SANAT MEDENİYET BELGESİDİR

Abone Ol
Gerek hal ve hareketler, gerekse sözler ezberin tezahürü gibi görünse de esas itibariyle zaman içinde şekillenmiş test edilmiş hususlardır.
Kültür dediğimiz, görenek, gelenek dediğimiz temel prensipler uzun zamanların eseri olarak vücut bulur. Kişiler davranışlarından anlaşılır ve nasıl bir kültür ve medeniyete sahip oldukları görülür..
Dolayısıyla ‘milleti’ bu esaslarla değerlendiririz.
Sanat medeniyetimizin belgesi olarak bizi ifade eder. En basit sohbetlerde bile görgü penceresi bize manzaranın görünmeyen ama var ve güzel olan temellerini hissettirir.
Geçmiş yüzyıllarda batılı mütefekkir, seyyah, yazar ve çizerlerinin eserlerinde kendi ecdadımızı bu manada gayet net görürüz. 
Çünkü sanatın zirvede olduğu ilmin, irfanın örnek teşkil edecek seviyelerde bulunduğu açıkça ifade edilmiştir.
Sanat dili zenginleştirir, eşyaya estetik özellikler katar, düşünme ufkunu genişletir. Olması gerekeni ifade etme sorumluluğu taşır ve bunun gerçekleşebilmesi için gayret gösterir.
Sanatkâr arının binlerce çiçekten derlediği bal mesabesinde eser verme azmini taşır.
Herhangi bir şehrimizi değerli kılan esasların başında orada vücut bulmuş sanat eserleri gelir. Nasıl ki horon, zeybek, halay ve benzer folklorik hareketler, bize aidiyetlerini ifade ediyor, daha geniş manada sanat eserleri milletin bütününün imzasını taşır.
Bunun ne kadar gelişmiş ne kadar revaçta olduğu ilerleme gelişme hususunda açık bilgi ve belge mahiyetindedir.
Bir yerde Bakî, Fuzulî, Şeyh Galip, Farabî, İbni Sina, Mimar Sinan ve benzerleri anılıyorsa hiç şüphesiz bizden bahsedilmektedir. 
Eğer burada saydığımız isimlere ilave edebileceğimiz yeni yetişmiş sanatkârlarımız varsa demek ki seviye en azından muhafaza ediliyor demektir. Yoksa zaman heba edilmektedir. 
Bu durumda başkalarının eserleriyle kendinizi ifadeye mecbur kalmışsınızdır.
Evet, İngiliz oyunu oynamaya, fansız şiiri ve Rus romanı okumaya devam…
Günümüz insanı her zamankinden fazla maddeci bir anlayış içinde taş üstüne taş yığmaya gayret ederken milli kültüre ve sanata sırtını dönmüş, kulaklarını tıkamış, gözünü yummuş bir vaziyettedir.
Dil giderek bozulmakta, gelenek ve görenekler hayatımızdan çekilip yokluğa gömülmekte olmasına rağmen kimse umursamamaktadır.
Hatta bu garip gidişatı bilerek veya bilmeyerek desteklemektedir. En millici geçinenlerin bile umursamadıkları bu gidiş maalesef hoş görülebilir bir durum olmasa gerektir.
Oysa gerçek kültür ve medeniyetin esasları itibariyle sanatın var olması, bir birimizle konuşabilmeyi anlaşabilmeyi kolaylaştıracak millet olmamızı birlik olmamızı temin edecek esaslardır. 
İtişmelerin, didişmelerin fayda sağladığı hiçbir zaman görülmemiştir. Hiç şüphe yok ki herkes her konuda aynı kanaatte olmayacak, fikir ayrılıkları bulunacaktır ki bu zenginliğin ifadesidir. Ancak tartışılabilir olması halinde fayda sağlayacaktır.
Yoksa dediğim dedik zihniyetiyle dayatmacı emrivakiler hem bu anlayışın sahiplerini hemde bütün bir milleti hüsrana uğratır.
Çünkü bu anlayış ne ilmi bir değer taşır nede uzun yıllara dayalı tefekkür neticesi meydana gelmiştir.
Zaman içinde bunların yanlışlığı anlaşılacaktır fakat pişmanlık fayda etmeyecektir.