Sevgili okuyucularımız; çok yönlü sanatı ve içten sevecen yaklaşımlarıyla Sanatçı Yeşim Kale ile sanatına dair yaptığım röportajı siz değerli okuyucularımız ile paylaşmak isterim...

Pandemi dönemi sanatseverlerin beğenisine sunduğu “Renklerin Aşkı” adını verdiği ilk Solo Sergisi ile dikkat çeken Yeşim Kale konuğum oldu. Kendi takı tasarımları ve yaptığı resimlerle ilginç bir tarz sergileyen Kale ile resimleri ve sergisi hakkında keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.  Sayın Yeşim Kale’nin vereceği cevaplar sanatseverlerini memnun edeceğini biliyor ve kendisine başarılar diliyorum...

Sorularıma başlamadan önce; Teknolojinin geliştiği ve evrildiği, aslonan ve sanal gerçeklik arasındaki farkı anlamaya çalıştığımız şu dönemde Sanatçı Yeşim Kale kendisine renkler ile Çağdaş Sanatın dışavurumunu soyut objelerle "başka" bir dünya çizerek kendisine bir kaçış yarattığını söylüyor. İzleyiciyle arasındaki köprüyü “Tuvalimdeki her şey benden özgün bir görüntü olmalıydı ama seyredenlerin de kendinden bir şeyler bulması ve iletişim kurması için bildikleri öğeleri içermeliydi” diyerek özetleyen sanatçı “Renklerin Aşkıyla” kendimizi tanıyabiliriz. Tıpkı aşıkların birbirine ayna olması gibi.” sözleriyle serginin adına naif bir gönderme yapıyor. 

-Yeşim Hanım merhaba...Nasılsınız? Sizi tanıyabilir miyiz? Öncelikle Resim yapma sanatına ne zaman başladınız?

Merhaba Zambak Hanım, Mesleğim diş hekimliği... Bu sene mezuniyetimin 25. yılını doldurdum. Ancak, beş yıldır meslek pratiğini yapmıyorum. 2015 yılında babamın vefatından sonra, tasarım ve sanat ile profesyonel olarak ilgilenmeye karar verdim. Daha önceleri de kitap yazıyor, web sitesi açıp kültür ve sanat paylaşımları yapıyor, fotoğraf, dijital desen tasarımı ve takı tasarımıyla hobi olarak ilgileniyor, çalışma hayatımın stresli günlerini bu şekilde atlatıyordum. Ancak istediğim kadar vakit ayıramıyordum. Bu yüzden, profesyonel olarak ilgilenemedim. Meslek pratiğini bıraktıktan sonra, iki yıl boyunca temel resim ve mücevher tasarım eğitimi aldım. Bu eğitimleri alırken, resim tekniklerini de öğrendim. Kendi tasarım firmamı kurdum ve internetten online olarak satış yapmaya başladım. Bütün bunlar arasında Avrupa’nın sanat şehirlerine seyahat edip müze ve galeri geziyordum. Altı ay önce aniden tuval boyamak arzusuyla uyandım. 140x140cm lik  ilk tuvalimi alıp boyayarak resim sanatına başladım.

-Sanat hayatınız ne zaman başladı? Sizi resim sanatçısı olmaya yönlendiren ne ve kim olmuştu? Okuyucularımıza bahsederseniz duyarlılığınızda önem arz edecektir...  

Sanat hayatım aslında çocukluğumda başladı diyebilirim. Babam boş zamanlarında, büyük tuvallere resim yapardı. Hatta tuval bezini kendisi yapar, kasnağa geçirir, yağlı boyayla harika manzaralar yapardı. Annem de onu destekler, babam resim yaparken  sessiz olmamız şartıyla babamızı izlememize izin verirdi. Onun boyalarını da incelerdik. Tabloları hala duvarımızda asılıdır. Fakat işlerinin çokluğu yüzünden resim yapmayı bıraktı. Okulda da resim derslerimiz vardı. Ayrıca evimizin iç dekorasyonda da tavanlara özel olarak yağlı boya resimler yaptırılmıştı. Sonra seyahatlerimde gördüğüm mimari ve sanat eserleri beni müthiş etkiledi. Sanatın dışında değildim hiç bir zaman... Sanat iç dünyamda hep yer etmişti ve ben yeteneğimin farkına varınca, altı ay önce büyük tuvallere resim yapmaya başladım.

-Ressam olmak için eğitim almak gerekiyor mu? Yoksa yetenek daha mı ön planda oluyor? Siz eğitim aldınız mı?

Eğitim her meslekte gerekli... Bunu en fazla savunanlardan biriyim. Ancak çok özel durumlarda, yetenek ön plana geçer. Özellikle sanatta yetenek çok önemli...

