BİLİNENDEN BAŞKA DOĞRULAR OLAMAZ MI?

Covid-19 salgının bir sağlık sorunu olduğu bir gerçek; yaşayarak biliyoruz. Fakat, küresel çapta yaşanmakta olan ölümcül salgının arka planında, 24 trilyon dolar dış borcu olan ABD’nin, “bir beka sorununa dönüşen Yeni İpekyolu’nu tarihe gömme zorunluluğu” gibi başka gerçekler de var. 

ABD’de Washington ile New York arasında yaşanmakta olan iç savaşın bir cephesinde Pentagon’un, karşı cephesinde de Çin ve onu destekleyen küresel finans baronlarının ve Londra’nın olduğu gerçeğini daha ne kadar görmezden geleceğiz?

İletişim teknolojileri ve ekonomi bilimini ilgilendiren alanlarda, tıp otoritelerinin “komplo teorisi”  engellemesi yapmaya hakları var mıdır? 

İlk duyulduğu günden bu yana, Covid-19’un neden olduğu küresel ölümcül salgın, bilim insanları tarafından, “Doğanın intikamı” olarak etiketleniyor. Fakat, “Arka planında başka dinamikler olabilir mi?” sorgulamasını, “komplo teorisi” olarak yaftalayarak görmezden gelmek, bilimin özgür kimliği ile ne derece örtüşüyor? Küresel çapta oluşturduğu korku ölüm korkusuyla insanları evlerine hapseden, hayatı durduran bu virüs salgını 

21.Yüzyıl’da insanlığın, Ortaçağ’daki veba salgınları karşısında yaşanan çaresizliği yaşaması nasıl hazmedemiyorsak, yaşanan gelişmelere bir de başka pencereden bakalım teklifine Engizisyon hakimleri katılığı ile yaklaşanları da o derece dışlamamız gerekmez mi? 

Bilimin temeli sorgulamak değil midir?

Kartvizitindeki sıfatına yaslanarak, “Benim dediğim doğrudur” dayatması ne ölçüde bilimseldir? 

Bilim adına, yanlışı doğru gösterme dayatmalarının Ortaçağ’da kaldığını sanıyorduk, ama ekranlarda boy gösteren bazı bilim insanları, “Covid-19’un arka planında başka dinamikler olabilir mi?” sorusunun gündeme gelmesine bile tahammül göstermiyorlar. Ortaçağ’da, güneşin dünyanın çevresinde döndüğünü söyleyenler de bilim insanı değiller miydi? 

O karanlık günlerden bugünlere, bilimin, özgürlüğü baş tacı eden prensiplerine tutunarak gelmedik mi? “Bir tek benim düşüncem doğrudur” dayatması yarın yanlış çıkarsa, bundan ençok yara alacak olan bilim değil midir?  

Yaşamakta olduğumuz felaketin öyle sıradan bir salgın olmadığına ilişkin görüşleri, “Komplo teorisi” olarak yaftalayıp konuşma hakkı tanımamak, saflığı da aşan bir aymazlık değil midir? Bu dayatmaların Engizisyon hakimlerinin davranışlarından bir farkı var mıdır? 

UZMANLIK ALANLARININ FARKLI OLUNCA…

Covid-19’un bir biyolojik silah olabileceğine ilişkin iddiaları, “komplo teorisi” olarak yaftalayıp şiddetle karşı çıkanların uzmanlık alanlarına dikkat ettiniz mi?

Hemen hepsinin uzmanlı alanı tıp, halk sağlığı, mikrobiyoloji…Bu uzmanlar virüslerin yapılarını, mutasyon farklılıklarını, bulaşma ve salgına neden olabilme yeteneklerini, bu virüsleri etkisiz kılabilecek aşıları laboratuvarlarda yapılan çalışmalar sayesinde bilebiliyorlar. Peki iletişim teknolojilerinin, sosyolojinin, uluslar arası ilişkilerin kitapları ve laboratuvarlarıyla tıp biliminin kitap ve laboratuvarları aynı mıdır? 

Bir tıp otoritesinin iletişim teknolojileri hakkında karar bildirmesi, herşeyden önce etik midir?

Yakın bir geçmişte yazmış olduğumuz, “Sorgulamayacak mıyız?” (https://www.oncevatan.com.tr/sorgulamayacak-miyiz-makale,48422.html) başlıklı yazımda sıraladığım sorular bugün de geçerlidir ve inandırıcı bir yanıt bulmuş değildir. 

