En ince teferruatına kadar dikkat eder. Yanlışsız, eksiksiz, ifa etmek, dikkat çekici ve cazip kılmak gibi hususlara dikkat eder, estetik özellikli olması hususunda da azami gayret gösterir.
Her hangi bir sözü çok farklı şekillerde ifade etmek mümkün olmakla beraber sanatkâr hassasiyeti, az, öz, manidar kılmak, belki bir espri katmak, özünü kaybetmeyecek şekilde ve başka türlü de anlaşılabilir kılmak isteyebilir.
Tiyatro eserlerinde, romanlarda, hikâyelerde, şarkılarda, şiirlerde örneklerini görmek mümkündür.
Sanatkârda bilgi arttıkça eserlerinde muhasebe de o nispette artacaktır. Zira hep başka türlüsü de mümkündür. Hep en iyisini, en doğrusunu, en güzelini vücuda getirmek gibi bir hassasiyet gözetilecektir.
Dikkat edilirse görülecektir ki yüzlerce şiiri olan bir şairin çoğunluğun kabullendiği şairin künyesiyle beraber zikrettiği şiir sayısı üç beş tanedir. Sevenini de sevmeyenini de hakkını teslim etmek mecburiyetinde bırakır o şiirler.
Yazıldığı zamanı, sonraki yılları, içinde bulunduğu şartları konu hassasiyetleri o tür şiirlerde daha çok dikkate alınmış olup, muhasebesi diğerlerinden ziyade yapılmıştır.
Bu manada var edilmiş eserler hep azdır. Okuyucusu, seveni ise daima çoktur.
Sanatın belki de bütün ülkelerde ziyadesiyle önem arz etmesinin sebeplerinden biri ve bekli de birincisi içinde bulunduğu cemiyette birliği bütünlüğü tesis ediyor olmasıdır.
Pek çok bakımdan biriyle benzerlikleri olmayan, bir birini zıddı görüş ve düşünüşlere sahip kimselerin bir sanat eserinin etrafında fevkalade samimi ve hoş bir manzara oluşturduklarına şahit olmuşuzdur.
Bu tarzda güçlü eserler pek kolay çıkmaz. ‘Elbette popülariteden bahsetmiyoruz.’ Bilgi, tecrübe, emek, tefekkür, muhasebe gibi hususlarla beraber konuyu tesbit edebilmek de çok önemli. Hem içinde yaşanılan anı hem de yıllar sonrasını kapsayıcı bir eser vücuda getirebilmek zorun da zorudur.
Sanat sahasında eser veren binlerce kişiden kaçını hatırlayabiliriz ki. Yüz yıllık bir zaman dilimi alıp, araştırıp baktığımızda, sanatın çeşitli dallarında eser vermiş binlercesini görebiliriz.
Fakat tatminkâr olanı, kalıcı olanı gelecek ‘belki’ yüz yıllara ulaşabilecek özellikte olanı Karacaoğlan, Yunus Emre, Fuzuli, Abdülkadir Meragi, Buhurizade Mustafa Itrî, Mimar Sinan ve bezerleri gibi bu günden yarına ne kadar sanatkâr çıkabilir ki.
Elbette sanatkârın yanında bazen devlet, bazen de bir takım kurumlar yer almalı destek vermelidir ki olabilme çıkabilme şansı artsın.
Sanatkârın varolabilmesi için kapı aralamasını beklediklerimiz ne yazık ki meşguller. Kendilerinden sanata kültüre dair beklentilere cevap teşkil edecek bir beyan işitemiyoruz.
Bekli de ilgisiz kalmaları daha hayırlıdır. Sanat, gerçek sanat eseri verebilme ortamı da görünmüyor zaten. Hani bir söz vardır ‘körler sağırlar bir birini ağırlar‘ gibi. Böyle bir mecburiyette varken aradığımız sanatın var olabilmesi şimdilik hayal.
Şurası muhakkak ki, günü geldiğinde ihtiyacı karşılayacak memnuniyet ve hayranlıkla eserlerini takip edeceğimiz sanatkârlar eserleriyle var olacaktır.
İnanıyorum ki yüzlerce yıldır eserleri hayranlıkla, zevkle, benimsenip takip edilen o büyük sanatkârlar giderlerken ilham perilerini götürmemişlerdir. Ve geleceğin sanatkârlarına o ilham perileri yine yol göstermeye devam edeceklerdir.
Bu konulara gönül vermişlerin, bilgi bahçelerini gezinmeleri, tefekkürü ihmal etmemeleri halinde, muhakeme ve muhasebelerini işletebilecekleri günler gelecektir.