SANAL VE ÇİZGİ FİLM MÜCEDDİDİ!... (9)

Abone Ol

31 Mart Vak’ası üzerine, Hüseyin Hilmi Paşa’nın istifasıyla boşalan Sadrazamlığa, yeni kabineyi kurmaya Tevfik Paşa me’mur edilmişti. Bu kabine’de, Dâhiliye ve Harbiye Nazırlığını da Dömeke Kahramanı, Müşir, (Mareşal) Edhem Paşa deruhte edecekti.
İsyanı bastırma, asîleri te’dip, İstanbul’da, huzur, sükûn ve bozulan asâyişi te’min etmek maksadıyla, Sergüzeşti’lerden, Hüsnü Paşa komutasındaki, Selânik ve Rumeli’nin diğer ba’zı şehirlerinden, “Hareket Ordusu” adı verilen bir askerî birlik İstanbul’a müteveccihen hareket ettiriliyor.
Gûyâ, isyanı bastırmak için İstanbul üzerine yürütülen bu ordu, meşrû ve salâhiyet sahibi hiçbir makamdan herhangi bir emir ve ta’limat almamış, Hüsnü Haşa ve arkadaşlarının, sergüzeşti ve keyfî tasarrufları.. Bu ise, zâten başlı başına bir isyan hareketi, en azından bir nizamsızlık değil mi?..
Hareket Ordusu devşirilirken, ast rütbeli subaylarla nefer ve erbaşlara, “Pây-i Taht İstanbul’da Müslüman’ların Halifesi, Osmanlı’nın Pâdişâhı, Türk’lerin Hâkânı Efendimiz, Osmanlı’nın Taht’ı, Devlet-i Aliyye’miz, tehlikededir, devletimizi, Pâdişahımızı korumak için İstanbul’a hareket ediyoruz,” denilmişti.
Hareket Ordusu’nda nizâmî askerlerin dışında, keçe külahlı çapulcular, Sırp ve Bulgar eşkiyâ ve komitacılarından çoğu da ordunun içinde veya yardımcı gibi katılmışlardı.
Hareket Ordusu İstanbul varoşlarına muvasalat ettiğinde, Bâbıâlî’de Sadrazam Tevfik Paşa Kabinesi de tam kadro vazife başındaydı. Ne var ki, hiçbir merci’den ve makamdan emir almamış, almaya lüzum dahî hissetmemiş Hareket Ordusu da İstanbul’a yürüyor..
Hareket Ordusu, İstanbul’a müteveccihen hareket edince, başta Hassa Ordusu Komutanı olmak üzere, İstanbul’daki askerî birlikler, Pâdişah’ın silahçıları, Sultan 2. Abdülhamid’e, “Pâdişahım izin veriniz, Hareket Ordusu denilen bu çapulcuları, Edirne’de, Büyükçekmece’de, Küçükçekmece’de, Topkapı Surları dışında istenirse Galata Köprüsünde, nerede isterseniz, durdurur, onları tepeleriz,” dediler.
Bu kumandalara, Abdülhamîd şu cevabı verir:
“Ben, Teb’am’dan hiçbir ferdin kanının akıtılmasını istemem, evlâd ve kardeş kanına giremem, bu ağır vebâli yüklenemem. Ortada hiçbir sebep yokken, mu’ârızlarım adımı, “Kızıl Sultan’a” çıkardılar. Şimdi mukâvemet ederek kardeş kanının akıtılmasını istemem, mu’ârızlarımı sevindirmem. Aslâ mukâvemet gösterilmesin!” Hassa Ordusu Kumandanı ve Silahçı’ların Kumandanı, gözyaşlarıyla huzurdan ayrılırken, Sultan 2. Abdülhamid Han Hazretleri, Yâsin-i Şerif’in 38. âyetinin ikinci bölümü olan, “İşte, bu azîz ve alîm olan Allah’ın takdiridir.” âyet-i Kerimesini okudu.
(Çok özel bir bilgi: Bu bilgi Türk Matbuât Tarihinde ilk def’a yazılıyor!
Şöyle ki, Sultan 2. Abdülhamid Han Hazretleri, devrin Sâhib-i Zamanı, Mürşid-i Kâmil, Müceddid, Salahaddîn İbn-i Mevlânâ Sirâcüddîn (K.S.) Efendi Hazretleri’nin müntesiplerindendi. Eyüp Sultan’da kılıç kuşanma merâsiminde yanında, saltanat arabasındaydı. Ermeniler Yıldız Camiî’ndeki Cum’a Selâmlığı sırasında meş’um bombayı patlattıklarında da yanı başındaydı. 31 Mart Vak’ası sonrası, Hareket Ordusu İstanbul’a muvasalat ettiğinde, Ha’l Kararı kendisine tebliğ edildiğinde de, İstanbul’da, Yıldız Sarayı’nda, Abdülhamid’in yanındaydı.
