Ve dikkat edilmesi icap eden ikinci husus ise sanatın ne olduğunun doğru anlaşılmasıdır.
Dikkat edilirse görülecektir ki bu manada sanatkâr pek nadir görülebilmektedir.
Bazı bestekâr, mimar, şair, romancı, enstrüman icracılarından bahsetmek mümkün olmakla beraber sayılar tatminkar değildir.
Umumiyetle taklitçi kalmak, kendini aşamamak, bilinenin dışında bir teşebbüste bulunmamak veya bulunamamak durumundadır.
Farklı bir şeyler yapabilmeyi düşünmekten ziyade günü kurtarma sevdası veya mecburiyetiyle bilinenin bezerini tatbik etmeye devam etmektedir
Daha önce başkaları tarafından vaaz edilmiş temel esaslar, başka türlüsü asla olamazmış anlayışı içinde devam eder gider.
Hür iradeyi harekete geçirmek zaten pek kolay olmaz, tekelleşme veya piyasayı elinde tutanlar asla fırsat vermez.
Sanatın ne olduğu hususu zaten pek bilinmez, tartışılmaz, bilmek, anlamak gibi bir gayrette yoktur.
Yetkili etkili birilerinin izin vermesi veya kapı aralaması lazım gelir. Malumdur ki tarihte pek çok sanatkâr ve ilim erbabı iradesini işletmiş olmanın bedelini canıyla ödemiştir
Bazı şahıs veya kurumlar her şeyi yapabilirler ama başkalarının yapması kabul edilemez. Bilgiden ziyade gücün hâkimiyeti söz konusudur. Bazılarının eserleri harikulade şeklinde sunulurken çok daha üstün ve başarılı olanının yolu kesilir.
Keşfedilmesi ölümünden çok sonra belki…
Sanat esas itibariyle bilgi ve bilginin ışığında hakikati tesbit ve takdimi icabettirmesine rağmen bilgi ve hakikatten bihaber olanlar sahayı işgal ettiklerinden dolayı imkân zaman ve zemin kalmaz.
Şekilsiz yeni mimari yapılar, usulsüz müzik eserleri, vezinsiz şiirler gerçek olanı gölgeleyiverir.
Estetik kaygusu kalmadığı gibi, kısa ve öz ifade de kalmamıştır. Ne gariptir ki kılık kıyafetimize de sinmiştir bütün bunlar. Zarafeti de bu gidişat imha etmiştir.
Sanatın layıkıyla işlenip icra edilmediği zamanlarda güzellikler yok olmaya başlamaktadır.
En ön saflarda bulunanlar dahi maalesef külhani tavırlarla meramlarını ifadeye gayret etmekten çekinmemektedirler.
Milletin önüne konulan, maalesef çoğunluğunda itiraz edemediği sanatçılara bakınız, her sahasında da aynı manzara görünmektedir.
İnsanı aşka, şevke, tefekküre, heyecana götüren kırıntıların bile olmadığı görülmektedir.
Kalitenin devamlı alçalması devam ederken ilimde sanatta yükselme ne kadar mümkün olabilir ki.
Oysa bu konuların önü açılmalı, gereken destek verilmelidir. Bu ülke insanın içinde imkân verilmesi halinde çok yüksek seviyede eserler ortaya koyabileceğine hiç şüphe yoktur.
Yüzlerce yıl önce bunları basarmış olan ecdadın varisleri neden yapamasın ki. Eğer geçmişte var olduğu yazılı kaynaklar yalan uydurma değilse, bu gün niçin olmasın.
Sanatın ne olduğunu anlamak, eserin ne manaya geldiğini kavramak şu an o günlerden daha kolay ve rahattır.
Yeter ki hakiki manasıyla sanatın var olmasını isteyelim sanatkârı hür iradesiyle baş başa bırakalım.
Mal mülk yığmak, bizi millet yapmaz. Bizi değerli kılacak olan ilim ve sanattır. Yüzlerce sene geçmiş olmasına rağmen hâlâ Yunus’la övünürüz, Sinan’la övünürüz.