Altın kafeste olsanız ne yazar, sevdiğiniz size yeteri kadar ilgi gostermiyorsa. Orası dünyanın en güzel yeri olabilir belki ama sizin cehenneminizdir. Aynı ölçüde sevilmediğini bilmek, karşınızdakinin sizin varlığınızı bir eşyadan ayrı bir yere koyamaması ne kadar üzücü bir durum. İsterseniz bolluk içinde yaşayın, Boğaz'da yalınız, Milano'da katınız, Paris'te penthouse'unuz olsun, insanın en büyük ihtiyacı sevgidir. En büyük mutluluğu değer görmektir. Önemsenmektir. Bu bir sevgili de olabilir, bir aile bireye veya bir arkadaş, hiç farketmez.
KİŞİ, KENDİNİ DEĞERLİ HİSSETTİĞİ YERDE MUTLUDUR.
Önemli olan maddesel değil, ruhsal tatmindir. Bir çeşit sanal dünya gibi işte. Şimdinin Metaverse hikayesi de bu tatmini sağlamak için ortaya konulmuyor mu zaten, sanal bir cennet sunuyorlar sana. Gerçi anlamadığım bir nokta; yeni bir sanal dunya yaratıyorsun ama tamamı ile bu dünyayı örnekliyorsun. Coğrafya, ülkeler, şehirler hep bu dünyanın gerçekleri. Hatta bu dünyanın dinlerini bile sanal dünyaya taşıyorsun. Gerçeği varken sanal olanın bir kıymeti var mı? Gerçi sanal yaratılmış dünyada her ne arzu ediyorsan onu yaşıyorsun. Kimse seni üzemiyor, sapkınlıklarına, arsızlıklarına ses çıkartamıyor. Lambadaki cin misali, "Dile benden ne dilersen" diyor Metaverse. Herşeyi siz seçiyorsunuz, herseyi siz belirliyorsunuz. Düşünsenize; ömrü hayatınızda belki yüzünü bile göremeyeceğiniz Paris Hilton'un yılbaşı partisinde yanyana eğlenip kadeh tokuşturabiliyorsunuz. Üstelik bunu yaparken avatarınıza dünyanın en ünlü markalarından sanal kıyafetler de satın alıp giydirebiliyorsunuz. Evet sonuçta olay biraz paraya dayanıyor. Hatta bira, değil fazlasıyla paraya dayanıyor. Gerçek dünyada kazandığınızı sanal cennette harcıyorsunuz. Ama önemli olan mutlu hissetmekse, dünya gerçek olmuş, sanal olmuş ne farkeder değil mi. Para içinde yüzüp, yüzün bir kere gülmedikten sonra gerçek dünya dediğiniz şey hiçbir şeydir.
Yalancı mıyım?