Sanatı olmazsa olmazı Aşk ve Meşktir. İlgi alanındaki sanatı olabildiğince sevmek ve devamlı surette üzerinde çalışmaktır.
Sev yoğunluğu olmadıkça ve bilgi ve görgüyü besleyip arttırmadıkça mesafe katetmek, başarıyı yakalamak neredeyse mümkün olmaz.
Belki hevesle yapılan, işlenen çalışmaların neticesinde bir şeyler meydana gelebilsede uzun ömürlü olma ihtimali yok gibidir.
Aşk derecesinde bağlılık daha iyisini, daha güzelini, daha doğrusunu arayış içinde cereyan etmelidir.
Bu bakımdan da devamlı ve düzenli olarak meşk şarttır. Çünkü sanat sadakat ister, ihmale gelmez. Eğer sanatkâr sanatını ihmal ederse aynı derecede karşılığını bulur.
Sanat aşkı büyüdükçe eserlerinde seviyesi daima yükselir. Meşk etmek sanat aşkını besler, yönlendirir. Sözde, renkte, seste yenilikler keşfettirir.
Etrafı gözlemlemek, branşınızla alakalı eserleri tetkik etmek, farklılıklar tespit etmek, çağrışımlarını kaydetmek gibi zevkli bir telaşın içine çeker.
Aşk olmazsa, meşk olmazsa bir netice almak mümkün değildir. Geçmişten günümüze yaşamış yaşayan sanatkârların eserlerini dikkatle incelediğimizde farklılıklarını ve özelliklerini görebiliriz.
Eserlerde aşkın varlığı, içtenliği, samimiyeti, safiyeti, sadeliği hemen öne çıkıverir.
Üslup bir bakıma böyle çıkar ortaya. Sanatkârın tarzı, tavrı özellikle şiirler de kendini gösterir.
Şiiri duyduğumuzda ‘bu filan şairin olabilir’ dedirtir. Diğer sanat eserlerinde de böyledir.
İşte bu aşkla bağlılığın, devamlı meşk etmenin neticesidir. Bir çok meslek belli başlı standartlar üzerine oturur, devamı çok özel gayretler icabettirmeyebilir. Ama sanat öyle değildir. Her zaman bir farklılık ortaya koymayı mümkün kılar.
Sayısız şiir ve şairimiz var. Neredeyse o kadarda farklı özellikler gösteren eser görürüz. Klasik eserler vermiş şairlerimizden mesela Yahya Kemal, Necip Fazıl, Faruk Nafiz, Mehmet Akif, Ahmet Kutsi Tecer, Âşık Veysel katiyetle birbirine benzemez. Ortak noktaları çok olmakla beraber işleyiş tarzları farlıdır, her biri ayrı lezzette eserler vermişlerdir. Aylarca, hatta yılarca bir kelimenin, bir sesin yerine daha uygun olanının arayışı içinde olmuşlardır.
Bazı şiirlerinde değişiklikler yapma ihtiyacı duymuşlardır ki bu Aşkın ve Meşkin neticesidir.
Çoğu kimse şiirde dâhil olmak üzere sanatı ve sanat eserlerini hafife alıp, lüzumsuz görürlerken, sanatkâr aksine bunun lüzumuna inanmış inancının gereğini yapmaya gayret etmiştir.
Elbette sanatkar haklı çıkmıştır çünkü, sanat eserlerini küçümseyen pek çok kimse ne gariptir ki ‘falanca şairin … Mısralarında olduğu gibi’ demek mecburiyetinde kalmaktadır.
Bu da sanatın sanatkârın ister istemez vazgeçilmezlerimizden olduğuna işarettir.
Tabiatıyla sanat eseri vermek kolay değildir, emek ister, fedakârlık ister, sabır ve sebat ister. Bunları göze almak herkesin harcı değildir. Çünkü sanatın maddi getirisi de hemen hemen yok gibidir.
Manen mutlu kılar, şan verir, şeref verir, sanatkârını eserinin kalitesi ölçüsüne göre yüzlerce yıl yaşatır. Yunus gibi, Fuzuli gibi, Şeyh Galip ve daha niceleri gibi.
Bu yola baş koymuş kimseler için pek bir şey fark etmez. Nasılsa başlanmıştır, bir sorumluluk yüklenilmiştir ve artık o sorumluluğun gereği yapılmalıdır. Gelip geçici heveslerle kalıcı olunmayacağına göre, iyisini, güzelini doğrusunu yapmak zarureti doğar.
Esasen ‘sanatkâr’lıkta bunu icap ettirmez mi. Yakışanı bu değimlidir. Hâl böyle olunca Aşk devreye girer ve sanatkâr aşkını Meşk eder.