâmını yapmakta olan ABD gazetesi ise böylesi düzenbazlıklara ortak koşmakta olup, adeta yangına körükle gitmektedir. Aslı ise aynen şudur: Bizim TV’lerimizde oynatılan TV-Dizilerin hemen hepsi değilse de, çoğunluğu Amerikan yorumlarıyla hazırlanmış, ABD kültürünü ülkemize sokmaya çalışan taktikleri uygulamaktadırlar. Meselâ, bir filmin reklamı dolayısıyla, bir müddettir ki, hemen her açıdan sakıncalı sayılabilecek bir slogan mevcuttur. Özellikle; evlilikteki karşılıklı itimat ve sevgiyi yoklara karıştırabilecek özelliklere haiz olduğundan aynen veriyorum: (Mükemmel çift yoktur. Mükemmel yalanlar vardır...) Yânî, hazret demek istiyor ki: Evli olan, kadın da erkek de birer yalancıdan gayrı hiçbir şey değildir!.. Bu bir ABD görüş ve inancıdır ve de bizlerin de aynı inanca ortak koşmamız istenmektedir!.. Bu reklamlarda dahi aynen uygulanmaktadır ve bunu küçük görmemiz, ileriki yıllarda bizlere yânî Türkiye’ye pek ağıra mâl olacaktır. Bizden hem söylemesi ve hem de hatırlatması!.. Saygıdeğer okuyucularım (15 günlük yıllık tatilimi) kullanmak üzere sizlerden kısa bir müddet ayrı kalacağım. İnşallah tatil dönüşü tekrar buluşabilmemiz dileğim ile cümlenize mutlu tatiller diliyorum efendim. Not: (Bu makale: “19 Haziran 2010 Cumartesi” günü yazılmıştır.)