Sevgili okuyucularımız sanatçı Melis Özler ile sanatına dair yaptığım röportajı siz değerli okuyucularımız ile paylaşmak isterim...
Melis Hanım “Öncelikle yaşadığımız Pandemili dönemde mesleğinize dair yapmış olduğumuz röportajın ışık tutması dileğimle” diyor ve teşekkür ediyorum... şimdi size sorularımı yöneltiyorum...
Merhaba Melis Hanım... Nasılsınız? Öncelikle okurlarımızın sizi daha iyi tanımaları için Melis Özler kimdir? Özetleyebilir misiniz?
Merhaba Zambak Hanım, iyiyim teşekkür ederim, dilerim siz de iyisinizdir. Elbette. Ben kendimi temelde üretmeyi seven ve kendini olabildiğince fazla alanda geliştirmeye çalışan bir insan olarak tanımlıyorum. Bir insanın birden fazla alanda başarılı olabileceğine inanıyorum, kendime de bu düşünce yapısına bağlı kalarak yatırım yapıyorum. 23 yaşındayım, Galatasaray Lisesi ve Koç Üniversitesi’nde eğitim aldım. Kimya ve biyoloji mühendisiyim, şu anda da gıda aromaları üreten bir firmada ARGE mühendisi olarak çalışıyorum. Yaptığım iş de aslında kimyasalların bir araya geldiğinde oluşturduğu koku ve tatların tasarımları ile ilgili olduğu için bir yandan koku ve tat algımı geliştirirken bir yandan da üretebilmemi sağlıyor. Mühendisliğin yanı sıra resim, heykel, dublaj, şan ve edebiyat ile de hem kendimi beslemeye hem de üretmeye çabalıyorum diyebiliriz.
Siz resim dışında heykel de yapan bir sanatçısınız... Okuyucularımıza bu yönünüzden de bahseder misiniz?
Her sanat dalının kendine ait bir üslubu ve karakteri var. Ben kilden heykeller yapıyorum, bu sebeple benim için heykel ilk başlarda şekil verilmeye çok müsait fakat zamanla katılaşan ve katılaştıktan sonra da değişime müsaade etmeyen bir yapıya sahip; insan gibi yani. Çok değil, 2 sene oldu ben heykel çalışmaya başlayalı. Başlarda karşıma hep bir örnek koyup, onun taklidini yapmaya çalışıyordum, sonrasında kile, aklımdaki düşünceyi ya da içinde bulunduğum ruh halini yansıtacak şekilde biçim vermeye başladım. Bu sebeple yaptığım her heykeli de benim bir parçam olarak görüyorum.
Ayrıca “ne kadar pırıltısız görünse de herkesin anlatacak bir hikayesi vardır” dediğiniz bir cümle ile bize şiir yazma hikayenizi anlatır mısınız? “Kapıların Dışında” adlı şiir kitabınızda vermek istediğiniz bir mesaj mı?
Bu soruyu gerçekten çok sevdim. Benim “Kapıların Dışında” şiirim haricinde bütün şiirlerim lirik; yani hep bir kuyruk acısı, hep bir hayal kırıklığı, ayrılık, sıkıntılı bir durum var şiirlerimde. Şiir benim için kendini kelimelerle anlatma ama kimse tarafından anlaşılmama sanatı. Yaşadığımız bir duyguyu ifade etmezsek o duygu unutulur. Bu sebepten anlamlandıramadığım ya da taşıyamadığım duyguları kelimelere döküyorum fakat bunu yaparken okuyuculara da kendimi tamamen açmıyorum. Gayem anlaşılmak değil, anlatmak sadece.
Evet, ne kadar pırıltısız görünse de herkesin anlatacak bir hikayesi vardır. Fakat günümüzde o hikayeleri dinleyecek insan sayısı az olduğu gibi, anlatmaya enerjisi olan insan sayısı da az bence. Şiir az kelimeyle çok duygu aktarmak için çok güzel bir yoldu benim için, ben de senelerdir şiir yazarak anlatmaya devam ediyorum hikayemi.