Şu anda teknoloji eğitimde büyük kolaylıklar sağladı. İnsanlar bir Sanat Akademisine gitmeden de resim yapabiliyor. Malzemeler pratikleşti. Hobi olarak başlayan çoğu kişi, sanata yönelip profesyonel ressamlar kadar isim yapabiliyor.

Ben Akademili değilim, ancak iki yıl boyunca temel resim eğitimi aldım, ayrıca sanat tarihi konusunda da kendimi yetiştirdim. Yurtdışında sanat müzelerinde bulundum ve mücevher konusunda tasarım ve çizim eğitimi aldım.

-Farklı türlerde çalışmalarınız var... nasıl bir duygu ile çalışmalar yapıyorsunuz? Çalışmalarınız ile vermek istediğiniz mesaj nedir?

Soyut çalışıyorum. Resimlerimin özgün olmasına ve benden geleceğe mesajlar taşımasına dikkat ediyorum. Arka planda renklerimle ve kendi tekniğimle doku oluştururken, ön planda figür ve sembollerle çalışıyorum. Kompozisyonlar doğaçlama oluşuyor. Bazen renklerin birleşimlerinden şekillerle yeni ve benzersiz kompozisyonlar da oluşabiliyor. Planlamıyorum, o anda ne hissediyorsam tuvalde o renkler ve oluşumlar beliriyor. Bir tür kuantum etkisi diyebiliriz buna...

-Tarzınıza dair etkilendiğiniz bir sanatçı var mı? Türkiye’de ve Dünya’da örnek aldığınız ve beğendiğiniz sanatçılar kimlerdir?

Çok fazla... Çok müze gezdim ve bütün büyük sanatçıların eserlerini yakından gördüm. İsimlerini sayarsam bütün sanat tarihini yazmamız gerekir. Hepsi de kendi dönemlerinde etkili sanatçılar... Fakat, kendi çalışmalarımla ilgili soruyorsanız; Richter’in renkleri ve Pollock’ın soyut çalışmaları bana ilham veriyor. Klimt’in desenleri, Picasso’nun kübist figürleri, Miro’nun çocuk masumiyetindeki çizgileri, Monet’nin çiçekleri mesela... Magritte’in de yüzü olmayan figürlerini seviyorum. Milano’da Novacento Müzesi’nde gördüğüm İtalyan Futurist sanatçılardan da çok etkilendim. Giorgio de Chirico, Umberto Bocciani gibi...  Türkiye’de de sanatından etkilendiğim ressamlar var. Bunların başında Ahmet Güneştekin geliyor. Renkleri, çalışkanlığı, duruşuyla örnek alırım. Ekrem Yalçındağ, Kenan Işık, Utku Varlık resimlerini severek takip ediyorum. Maria Kılıçoğlu, Nilay Özenbay, Bubi, Seçkin Pirim’in heykellerini çok seviyorum. Ayrıca Özge Kahraman’ın pointilizm ile yaptığı mağara resimlerini de takip ederim. Hatta bir koleksiyoner olarak ilk eseri ondan aldım. 

-“Ulaşılabilir ve özgün sanat” deyimiyle kısa sürede eserler yapmış ve sergilere katılmışsınız... hangi sergilere katılım sağladınız?

Altı ay içinde dokuz karma sergiye katıldım, ilk kişisel sergimi açtım ve Paris’te Grand Palais’de Şubat ayında  gerçekleşecek olan 600 sanatçının katıldığı bir sergiye de kaydımı yaptırdım.

Karma Sergiler; La Visione Art Gallery “Love To Her” 07-17 Eylül 2020, Galery Next “Shiny” 13-20 Ekim 2020, Galery Next “Splendid II” 27 Ekim-03 Kasım 2020,

La Visione Art Gallery “Chance” 05 Kasım-15 Kasım 2020, La Vision Art Gallery “The Memories” 17 Kasım-27 Kasım 2020, La Vision Art Gallery “The Opportunity” 11 Aralık –21Aralık 2020, Galery Next “New Year Hope” 22 Aralık-30 Aralık 2020

Galerie de Colombier Paris“Hello Christmas” 21-31 Aralık 2020, La Vision Art Gallery “Golden Year” 23 Aralık 2020-02 Ocak 2021 

Kişisel Sergiler; La Vision Art Gallery “Renklerin Aşkı” 30 Kasım-09 Aralık 2020

-Resimlerinizin konusunu seçerken faydalandığınız veriler nelerdir?