Her mes’elede kendisine, teenni ve sükûnet tavsiye ediyordu. “Bu çok büyük bir fitne’dir, fitne zuhur ettiğinde orada haklı-haksız aranamaz, herhangi bir harekette suçluların yanında nîce ma’sum’ların da kanı akabilir. Bu milletin bu fitneyi kısa zamanda ve fazla kan akıtılmadan savması için senin fedâkarlık etmen lâzım. Demek ki, Allah’ın takdiri böylemiş,” diye tavsiyelerde bulununca, Sultan 2. Abdülhamid “İşte bu, azîz, alîm olan Allah’ın takdiridir,” diyerek mukâvemet etmekten ve karşı koymaktan vazgeçmiştir.)
Hareket Ordusu, Ayastefanos’a kadar gelmişken, İstanbul’a girmeye cesâret edemiyordu. Sultan 2. Abdülhamid Hazretleri’nin mukavemet edip-etmeceği henüz bilinmiyordu.
Ayastefanos’da, Meclis-i Meb’usân ve Ayân’dan ba’zı aza’larla, Hareket Ordusu kumandanlarının iştirâk ettiği gizli bir toplantı yapıldı.
Bu toplantıda, Hareket Ordusu Komutanlığı’na, Mahmud Şevket Paşa, Meb’usân ve Ayân’dan müteşekkil Meclis-i Millî ve Umûmi’nin reisliğine de Küçük Said Paşa getirildi.
Burada, Sultan 2. Abdülhamid’in taht’dan indirilmesi görüşüldü. Sultan Abdülhamid’in mukâvemet etmeyeceği anlaşılınca Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girmesine ve Meclis-i Umûmî’nin bundan sonraki toplantısının, Sultanahmed’de Meclis-i Meb’usân binasında yapılmasına karar verildi. – Bu bina, 2. Meşrûtiyetin ilânından sonra Meclis-i Meb’usân’a tahsis edilmiş bulunan Ayasofya’nın sağ ön tarafı ile Ayasofya Hamamının sol ön tarafı arasında kalan, Anadolu yakasından, Pera ve Beşiktaş tarafından, İstanbul’un her tarafından rahatlıkla görülen muhteşem bir bina idi. Bir müddet İstanbul Adliye Sarayı olarak da kullanılan bu bina, 1935 yılının sonlarında çıkan bir yangında tamamen yanmış kül olmuş, şimdilerde yerine bir otel inşaatı yükselmektedir.-
HA’L KARARI VERİLİYOR:
Sultanahmed’deki Meclis-i Meb’usân binasında toplanan, Meclis-i Meb’usan ve Ayân azalarından müteşekkil, Meclis-i Millî veya Meclis-i Umûmî ha’l kararı almak için toplandığında, henüz resmî toplantıya başlanılmadan, bilhassa Gayr-i Müslim meb’us’ların tempolu, “HA’L, HA’L, HA’L,” diye bağırdıkları duyuluyordu.
Bu arada, Gazi Ahmed Muhtar Paşa, “Meclis-i Millî ve Umûmî’nin herhangi bir sebebe istinat etmeden Ha’l kararı vermesi, Memâlik-i Osmaniyye’de ve dünyanın diğer yerlerindeki Müslümanlar tarafından hoş karşılanmaz. Bu bakımdan “Ha’l kararının, Şeyhu’l-İslâmlık makamından istihsal olunacak bir Fetvay-i Şerife dayandırılması münasip olur,” diye görüş beyan edince, Fetvâ için, Fetvâ Emini Nuri Efendi’ye müracaat edildiğinde, Nuri Efendi, “Ben haksız yere, böyle şen’i iftiralarla dolu bir fetvâ’nın altına imza etmem,” diyerek kat’î olarak böyle bir fetva vermeyeceğini beyan etti. Bunun üzerine, Sarıklı Meclis-i Meb’usân aza’larından olan, Elmalı’lı, Küçük Hamdi bir fetvâ hazırladı, tesvid etti, devrin Şeyhu’l-İslâmı olan Ziyâeddin Efendi bu fetvayı imzaladı, tasdîk etti.
Sarıklı Meb’us’lardan Küçük Hamdi Efendi’nin hazırladığı, imzalaması için Meclis-i Meb’usân’a da’vet edilen Fetvâ Emini Nuri Efendiye sunulan fetvâ metninde şu üç hususa yer verilmişti:
1- Otuz bir Mart Vak’asına sebep olmak.
2- Kütüb-ü Dîniyye’yi tahrif ettirmek ve yaktırmak.
3- Devletin Hazinesini israf etmek.
Son derece dürüst ve metin bir zât Nuri Efendi, Abdülhamid’e saltanattan feragat etmesi teklifinde bulunulmasının daha doğru olacağını ileri sürdü. Bunun üzerine hazırlanan fetvanın son bölümü değiştirilerek ha’l veya feragat şıklarından birisinin tercihi Meclis’e bırakıldı ise de, Hacı Nurî Efendi buna rağmen Pâdişah’a isnad edilen iftira ve suçlamalardan dolayı fetvayı imzalamamakta direndi ve istifa ettiğini beyan etti.
Sultan 2. Abdülhamid Han’ın tah’t’dan indirilmesi, Osmanlı-Türk Tarihinin en trajik vak’alarından birisidir. Bilinmeyenleri yazmaya devam edeceğiz!...