“Kapıların Dışında” kitabım benim için çok değerli, o süreçte bana destek olan herkese minnettarım. Benimle 14 sene yaşamış olan kurt köpeğimin – ismi Monsieur- ölümü üstüne kitaba adını veren o şiiri yazmıştım. Sonra da o şiirle yarışmalara katıldım; insanlar okusun, görsün, hissetsin ne hissettiğimi diye. En açık şiirimdir benim. Herkes bir insanın bir hayvanı ne kadar çok sevebileceğini görsün istedim, Monsieur ölümsüz olsun istedim. Amacıma da ulaştığıma inanıyorum.
Çok yönlü bir sanatçı olarak almış olduğunuz eğitimle nasıl bir bağlantı kuruyorsunuz?
Benim sanatçı yönümü besleyen ve bu konuda beni eğiten, eğitmeye de devam eden ilk kişi babamdır. El becerisi çok gelişmiş bir insan ve çok güzel resim yapar. Kaç yaşındaydım hatırlamıyorum, 3 ya da 4 yaşında olmalıyım, o yağlıboyayla resim yaparken beni boyalarının bulunduğu masaya oturturdu, fırça nasıl tutulur gösterirdi, beraber yeni renkler üretirdik, ben onu hayran hayran izlerdim. Annem de inanılmaz bi sanat eseri yorumcusudur, şiirleri de tabloları da çok güzel ve özgün yorumlar. Her ikisi de çok yönlü insanlar; babam kimyager, annem biyolog. “Eğitim ailede başlar” derler, gerçekten çok doğru. Beni müze müze gezdirip yabancı sanatçıların eserleriyle, yaşadıkları şehirlerle tanıştırdılar. İyi ki varlar.
Okuyucularımız sizin resim yapma serüveninizi merak ediyor. Serginizin bir öyküsü ve sizi içine alan sıra dışı ruhu olmalı. Sanki upuzun bir hikayenin enstantaneleri gibi duran resimleriniz için neler söylemek istersiniz?
Dediğim gibi, her sanatın dalının kendine ait bir üslubu ve karakteri var. Resim de çok konuşan bir yapıya sahip bence. Resmi “Biraz ben susayım o konuşsun” düşüncesiyle yapıyorum. Dolayısıyla ortaya çıkan resimlerin bir hikayeden rastgele alınmış anlara benzemesi bana çok doğal geliyor. Aslında hikaye bana ait fakat bilinçaltım tarafından oluşturuluyor, çünkü bazen ben bile ortaya ne çıkardığımı anlamlandırmakta zorlanıyorum.
Ediniminizde resim, heykel ve şiir kısaca üçü birarada nasıl bir bağlantı içindeler?
Hepsinin temeli insanın kendini anlatma isteğine bağlanıyor. Resim yaşamaya ve her bakışta size yeni bir detay sunmaya devam ediyor. Heykel size onu yaparken nasıl hissettiğinizi hatırlatıyor. Şiir ise her okuduğunuzda sizi başka bir anıya gönderiyor. Zamanda yolculuk yaptıran bir üçlü benim için.
Eserlerinizin temasını oluştururken örnek aldığınız bir ressam var mı?
Hayır. Düşünce yapısına, yaşam tarzına ve sanatına hayran olduğum ve saygı duyduğum sanatçılar var, fakat ortaya bir eser çıkarırken tema duygularım oluyor. Bir sanat eserinin de temeline hayatı oturtması gerektiği kanısındayım.
Farklı türlerde çalışmalarınız var... nasıl bir duygu ile çalışmalar yapıyorsunuz? Çalışmalarınız ile vermek istediğiniz mesaj nedir?
Çok net bir ayrım olduğunu söyleyebilirim bu noktada. Ruh halim farketmeksizin resim yapabilirim, fakat heykeli kendimi anlamlandırmaya çalıştığımda yapıyor, şiiri de üzüldüğümde veya bana ağır gelen duyguları içimden atmak istediğimde yazıyorum. Bir mesaj vermek için yapmıyorum hiçbirini, zira insanlar onlarla açık açık konuşulduğunda bile kendi filtrelerinden geçirerek anlamaya eğilimliler. Ortaya bir çalışma çıkardıktan sonra insanların ona bakıp farklı çıkarımlar yapmaları, ortak bir mesaj etrafında toplanmalarından daha çok mutlu ediyor beni.