Öncelikle renkler... Konudan önce geliyor. Renklerle arka planımı yaptığımda, karşısına oturup tek tek oluşan şekilleri inceliyorum. Eğer bana yakın hissettiğim ve bir kompozisyon çıkarabileceğim öğeler varsa, konuyu bu belirliyor. Bu bir aşk hikayesi de olabiliyor, sosyal bir olay da... Bazen de eğer konuyu renkler fısıldamıyorsa, o zaman semboller beni çağırıyor demektir. Çeşitli sembollerle tablomu tamamlıyorum.

-Kişisel serginiz de resimleriniz dışında sergilenen neler vardı?

Mücevher ve takı tasarımlarıma da yer verdik. Bunlar da yine takılabilir soyut ve sembol tasarımlardı.

-Resim alanında kendini geliştirmek isteyen kişilere ne tür önerilerde bulunursunuz?

Öncelikle bir sanat kültürünün oluşması şart... Çok okusunlar, araştırsınlar, imkan buldukça gerek yurtiçinde ve yurtdışındaki müzeleri, sanat galerilerini gezsinler. Çok pratik yapsınlar, elleri ve gözleri resime alışmalı... Kopyalamasınlar, pinterestten bakıp yaptıkları resimlerle sergiye katılıyorlar, halbuki özgün veya kendilerinden bir şeyler kattıkları çalışmalar acemice de olsa daha değerlidir. El pratiği için ünlü ressamları taklit edebilirler ama bunu alışkanlık haline getirmemeli ve kopya ile sanat piyasasında adı duyulmamalı... Kendi eserlerini ortaya çıkarmalılar... 

Malzemelerini iyi tanımalı ve kullanmalılar... Sadece satış odaklı değil, marka olma ve sanatta vizyonu olma gibi özellikleri de olmalı...

-Pandemi dönemi açmış olduğunuz solo serginiz sanatsal gelişiminize etkili ve faydalı oldu mu?

Tabii ki... Benim için çok önemliydi. Çok hızlı ve fazla sayıda eser çalışmıştım ve sanatımı bir an önce paylaşmak istiyordum. 2021’i bekleyebilirdim ancak ben sergi pratiği yapmadan ve aktif olarak çalışmadan sanat piyasasında sıradan bir ressam olarak kalınacağını düşünenlerdenim. Dikkate alınmak istiyorsanız, sanatınızı göstermek zorundasınız. O yüzden sergiler benim için önemli... Pandemi bir mazeret olmamalı...

-Türkiye’de katılmış olduğunuz sergilerde eserlerinize dair duyarlılığı nasıl görüyorsunuz? 

                                                                                     

Eserlerime bakanların ilk dikkatini çeken renklerim ve tabloların yüksek enerjisi... Çünkü ben kendi enerjimi aktarıyorum tuvallere... Onların bana bunu sözlerle dile getirmesi, izleyiciyle güzel bir iletişim kurabildiğimizin ispatı...

-Sizin bir de yazar yönünüz var... eğitim döneminizde şiir ve makale yazma merakınız ile çeşitli dergi ve gazetelerde makaleleriniz yayımlanmış. Sonrasında kitaplar yazmışsınız bize bu yönünüzden bahseder misiniz?

Yazarlık benim paralel evrenim... Orada farklı bir dünya var, kelimelerin ruhu var ve beni çok etkiliyor. Hikayelerimde yaşattığım inişli çıkışlı hayatları okuyucu çok seviyor. Genellikle hikayelerimden bölümleri sosyal medyada paylaşıyorum ve interaktif olarak okuyucuyu da yazma işine katmış oluyorum. Onlar hikaye bitmeden bir sürü varsayım üretiyorlar ve heyecanlanıyorlar. Ama hikaye her zaman yazarının son sözüyle biter. Bunu seviyorum. Yazı projelerime de devam ediyorum. Şiir çok severim. Özellikle aşk ve tasavvuf şiirlerini...Turgut Uyar, Cemal Süreya, Mevlana, Yunus Emre, Edgar Allen Poe, Aragon, Edip Cansever, Cahit Zarifoğlu, Abidin Dino vb şairlerin şiirlerini okurum. Edebiyat da bir tür soyut sanattır, soyut olan her şey beni kendine çeker. Belki de bu yüzden, resimi, heykeli, müziği, yazmayı ve  sosyal medyayı kullanmayı seviyorum.

-Mücevher tasarımcılığı nasıl oldu? Nerelerde eğitim aldınız ve kendi markanızı oluşturdunuz?

