Dünyada birçok Ülke, Çağdaş birçok toplum artık doğal yaşama dönmek için çabalar harcıyor. Milyon dolarlarla yatırımlar yapıyorlar. Çağdaşlaşmanın, medeniyetin, aklın ve bilimin dediği şey de budur. Yeşili korumak, insanı korumakla eşdeğerdir. Doğanın ne demek olduğunu, nasıl bizlere yararı olduğunu sizlere anlatacak değilim.

Ülkemizde bir doğa katliamıdır ki durmuyor, durduramıyoruz. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet dönemi, özellikle Ankara'da yeşil alanlar kurmak adına neler yaptığını anlatmak sayfalara sığmaz. Aldığı çiftlikler, özellikle Atatürk Orman Çiftliği projesi bile, O'nun ne kadar doğaya ve yeşile önem verdiğini gösteren sadece bir örnektir. Bugün bakıyoruz O’nun Türk Milletine miras olarak bıraktığı, Atatürk Orman Çiftliği de bu yıkım içerisinde talana uğradı. 

Ormanlarımıza, zeytin ağaçlarımıza, doğaya, tarihe, kültürel miraslarımıza dokunmayın diye Ülkemizin dört bir yanından vatanseverlerin sesini duyar gibiyim. Ülkemin dört bir yanında çevre dostları, aktivistler gün geçmiyor ki rahat uyuyabilsinler…

Son 17 yıldır Ülkemizin doğal zenginlikleri, toprakları, tarihi ve kültürel değerleri hiç olmadığı kadar emperyalizm ve küresel sermaye adına yabancı yatırımcılara peşkeş çekilmektedir. Milli varlıklarımız arama ya da işletme adı altında yabancı sermayenin önüne tüm yasal engeller aşılarak sunulmaktadır. Yerüstü zenginliklerimizi, doğamızı, tarihimizi koruyamazken yer altı zenginliklerimizde yabancı sermayeye yok pahasına sunuyoruz.

Yer altı kaynaklarımızın, ülkemizin gelişimi ve halkımızın refahı için kullanılabilmesi, ancak yer üstü zenginliklerimizin korunmasıyla mümkündür. Ancak mevcut politikalar sonucu ortaya çıkan yıkım tablosu, ülkemizin yer altı zenginliklerini de onun üzerindeki doğal, kültürel ve tarihi zenginliklerimizi de koruyamadığımızı tescillemektedir.

Ülkemizin en güzel doğa ve kültürel miraslarından biri olan Kaz Dağlarındaki yıkım sürecini hep beraber yaşıyoruz. Kaz Dağlarındaki yıkım ve buna karşı tepkiler daha bitmeden şehrimiz Samsun’da da aynı doğa katliamının başladığını daha çok yeni öğrendik. Samsun şehrimizin Kavak-Havza İlçeleri arasında kalan Şahin Dağları yağmalanmaya başlamış. 

Kanada menşeili Eldorado Gold-TÜPRAG maden şirketinin Şahin Dağlarında Başalan, Çamyatağı, Sıralı Mahallelerini de içene alacak yaklaşık 12 bin hektar alanda maden aramak için ruhsat aldığını, hatta maden şirketinin iş makinelerine yol açmak adına ağaçlarında kesilmeye başladığını Samsun Çevre Platformunun yerinde incelemeleri sonucunda Samsun Halkı olarak öğrendik. 

Kanadalı Eldorado Gold Comporation şirketinin Türkiye temsilcisi Tüprag’a 2017 yılında verilen arama ruhsatının tarihi 2024 yılına kadar geçerli Sevgili dostlar…

Ormanlarımızı korumak eskiden devletin işi iken şimdi devletten bizler korur hale geldik.  

Kavak Şahin Dağları derken Samsun’un hatta Türkiye’nin en gözde verimli ovalarından biri olan Çarşamba Ovasının tam ortasında, Eğercili Mahallesi sınırları içerisinde toplam 181 dönümlük sahada, 27 megavat kapasiteli Biyokütle Enerji Santrali kurulması ve işletilmesi çalışmalarının başlatılmış olduğunu yine medyadan öğrendik.

