Kahramanların ufkuna sahip olmak, onların yolunda yürümek için onları bizzat görmek, onlarla birlikte olmak büyük bahtiyarlıktır. Ancak günümüzde bunun mümkün olmadığını da ortadadır. Gerçi milletimizin olağanüstü devirlerinde kahramanlar kendiliklerinden ortaya çıkar ve biz onları olaylar karşısındaki duruşlarıyla, söz konusu vatan ve millet olduğunda göğüslerini siper etmeleriyle tanır, sever ve örnek alırız ancak bu her zaman her kese nasip olmaz!

Tarihimiz kahramanlar, örnek alınacak şahsiyetlerle doludur. Saymakla bitiremeyeceğimiz denli çok olan rol model alınacak insanlardan birisi de Medine Müdafaası kahramanlarından Fahreddin Paşa’dır.

Fahreddin Paşa’nın örnek alınacak pek çok yönü olmasına rağmen Medine’yi, Peygamber ocağını her şeye rağmen terk etmemesiyle ön plana çıkarılabilir. Peygamberin gölgesinde son Türk olarak da bildiğimiz Fahreddin Paşa ve bir avuç Türk askerinin verdiği dini, milli mücadele o gün olduğu gibi bu günde verilmeye devam etmektedir!

1868’de Rusçuk’ta başlayan hayat yolculuğunda Trablusgarp, Balkan savaşları, I. Dünya Savaşında değişik cepheler, Medine savunması, Malta’da sürgün hayatı, Afganistan sefareti ve 22 Kasım 1948’de hayata gözlerini yumuncaya kadar geçen çileli ancak ülkesi, milleti ve inancı adına övünçlerin en yüce duygularıyla gözleri yaşartan bir hayat.

“Peygamberimin gömülü olduğu toprakları kâfirlere teslim etmem.” Diyerek çölde çekirge yiyerek İngiliz ve isyancı Şerif Hüseyin’in Arap çapulcularını Medine’ye sokmayan efsane komutan Fahreddin Paşa, nam-ı diğer çöl kaplanı!

Tarih boyunca milletlerin hayatları incelense milletimizin adeta milli ve manevi değerlerin bekçiliğini yapmak amacıyla yaratılmış olduğu düşüncesi aklımıza gelir. Bu kutsi görev milletin varoluş amacı ve tek gayesi olarak kadim geçmişten uzak atiye uzanan ve milli karakter haline gelen bir yönümüzdür.

Sanatta, savaşta, devlet hayatında kendisini her zaman gösteren ve daha ziyade gizli bir hazinemiz olarak bizi birçok milletten ayıran yönümüzdür de.

Ancak bu denli zengin ve güçlü karakterlerimize, rol modellerimiz olmasına rağmen bunların bir kısmını dahi gençliğe örnek modeller olarak sunamıyorsak yetişkinlerin, bu konuda elini taşına altına koymaktan çekinenlerin büyük vebali vardır.

Gökteki yıldız gibi örnek alınacak o kadar kutup yıldızımız vardır ki hangisi olursa olsun anaokulundan ilkokula, orta ve lise seviyesinde, üniversite ve akademik hayata varıncaya kadar görsel ve yazınsal alanlar başta olmak üzere yeni bir anlayış ve yeni bir vizyonla hareket etmek zorundayız.

Çizgi film, sinema, tiyatro, belgesel, dizi filmler, roman, hikâye, her alanda yapılacak çalışmaların sayısı maalesef yeterli seviyede değildir. Yüzler, binler, on binleri bulan çalışmalar yapmak ve çalışmaları başta çocuk ve gençler olmak üzere her bireyle buluşturmak ve kaybedilen hazineyi keşfetmelerini, dimağlarına giydirilen batının deli göleklerinden kurtulmalarını sağlamak amacıyla adımlar atmalarına yardımcı olmak zorundayız. Aksi takdirde yabancı ve onların taşeronu yerli işbirlikçilerin sanat, edebiyat, TV, sinema, basın yayın başta olmak üzere hâkimiyetleri yüzyıldan fazladır devam ettiği gibi bundan böyle daha şiddetli bir şekilde devam edecektir!

21.yüzyıl iletişim ve sanal dünya çağı dense yeridir. Sanal dünyayı elinde bulunduran kültürün daha baskın ve daha cazip olduğu çocukluluk ve ilk gençlik dönemleri için sanal dünya ve kitle iletişim organlarını birinci plana alarak yapılacak çalışmalar okul sınırlarının dışına çıkmalı, sanal âlemi kuşatmalı ve yerli ve milli sanal projelerin yapımı özendirilip desteklenmelidir.

Unutulmamalıdır ki sanal dünyayı elinde bulunduran milletler kahramanlarını, önderlik mertebesine erişmiş şahsiyetlerini devrinde anlamasalar bile gelecek dünyaya, nesillere aktarmakla görevlidirler. Bunun yolu da yazılım, sanal dünya, görsel ve yazılı medyayı elinde bulundurmaktan geçmektedir.  Bilinmelidir ki onlar zamanlarında anlaşılamayacak kadar devrimci karakter ve düşüncelere sahiptirler.