Çocukluğumdan beri kendi takılarımı yapardım ve ailemin kadınları da mücevher sever... Ama asıl ilgim @mucevher_magazin bloguyla başladı. Yine yurtiçindeki ve yurtdışındaki mücevher fuarlarına gittim. Murat Niş ve Yeşim Yüksek’ten temel kuyumculuk eğitimini aldım, Sabrina Fresko’nun “takılabilir heykeller” workshoplarına katıldım. Mum ve metale mesleğimden alışığım zaten, öğrenmem zor olmadı... Ayrıca HRD Antwerb’in mücevher tasarımı çizimi ve pırlanta kurslarına katıldım. Bunun yanısıra bilgisayar teknolojisi için de Mücevher Akademisinden matrix ve zbrush eğitimlerimi de aldım.

-Yurt dışında sergiye katılımınız var mı?

Evet, Paris’te Galerie du Colombier’de bir karma sergiye katıldım, ayrıca Grand Palais’de bir sergiye daha katılacağım.

-Sanatınızın kategorik olarak tanıtımını yaptığınız medya hesabınız var mı? Faydalı oluyor mu?

Evet resimlerimin tanıtımını @yesimkaleofficial adlı hesabımdan yapıyorum. Ayrıca iaafonline sitesinden de hem sergiliyor hem de online satışını yapıyoruz.

-Yaptığınız sanat eserleri ilgi görüyor mu? Tabii ki manevi değerinin dışında maddi olarak da faydalı oluyor mu?

Daha yoğun satış için çok erken... Van Gogh bile hayatı boyunca tek bir eser satmış, ölümünden sonra eserleri değerli olmuş. Arkadaşlarım ve ailemden satın alanlar oldu. Ayrıca yurtdışından ve online olarak soranlar da oluyor. Ancak ben şuna çok inanıyorum. Sanatta Resimlerinizi ve isminizi duyurmanız için, tarzınızın anlaşılması ve sevilmesi için süreye ihtiyacınız var. Diş hekimi olarak bir muayenehane açtığınızda, tanınma ve alışılma süreniz en az beş yıldır. Sanatta bu daha uzun sürebilir. Ancak, iyi bir sanat danışmanıyla çalıştığınızda, fuarlara ve sergilere katıldığınızda, koleksiyonerlerin ve galerilerin dikkatini çeker, daha hızlı bilinir olabilirsiniz. Ama eserlerinizde dikkat çekici, özgün bir farklılık olmalı... Aslında sanat, para kazanma amacıyla yapılmaz. Önce sanatçının yaptığı eserin piyasada bir değeri oluşur, sonra talep hızlı bir şekilde artar. Bu konuda bilinçli ve hazırlıklı olduğum için herhangi bir endişem yok.

-Sanatınıza dair ödüllerle onurlandırıldınız mı? Bahseder misiniz?

Ben yarışmalara inanmam. Başkalarıyla rekabeti sevmem. Sanatımı da belli sayıda, görüşte ve bilgide bir jüri önünde sunmam. Sonuç olarak sergiliyorum, mutlaka sanatla ilgili insanlar ve sanat danışmanları ilgilenecektir. Kimse sektöründen kopmaz, mutlaka görür, bakar ve kendilerine göre değerlendirirler.

-Sanatseverlere bilgi olması için yakın zamanda gerçekleştirmeyi düşündüğünüz yeni bir proje veya sergi var mı?

2021 yılı için yine İstanbul ve Paris’te karma sergiler olacak. Paris Grand Palais’te üç eserim sergilenecek. Mayıs ayında İAAF Sanat Fuarı var. Okullar yaz tatiline girmeden bir kişisel sergi daha yapmayı düşünüyorum. Satış olursa gelirin yarısını resim yapmak isteyen gençlere malzeme almak için ayırıyorum. Normalde de bu konuda yardımcı olduğum amatörce resim yapan  yetenekli dört üniversite öğrencisiyle iletişimdeyim. İhtiyaçları oldukça resim malzemesi gönderiyorum.

-Son olarak eklemek istedikleriniz?

İnsanlar kendilerini tanımalı ve kendilerinde varolan kapalı kapıları açmalı...Yetenek farklı alanlarda herkeste mevcuttur çünkü insan çok özel bir varlıktır. İçinde hem maddi alanı hem de maneviyatı barındırır. Önemli olan bireyselliklerinin farkında olup yeteneklerini keşfedip o alanlarda kendilerini eğitmeleridir. Çalışmak ama bilinçli çalışmak en önemli unsurdur. Boş konuşmalar, dedikodu ve işsizlik zaman kaybıdır. Yaradan tarafından,  İnsana, yetenek dediğimiz pek çok hediye verilmiştir, bu hediyeleri kabul etmeli ve geliştirmelidir. Sanat kültürü çocuk yaşlarda başlar, o yüzden çocuğa önce sanat eğitimi verilmelidir. Size ve Önce Vatan’a teşekkür ederim.