Samsun Çarşamba Biyokütle Enerji Santralı (BES) Proje Tanıtım Dosyası, Çevre Şehircilik İl Müdürlüğünün internet (web) sayfasında “ÇED Gerekli Değildir” kararları arasında yer almaktadır. 

Proje Tanıtım Dosyasına (PTD) göre; Çarşamba ilçesi merkezli 180 km yarıçaplı alandan temin edilecek Biyokütle ürünlerinin (ağaç kökleri, kesim ve budama artıkları, fındıkkabuğu, fındık zürufu, pirinç çeltik kavuzu, çeltik - mısır sapı vb.) yakılmasıyla elektrik enerjisi üretileceği belirtilmektedir. Kısacası Biyokütle yakıt ile çalışacak bir termik santral söz konusudur.

Tesiste yılda 365 gün, günde 24 saat süre ile elektrik üretimi gerçekleştirilecek olup, yılda 230 bin ton günde 630 ton hammadde yakılacaktır. Yakma sonucunda oluşacak günlük kül atığı miktarı 38 ton olacak ve küller proje sahasında geçici olarak depolanacaktır.

Tesisin bacasında havaya salınacak günlük PM emisyon miktarı (havaya salınacak kül) 14,4 kg olarak gerçekleşecektir.

Tesisin işletme faaliyetleri kapsamında kullanılacak makinalarda (ağaç-sap kıyma, taşıma, yükleme) günde yaklaşık 2.000 litre mazot harcanacaktır.

Tesisin işletilmesi esnasında günde yaklaşık 1500 ton su Abdal deresinden çelecek, kimyasal ve ısıl işlemlerden geçirilerek mevcut drenaj kanallarına verilecektir. Projenin ömrü en az 30 yıl olup bu süre uzatılabilecektir.

Elbette günümüz şartlarında Ülkemizin enerji ihtiyacı hat safhadadır. Fakat bu ihtiyacı karşılayacak çevreye ve insan sağlığına uyumlu güneşinden, rüzgârından Karadeniz’in dalgasına kadar pek çok yöntemi kullanabileceğimiz olanaklarımız vardır. Tüm bu kaynakları kullanabilecekken;  güzel Çarşambamızın tam orta yerine birçok tehlikeler saçan bu çirkin tesisi dikmenin ne manası vardır? 

Öncelikle bugün sözünü ettiğimiz yer; Türkiye’nin en gözde ve büyük ovalarından biri, taşı yeşerten verimliliğe sahip Çarşamba ovasıdır… 

Çarşamba da kurulmak istenen termik santralin insan sağlığı üzerine etkilerinden bahsederken; çevreye, doğaya, suya, bitkilere olacak zararı insan sağlığına zarardan ayrı düşünemeyiz. Dolaylı olarak bir birleri ile bağlantılıdırlar. İndirek ve Direkt etkileri ile insan sağlığı tehdit edecektir. Bunlara teker teker kısa başlıklarla bakacak olursak:

İlk olarak; santralin soğutma için su kullanacağından bahsettik. Soğutma için kullanılan su, daha sonra ısının azaltılması ve arıtma adı altında bir takım kimyasallara maruz kalır. Tekrar geri drenaj edildiği sularda hem ısı farkı hemde bu kimyasallardan ve ağır metallerden dolayı sulara zararlı etkiler oluşturur.  İçme ve sulama sularının kirlenmesi, toprağın ve bitkilerin zarar görmesi, ekosistemin ve biyoçeşitliliğin bozulması insan sağlığına da zarar verecektir. 

Santral bacasında çıkacak zararlı gazların oluşturduğu asit yağmurları suların kirlenmesine, uçucu küllerdeki ağır metallerin zamanla toprağa ve yer altı sularına geçmesi de çevre ve halk sağlığını zararlı yönde etkileyen faktörlerden biridir. 

