SANAT, EMEK VE SABIR İŞİDİR

Abone Ol
Sanat hayatı başlangıçta taklidi gerektirebilir, fakat sanatkâr zamanla kendi üslubunu bulmak ve kendine has eseri inşa etmek durumundadır.
Bu gerçeği keşfedememiş pek çok kimse yerinde sayar kendini tekrardan öteye geçemez. Hâl böyle olunca da parlayıp sönüverir. Emek dediğimiz, sabır dediğimiz tefekküre dayanmıyorsa olması lazım geleni keşfedemiyorsa netice oyalanmış olmakla kalır.
Birçok sanatkârın eserlerini dikkatle incelediğimizde bu farklılığı görebiliriz. Elbette şaheserini buluncaya kadar denemeye devam etmek gerekmektedir.
Mesela Mimar Sinan’ın çıraklık döneminde Şehzadebaşı, kalfalık döneminde Süleymaniye, ustalık döneminde ise Selimiye Camileri gibi. Üç eserin üçünün de aynı görevi ifa ettiğini biliriz, hiç şüphesiz üçünde değerli buluruz. Fakat sanat eseri noktai nazarından baktığımızda farklılık mimari bilgimiz olmasa da farkederiz.
Sanatkârın başarılı ve usul ve üslup bakımından kendi karakterini taşıyan eseri diğerlerini de sevgi ve muhabbetle kucaklamaya bizi icbar eder.
Şiirde, romanda, hikâyede, musıkî de hâsılı bütün sanat eserlerinde durum böyledir. Taklitten çıkıp kendi olmayı başaran için netice başarıyı getirir.
Sloganlar, ezberler, yazmış olmak için yazılanlar ve benzerleri zaman içinde uçuşur gider eserde kalmaz, eseri yazanda, yapanda.
Bir bakıma yapılmamış, yazılmamış, söylenmemiş söz yok gibidir. Fakat arada birileri çıkar bildiğimiz dili kullanarak farklı, özel, güzel bir şeyler söyleyiverir ve gönül tahtımıza kuruluverir.
Demek oluyor ki arayan, düşünen bulabiliyor. Dün bilinmeyen, keşfedilmemiş fakat bugün bilinen keşfedilmiş o kadar malzeme var ki, bugünün idraki ile onu işlemek kalıyor belki bize.
Aklımıza gelen şair, bestekâr, roman yazarı ve diğerlerini biraz düşündüğümüzde adıyla beraber bu manadaki eseri de düşecektir hafızamıza.
Tabiatıyla zor, emek ve devamlılık isteyen bir saha, sanat hayatında bir yere gelmek için birçok zevkten, fırsattan vaz geçmek gibi zaruretlerde vardır.
Daha da acısı anlaşılmaz olabilir yalnız da kalabilirsiniz.
Bu manada eser vermek arzusunda olan kimseler arayışlarını her halükarda devam ettirdiklerinden dolayı da umumiyetle meşgul olurlar. Akla kolay gelmeyecek kurgular içinde, hayalleriyle baş başa kalmayı tercih ederler.
Topladıkları bilgilerle inşa edecekleri eserlerinin heyecanını taşırlar. 
Ortaya çıkan eser beklediği umduğu değerde değilse, adeta ‘sil baştan’ dercesine tekrar eder arayışını. 
Bitmez bir türlü. Bilir ki arayışı bittiğinde perde kapanmıştır. Oraya kadar.
Ne toplayabilmiş ne yapabilmişse orada kalıverir. 
Sanatkârlığa talip olan asla vazgeçmez, geçemez de… Onun ruhuna işlemiştir. Arayışına devam edecektir.
Sanatın güzelliği de burada olsa gerek sanatkâr için hep güzelliklerle yad edilmek, okuyan, dinleyen seyreden için eğlenmek, bilgilenmek, hüzünlenmek gibi paha biçilmez karşılığı vardır.
Emek ne güzel, sabır ne güzel, insanı değerli kılan esaslardan değil midir?
Ve bu güzelliklerle ortaya bir sanat eseri koyabilmek, üstelik ardınızdan sizi hayırla yad edecek binlerce sanatseverin olduğunu bilmek. Bir beşer için bu ne güzel bir saadettir. 
Bu akıbete sahip olabilmek emeğe de sabra değer. 
Kim bilir belki de büyük sanatkârlar bu sebeplerle sonu hoş olan zora talip oluyorlardır.