SANATKÂRIN DOKUNULMAZLIĞI

Abone Ol

Sanatkâr bir siyasi partinin, bir cemaatin herhangi bir ideolojinin propogantisti gibi davranışlarla kendini sınırlamamalı, hapsetmemelidir.
Elbette kişi olarak mensubiyeti olabilir. Bu tabii hakkıdır fakat eserlerine yansıtma biçimine dikkat etmek durumundadır.
Dünyaca ünlü pek çok sanatkârı zirvelere taşıyan eserlere baktığımızda bunu gayet net görürüz eserlerinde işledikleri insan tipi hemen her millete adapte edilebilir özellikler taşır.
Bu türden eserleri okurken çevremizde gördüğümüz kişi ve olayları çağrıştırır hatta yer yer kendimizi buluruz.
Fanatik düşüncelerle yobazlıkla, bağnazlıkla yapılmaya çalışılan sanat netice vermez. Bu anlayışla sanatkâr olunmaz. Elbette maddi kazanç sağlar hatta şöhret olur kendinizi tatmin edersiniz fakat kalıcı olamazsınız.
İşte bunlardan beri olup hür düşünce ile iyi olanı, doğru ve güzel olanı aramaya, keşfetmeye işlemeye, başladığınız andan itibaren fark edildiğinizi sizde fark edeceksiniz.
Sanatkârın dokunulmazlığı buradan sonra başlar. İçinde bulunduğuz cemiyetin gelişmesine, ilerlemesine yardımcı olmanın zevkini tadacaksınız.
Kabiliyet, eşya ve hadiselere bakış elbette her sanatkârın kendisine has özellikler taşıyacaktır.
Buna da kimsenin söz söylemeye hakkı kalmaz.
Ne yazık ki ülkemizde birilerini taklitten ileri geçemeyen, hep aynı şahısları ite kaka kabul ettirmeye çalışan garip bir iki çeşit zihniyet var. Bizi nereye götürüyor bu anlayış malum. Oysa dayatmalar hiçbir zaman netice vermedi, vermez, vermeyecek.
Eğer daha iyisini, daha güzelini, daha doğrusunu ortaya koymak için çalışılmış olsaydı çok büyük başarılara imza atılmış olurdu.
Bir fikri müzakere etmek yerine kavga etmek ne yazık ki bir türlü aşamadığımız belki de aşmak istemediğimiz bir engel olarak orta yerde duruyor.
Hele dilin tahribatı bir reklam var hatırlayınız – KOŞULSUZ ŞARTSIZ- diyor ne demekse. Bir başka ifade de – BU HAYAT ŞARTLARINDA YAŞAM ÇOK ZOR- ve pek çok örneği var bunların.
Sanatkâr kendi dilinin bozulmasına nasıl çanak tutabilir. Nasıl kendini inkârda bu kadar ısrarlı olabilir anlamak mümkün değil.
Tabiidir ki durum bu olunca ortaya doğru sanat eseri çıkmıyor. Bir de kelimeleri arkasına sel sal ekleyerek bilgiyi eseri yele vermek de işin cabası.
Din düşmanlığı dil düşmanlığı yaparak netice almanın mümkün olamayacağını birileri anlayacaktı elbette ama o zaman da iş işten geçmiş olacak.
Tiyatrosu, sineması, romanı, şiiri, hikâyesiyle bu minval üzere devam eden sanat hayatı hüsranlı sona doğru gidişin işaretinden başka ne olabilir.
Hâsılı sanat bu değil, gerçeği ise sevgi, birlik, ileri görüşlülük, aşk, şevk ister.
Muhabbeti yok ederek dostluğu tesis etmek mümkün olmadığına göre muhabbeti tesis edip dostluğu var etmek en iyisi.
Hala eski, çok eski eserleri takip etme hevesimiz temelinde muhabbetin varlığını bilmekliğimizden kaynaklanmaktadır.
Batı klasiklerine merakımızın sebeplerinden en başta geleni de odur.