Yakma sonucu oluşan atık külün depolanması, bacadan çıkan kül partikülleri hava ve toprak yani çevre kirlenmesinin diğer nedenleri olacaktır. Mikro klima yani iklim değişiklikleri de beklenen bir sonuçtur.

Termik santralin insan sağlığına direkt olumsuz etkileri ise; Santralin bacasından çıkacak Biokütlenin yakılması sonucu, atmosfere atılacak olan kirletici gazlardan olacaktır. Bunlar zaten Çarşamba BES tanıtım kitapçığında şöyle sıralanmıştır:  Başlıcaları kirleticiler partikül maddeler (PM), azot oksitler (NOx), kükürt dioksit (SO2) ve karbon monoksit (CO)…

Bunlar harici ağır metaller( kadmiyum, arsenik, krom ve kurşun ), polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH, Benzen), metan dışı uçucu organik bileşikler, kalıcı organik bileşikler de bu bacalardan atmosfere salınacaktır.

Bu kirletici gazların atmosfere salınımı sonucu; santral sinir sistemi hastalıkları, solunum sistemi hastalıkları, alerjik hastalıklarda artma, astım, deri hastalıkları, kalp hastalıkları, doğumsal kusurlar, Kronik solunumsal ve kardiyak hastalığı olanların hastalığının alevlenme oranlarında artma, kanser görülme oranında artma, kan hastalıklarında artma şeklinde insan sağlığı tehlikeye girecektir. 

Bu sadece insanlarda değil, toprakta, ağaçlarda, hayvanlarda ve bitkilerde, ürünlerimizde de aynı tahribatı yapacaktır.

Yani havayı soluyamama, gün ve gün boğulma, havaya sıkışma yani erken ölmek demek olacaktır.

Samsun Şehrimizin doğu kesiminde bu zamana kadar açılan Tekkeköy Azot Sanayi de dâhil çevre kirletici unsurları da göze alırsak, katlanmış olarak biriken çevre kirliliği Nitelikli Tarım topraklarına sahip olan Çarşamba Ovamızın sonu olacaktır.

Tüm bunlara rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bu tesis için 'ÇED gerekli değildir' diye rapor vermiştir. Bunun anlamı; bu tesisin gerçeğe aykırı olarak çevreye ve insana zararı olmayacağının kabulüdür. Bizler bunu kabul etmiyoruz.

İşte bu sebeplerle bir Çarşambalı olarak, bir hekim olarak ve bir yurtsever olarak, en önemlisi bu coğrafyada yaşayan bir insan olarak havamıza, suyumuza, toprağımıza ve nitelikli bir tarım alanı olan Çarşamba Ovamıza sahip çıkıyoruz.  İnsanlar ölmesin diyoruz.

İnsan sağlığının değeri paha biçilmezdir ve en öncelikli temel insan hakkı yaşama hakkıdır.

Unutmayalım ki Halkın istemediği hiçbir şey Kamu yararına değildir.

Her gün artan doğa ve yaşam alalarımıza saldırının en pervasız şekli gözlerimizin önünde cereyan ediyor. Samsun Çevre Platformu olarak yaptığımız basın açıklaması ile durumu kamuoyu ile paylaştık. Her kesimden, demokratik kitle örgütleri, meslek odaları, halktan, civar köylerden ses geldi ama bu termik santrale onay veren Samsun’un yöneticilerinden bir ses çıkmadı. Çıkmadığı gibi Samsun Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü santrali öven bir yazıyı yerel basında duyurdu.

Çarşamba Ovamızın, Şehrimizin bu şekilde yok edilmesine Samsun Halkının izin vermeyeceğine inancım tam. Bizlerde bunun takipçisi olacağız.

Doğayı katlederek nefesimizi kesip, birçok canlının ölmesine izin vermeyelim...

Bunun sorumluluğunu bir gün hepimiz ortaklaşa veririz, bunu unutmayalım...

Dr. Işık ÖZKEFELİ

ADD Samsun Şube Başkanı