Sizi etkileyebilecek sanat eserleri ya da sanatçıları merak ediyoruz. Nasıl eserlerden haz duyarsınız?
Michelangelo’nun yeteneğine, Leonardo da Vinci’nin çok yönlülüğüne, Vincent Van Gogh’un çalışma azmine ve yaşam tarzına, Louise Bourgeois’nın cesaret ve yorumuna, Lev Tolstoy’un anlatım ustalığına, Molière adı ile tanıdığımız Jean-Baptiste Poquelin’in zekasına ve babamın bir eser gördüğünde “Ben bunu yaparım!” demesine hayranım. Bana haz veren sanat eseri değil aslında, o sanatçının o eseri nasıl yaptığı. Yani bir esere baktığımda sanatçının onu nasıl yaptığını anlamlandıramadığımda veya anlamlandırsam da tekniğin zorluğunu fark ettiğimde ciddi bir hayranlık duyuyorum. Bu durum edebiyatta da başıma gelebiliyor, “Bir düşünce nasıl bu kadar dallandırılarak okuyucuyu sarabilir?” diye düşündüren kitaplar oluyor.
Sanatın insan üzerindeki gücünden birkaç kelime ile bahseder misiniz?
Sanat bir ifade kabiliyeti bence. Gücü de buradan geliyor. Sizi başka insanlarla, onların yaşamlarıyla, duygularıyla, ruhlarıyla, hayata açtıkları pencerelerle tanıştırıyor. Doğa da bir sanatçı bana göre ve bizi etkileyen yine o ifade kabiliyeti.
Toplumların gelişmişlik düzeyi ile sanat arasında nasıl bir ilişki var?
Toplum dediğimiz yapı insanlardan meydana geliyor, bu sebeple insanların gelişmişlik düzeyi ve sanat arasındaki ilişkiyi sorgulamak daha doğru geliyor bana. Dediğim gibi, sanatı bir ifade kabiliyeti olarak yorumlarsak, kendini ifade edebilen ve tabi başkalarının ifadelerini de anlayabilen insanlardan ortaya “gelişmiş” olarak nitelendirebileceğimiz bir yapının çıkabileceğini düşünüyorum.
İnsan da bir sanat eseridir. İçine sevgi, emek, erdem ve merhamet konulursa bu sanat eseri (insan) daha da değerlenir. Siz sanatınızı ne ile yoğuruyorsunuz?
Bu noktada düşünce ayrılığı yaşadığımızı belirtmek isterim. İnsan bir sanat eseri değildir, insan bir sanat eserinin parçasıdır. Şu zamana kadar yaşanan tüm çatışma ve zorlukların temelinin buna bağlandığını düşünüyorum. Biz kendimizi farklı, üstün, alt tabaka, sıradan, inanılmaz, güzel, çirkin ve daha nice sıfatla nitelendirdiğimiz için hem kendi hayatımızı, hem başkalarının hayatını, hem beraber yaşadığımız diğer canlıları, hem de içinde bulunduğumuz doğayı kimi zaman kötü etkiliyor, kimi zaman ise hiçe sayıyoruz. İnsanın içine konması gereken ek bir şey yok, hepsi zaten içimizde ama mesele ortaya çıkarmak bence. Tüm çalışmalarımda güttüğüm amaç bu, olanı ortaya çıkarmak.
Yaptığınız sanat eserleri ilgi görüyor mu? Tabii ki manevi yönünün dışında maddi olarak da faydalı oluyor mu?
Hiçbir çalışmamı maddi bir kazanç sağlamak amacıyla yapmadım. Bu sergi benim katıldığım ilk sergi, ilk defa çalışmalarım satışa çıktı, nasıl sonuçlanacağına dair bir öngörüm yok ne yazık ki. Yaptığım çalışmalara ilgi gösterenler oluyor elbette. İlgi duydukları şeyin çalışmanın kendisinin yanı sıra çalışmayı ortaya çıkartan duygu ve düşüncenin olduğu kanısındayım. Renk seçimlerimi ve çalışma tarzımı da seviyorlar genelde.
