Bunlardan beklenen bir fayda da şudur: Zerre ve atomları nurlandırmak, ışıklandırmaktır. Onların âhiret âlemlerindeki yapılarına lâyık zerre ve atomlar hâline gelmeleridir. Bunun için canlı ve anlamlı bir hâl almalarıdır.
Sanki atomların; hayvanların/canlıların bedenlerini teşkil etmeleri, insan vücudunda yer almaları, hattâ bitkilerin cisimlerini meydana getirmeleri oralarda görevlendirilmeleri; onların oralarda terbiye olunmaları, oralarda bir öğrenci gibi ders görmeleri içindir.
Böylece hayvanlar, canlılar, insanlar ve bitkiler bünyelerinde yer alan atomlar için bir misafirhane, bir konukevidirler. Atomların içinde yer aldıkları varlıklar, canlı cansız maddeler onlar için eğitim gördükleri birer okuldur. Talim ve terbiye gördükleri birer kışladır.
Nitekim cansız atomlar onlara girerler. Adeta oralara kaydolurlar. Nurlanıp ışıklanırlar. Sonraki sonsuz âlem için burada bir güzel hazırlanırlar. Eğitim görürler. Sanki talim ve eğitime nâil olup erişirler. İncelik, güzellik ve letâfet kazanırlar.
Buralarda birer görevde bulunmakla Bekâ/Kalıcı âleme uygun bir durum kazanırlar. Bütün cüz ve parçalarıyla canlı olan âhiret ülkesinin zerre ve atomları olmak için liyakat ve uygunluk kazanırlar.
*
Atomların hareketlerinde şu amacın bulunması ne ile anlaşılır? Bu nasıl bilinir? Denirse, deriz ki:
Önce, bütün sanat eserleri hükmünde olan varlıkların hepsinin düzgün oluşlarıyla bilinir. Sanat eserleri yerinde olan tüm varlıkların faydası oluşlarıyla bilinir.
San'atlı bir şekilde yaratıcı olan San'atkâr Allahın gözettiği gayelerin saptanmasiyle bu gerçek bilinir. Çünkü en küçük bir şeye kapsamlı fayda ve gayeleri takan bir hikmet var.
Bu hikmet; kâinatın sel gibi akışı içinde en büyük faaliyet ve hareketlilik gösteren zerreleri başıboş koymaz. Hikmetli, gayeli nakışların ortaya çıkmasına vesile olan zerre ve atomların hareketlerini hikmetsiz, amaçsız bırakmaz. Hem en küçük yarattıkları görevlerinden ötürü ücretsiz maaşsız, gelişmeden mahrum ve yoksun bırakmaz.
Böyle bir hikmet, bir hâkimiyet; sayıca en çok olan asıl memurlarını, hizmetlilerini; elbette nursuz, ücretsiz bırakmaz.
İkinci olarak: Her işi hikmetle ve san'atla yapan Allah; unsur ve elementleri harekete geçiriyor. Onlara görev veriyor. Böylece mükemmellik ücreti olarak, onları madenler derecesine çıkarıyor. Madenlere mahsus, onlara has tesbih yapmalarını; yâni hâl diliyle yaratıcılarını övmelerini onlara bildiriyor.
Madenleri harekete geçiriyor. Onları görevlendiriyor. Bu suretle onlara bitkilere ait hayat mertebesinin makamını veriyor. Bitkileri rızık ediyor. Harekete geçiriyor. Görevlendiriyor. Böylece hayvanların güzellik derecelerini onlara ihsan ediyor, veriyor.
Hayvanlardaki yani canlılardaki zerreleri görevlendiriyor. Rızık yoluyla insan hayatı derecesine çıkarıyor.
İnsan vücudundaki zerreleri süze süze saflaştırıp arıtıyor. Bu şekilde onlara lütufta bulunmuş oluyor. Böylece onları dimağ, beyin ve kalbde yerleştiriyor. Onlara buralarda yer aldıkları gibi en ince, en zarif ve en hoş yerlerde makamlar veriyor.
İşte san'at ve hikmetle yaratıcı olan Allahın bütün bunları yapmasından bilinir ki, atomların hareketleri anlamsız değil. Şüphesiz kendilerine göre bir çeşit mükemmelliğe doğru koşturuyorlar.
Üçüncü olarak: Canlı cisimlerin atomları içinde bazı zerreler, parçacıklar vardır. Çekirdek ve tohumdaki gibi, bu bir kısım parçacıklar manevî bir nûra, ışığa, bir güzelliğe, bir üstün özelliğe kavuşturulmuşlardır. Bu öyle bir mazhariyet, nailiyet ve eriştirilmişliktir ki; bu, diğer zerrelere ve meselâ o koca ağaca bir ruh, bir sultan hükmüne geçer.
Büyük bir ağacın bütün zerreleri içinde bir kısım zerreler böyle bir mertebe ve dereceye çıkarlar.
Bu çıkışları, bu yükselişleri ancak o ağacın hayat tabakalarında çok devirler ve ince vazifeler görmesiyle olur.
Bu oluş da gösteriyor ki, san'at ve hikmetle yaratan Allahın emriyle yaratılış görevi içinde olan atomların çeşitli hareketlerine göre onlarda ilahî isimler tecellî etmiş ve görünmüş oluyorlar.
İşte bu da gösteriyor ki, zerre ve atomlar; ilahî isimlerin hesabına, onlar adına ve ilahî isimlerin şerefine olarak, birer mânevî letâfet, manevî güzellik hâlini alıyorlar.
Birer manevî nur hâline dönüşüyorlar. Birer makam sahibi oluyorlar. Birer manevî ders almış oluyorlar.