LABORATUVARLAR SİPARİŞ ÜZERİNE VİRÜS ÜRETEBİLİYORLAR MI?

Bilinen bir gerçek; bilim insanları elektronik mikroskoplarla virüslerin genetik yapılarını görebiliyorlar, inceleyebiliyorlar ve yapılarına müdahale ederek değişik özellikler kazandırabiliyorlar. Bizde yalnızca Sağlık Bakanlığı bünyesindeki bir laboratuvar çalışma yapabiliyor, ama dünyanın pekçok ülkesinde özel laboratuvarlar virüs konusunda özel çalışmalar yapabiliyorlar. Örnek vermek gerekirse, Paris’teki Pasteur Enstitüsü, parasını ödediğinizde, istediğiniz özellikte virüs üretebiliyor. 

Buraya kadar söylenenleri kabul eden tıp otoriteleri, söz Covid-19’un bir biyolojik silah olabileceği iddialarına gelince, kaşlarını çatarak şiddetle karşı çıkıyorlar. Kendi açılarından haklı olabilirler, çünkü bir bilim insanı, elinde bilimsel veri ve kanıt olmadan kesin kanaat bildiremez, bildirmemeli. 

Bunun gibi, bir tıp otoritesinin, iletişim teknolojilerinin insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda görüş bildirmesi ya da “komplo teorisi” diyerek konuşulmasına engel olması da yanlıştır. Bilimin temel ilkesi kuşkuculuk ve araştırma değil midir?

ABD’de yönetimi başlıca iki sermaye grubunun yönlendirdiğini, Trump’ın başkanlığı sürecinde, Pentagon şahinlerinin, paradan para kazanmayı hedefleyen Wall Street  değil de, üretimden para kazanmayı savunan Main Street taraftarı olduğunu ve ABD iç savaşının bu iki cephe arasında yaşandığını bilmeyenlerin, Covid-19 salgının arka planında başka dinamiklerin olabileceği iddialarını, “Komplo teorisi” olarak yaftalayanların en azından kolaycılığı tercih ettiklerini söyleyebiliriz. Fakat bu dayatmacılar, bilimin asla kabul etmediği tipleri canlandırdıklarının farkında değiller mi?

Covid-19 salgının bir sağlık sorunu olduğu bir gerçek; yaşayarak biliyoruz. Fakat, küresel çapta yaşanmakta olan ölümcül salgının arka planında, 24 trilyon dolar dış borcu olan ABD’nin, “bir beka sorununa dönüşen Yeni İpekyolu’nu tarihe gömme zorunluluğu” gibi başka gerçekler de var.

ABD’de Washington ile New York arasında yaşanmakta olan iç savaşın bir cephesinde Pentagon’un, karşı cephesinde de Çin ve onu destekleyen küresel finans baronlarının ve Londra’nın olduğu gerçeğini daha ne kadar görmezden geleceğiz?

İletişim teknolojileri ve ekonomi bilimini ilgilendiren alanlarda, tıp otoritelerinin “komplo teorisi”  engellemesi yapmaya hakları var mıdır?

“Covid-19’u ABD ya da Çin üretmiş olsaydı, o ülkelerde salgın yaşanmazdı” diyenlerin, öncelikle ABD’de, Washington ile New York cepheleri arasında bir egemenlik savaşı yaşanmakta olduğunu ve bu cephelerde rol alanların kimliklerini, hedeflerini dikkate almaları gerekir. 

“Covid-19’un bir biyolojik silah olduğunu iddia etmek komplo teorisidir” demek kolay da, bu olasılığın doğru çıkması durumunda karşı karşıya kalacağımız olası sorunlar, böyle bir aymazlık yaşamamıza izin veriyor mu? 

ABD’li Sorrento Therapeutics şirketi, “Aşıyı, ilacı beklemeye gerek yok, herikisinin yerine geçecek antikor ürettim” diyor, sevinemiyoruz. Neden? 

Salgın sürecinde çektiğimiz sıkıntılar ve salgın sonrasında yaşayabileceğimiz olası sorunlar dikkate alındığında, söylenecek tek şey kalıyor: salgın değil, düpedüz savaş bu. 

Son sözü bir beyite bağlayalım:

Önce dinleyelim sonra dudak bükelim;

Salgın değil, savaş bu, bir de böyle görelim.