Yönlü bir sanatçı olarak; sanatınıza dair projelerinizden bahseder misiniz?
Nihai bir hedefim var aslında, o hayal uğruna çabalıyorum uzun süredir ama söylersem ve başkası benim yerime o hedefi gerçekleştirirse çok üzülürüm, bu sebeple hayalimi kendime saklamayı tercih edeceğim. Sorunuza net bir cevap veremediğim için lütfen kusura bakmayın.
Sergi katılımız oldu mu? Eserleriniz sanatseverler tarafından nasıl değerlendirildi?
Çok büyük bir ilgi gördü, ben hiçbir beklenti oluşturmamaya çalışarak katıldım sergiye fakat o kadar çok beğenildi ki bir beklentim olsaydı da hayal kırıklığına uğramazdım. Aldığım yorumları heykel ve resim olarak iki kola ayırmak istiyorum. Heykellerimde yansıtmaya çalıştığımı insanlar çoğunlukla gördü ve ben o duyguları tanımadığım insanlara dahi aktarabilmekten büyük mutluluk duydum. Resimlerimi ise rüyalardan alıntılar olarak yorumladılar, renk tercihlerimi sevdiler. Bana yeni pencereler açtıkları için çok teşekkür ediyorum.
Pandemi dönemi katılmış olduğunuz serginin sanatsal duyarlılıklara etkisi oldu mu?
Bu dönemde dahi sanat sergilerinin devam ediyor olması, insanların yeni sanatçıları tanımak ve farklı ideolojilerle karşılaşmak için orada bulunmaları bence çok değerli. İnsanların sanata olan duyarlılıklarının sergiye çok büyük katkısı olduğuna inanıyorum.
Sanatınızın tanıtımını yaptığınız medya hesabınız var mı? Varsa faydalı oluyor mu?
Var elbette, «ayaklipinterest» adını verdiğim bir hesabım var, kardeşimle beraber koymuştuk adını, önüme çıkan her farklı şeyi yapmaya çalıştığım için böyle bir isim bulmuştuk. Sosyal medya insanın kendi markasını yaratıp yönettiği bir mecra benim açımdan. O hesabımda daha yalın, daha saydam bir yapı sergilediğimi düşünüyorum, bu nedenle en büyük faydayı ben kendimi olduğum gibi ortaya koyarak yine kendime sağlıyorum. Bir de haftalık olarak hazırlamaya çalıştığım, her hafta bir sanatçının hayat hikayesini araştırıp paylaştığım bir sanat bültenim var hesabımda paylaştığım, «Oturan Pazar» adını verdim o bültene de, malum yasaklardan dolayı hafta sonu evde oturduğumuz için. Araştırmalarımı insanlarla paylaşmak ve onları da bilgilendirerek onlara bir fayda sağlamak oldukça mutlu ediyor beni.
Sanatseverlere bilgi olması için yakın zamanda gerçekleştirmeyi düşündüğünüz yeni bir proje veya sergi katılımınız var mı?
İki sene sonra yeni bir şiir kitabı çıkarmak istiyorum. Fakat bunun dışında net bir bilgi vermem ne yazık ki mümkün değil şu anda.
Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Beni şu zamana kadar en çok zorlayan konu insanların bakış açısı oldu. “Sen mühendis misin, sanatçı mı?”, “Çok dallanıyorsun, yapma.”, “CV’ne ilgi alanlarını yazma, insanlar baktıklarında daha hayattan ne istediğini bulamamış bir insan görürler.”, “Melis de karalıyor bir şeyler.”, “Sen sanatçıysan, Michelangelo, da Vinci ne o zaman?”. Bunları söylüyorum, çünkü tek yaşayan ben değilim, biliyorum. İnanın, bu cümleler hayatımda en çok değer verdiğim insanlar tarafından söylendi bana. Hiçbirimizin hayatı kolay değil ve inanıyorum ki hepimiz elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. İnsanları yargılarken de aynı çabayı göstermemiz gerektiğini düşünüyor ve beni olduğum insan yapan herkese en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Sevgiyle kalın.